Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, aranan teröristler listesinde yer alan, Ebubekir Kod adlı İlhami Balı’nın arasında bulunduğu 27 kişiye IŞİD terör örgütü üyeliği suçlamasıyla dava açtı. İddianamede, şüphelilerin Ankara Sincan’da ve Konya’da dini eğitim aldıkları ve Suriye’de IŞİD saflarına katıldıkları anlatıldı. Ancak savcılık, iddianamede çarpıcı bir skandala imza attı. IŞİD’in Türkiye’ye Cumhuriyeti devletine karşı işlediği suçları sıralayan savcılık, toplam 138 sivil insanın yaşamını yitirdiği Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarını ise Türkiye’ye karşı işlediği eylemler arasında saymadı.
,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bağlı Anayasal Suçlar Bürosu Savcılığı, IŞİD suçlamasıyla 27 kişi hakkında dava açtı. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, IŞİD’in önemli isimlerinden “Ebubekir” kod adlı İlhami Balı da şüpheliler arasında yer aldı. Suriye tarafında Türkiye sınırına yakın bölge üzerinde il sorumlusu anlamına gelen “emirlik” görevi verilen Balı, örgüt yöneticiliği ile suçlandı.
İddianamede, soruşturma kapsamında yapılan telefon dinlemeleri ve araştırmalar sonucu IŞİD’e katılmak isteyenlerin bazen bir dernek, kitabevi veya vakıf bünyesinde ders adı altında ideolojik eğitim aldıkları belirtilerek, “Bu şahısların Suriye ve Irak’ın bir kısmında kurulduğu iddia edilen hilafet devletine hicret etmeleri gerektiği yönünde bir inancı kabul ettikten sonra, bu ülkeye geçmeyi amaçladıklarının tespit edilmiştir” denildi.
İddianamede, örgüt mensuplarının geçiş güzergahı olarak sıklıkla Gaziantep ve Kilis üzerinden Elbeyli’yi geçiş noktası olarak kullandıkları anlatılırken “Burada illegal yollardan Suriye’ye geçişi sağlanan şahısların, genelde Suriye ülkesi El Bab ilçesine bağlı Able köyüne gittikleri anlaşılmıştır” denildi. İddianamede, IŞİD’e katılmak isteyen kişilerin Sincan ve Konya’da dini eğitim aldıkları özellikle vurgulandı. 27 Ekim tarihli iddianamede, IŞİD’in Türkiye’ye yönelik düzenlediği eylemler sayılırken, Ankara, Suruç ve Diyarbakır katliamları yazılmadı.
İddianamede, “Ülkemizde Niğde Ulukışla’da bombalama eylemi gerçekleştirdikleri gibi ülkemizin Musul Başkonsolosluğu’na baskın yapılarak toplam 49 çalışanın rehin alınması ve Başkonsolosluğumuzun işgali, 2014 yılı içerisinde Musul’daki termik santrale mazot götüren 32 tır şoförünün kaçırılması ve 23 gün boyunca alıkonularak sonrasında serbest bırakılması olayı ile bir astsubayımızın kaçırılması olayı bu örgüt tarafından gerçekleştirilmiş terör eylemleridir” ifadesi kullanıldı.
TARİHİN EN BÜYÜK KATLİAMINI GÖRMEDİ
Savcılığın IŞİD’in direkt Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef aldığı eylemleri iddianameye koymasına karşın Suruç, Ankara ve Diyarbakır gibi halkın mağduru olduğu katliamları dosyada örnek göstermemesi dikkat çekti. Oysa Ankara katliamı Türkiye Cumhuriyeti’nin en kanlı eylemi olarak tarihe geçti. Bu üç olayda toplam 138 kişi hayatını kaybetti. Suruç katliamı 22 Temmuz’da, Diyarbakır patlaması ise 5 Haziran’da, Ankara katliamı ise 10 Ekimde oldu. İddianame ise 27 Ekim’de hazırlandı. Yani savcılığın bu olayları iddianameye eklemesi için yeterince vakti vardı. Üstelik Ankara katliamına ilişkin soruşturmayı, aynı büronun savcılığı araştırıyor. Savcının bağlı olduğu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Ankara katliamını IŞİD’in Gaziantep hücresinin yaptığını açıklamıştı.
“SORUŞTURMA CİDDİYETSİZ”
Ankara katliamı mağdurlarının avukatlarından ÇHD Ankara Şube Başkanı Murat Yılmaz, savcılığın Ankara, Diyarbır ve Suruç katliamlarını IŞİD’in yaptığını söylemeyerek bir gerçeğin üzerini örtmeye çalıştığını kaydetti. Suruç ve Ankara’daki canlı bombaların Türkiye tarafından “arananlar“ listesinde yer aldığını, Diyarbakır zanlısının ise ifadesinde IŞİD üyesi olduğunu kabul ettiğini anımsatan Yılmaz, “Bu olaylarda IŞİD’in sabit olmasına karşın iddianamede geçmemesi dahi ciddiyetsiz bir soruşturma olduğu gösteriyor. Ya da bu büyük katliamlar IŞİD tarafından yapıldığı sabit olmasına karşın olmamış gibi gösterilmeye çalışılıyor” dedi.
Kaynak: Alican Uludağ / Cumhuriyet