Sahip olduğu devasa bütçesiyle toplumda hurafeyi önlemek yerine hurafeler üreten bir kurum haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı,skandaldan da öte bir hamle de bulunarak,Atatürk dönemine saldırdı.
19 Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rıza Karagöz tarafından kaleme alınan makalede, tartışma yaratacak şu ifadelere yer verildi:
Osmanlı Türkçesi’nin öğrenilmesiyle Arap alfabe sistemiyle kayıtlanmış olmaktan dolayı yabancılaştığımız dilimizin nadide eserleri miadını doldurmuş eşya gibi kütüphane raflarında unutulmaktan kurtulmuş olacaklar. Neden ve nasıl unutulmuşlardı? Elbette bu sorunun muhtelif cevapları olabilir. Harf İnkılabı’nın bu yabancılaşmada, geçmişle bağın kopmasında etkili olduğu göz ardı edilemez.
Ama bundan daha önemlisi Cumhuriyetin ilk 30-40 yılındaki eğitim politikalarının, sözünü ettiğimiz bin yıllık birikimin günümüze ve gelecek nesillere aktarılmasının yegâne kaynağı olan bu eserleri göz ardı edecek kadar basiretsizleşmesidir. Dahası, özelde Osmanlı kimliğine ve birikimine karşı oluşturulmak istenen düşmanlık redd-i miras hâline dönüştürülerek bu dönemle bağların tamamen koparılması hedeflenmiştir.
Maksadımız, eski ile yeninin, esasen olması gerektiği gibi, birbirinin devamı olduğunu görebilmeyi sağlamaktır. Nasıl ki bir insan atasını dedesini kendi kimliğinden silip atamazsa, toplumlar da geçmişlerini görmezden, bilmezden, tanımazdan gelemezler. Ez cümle geçmiş kimliğimizdir ve onu tıpkı kanımızı miras aldığımız gibi gelecek nesillere tevarüs ettiririz.
Mensubiyet ve aidiyet duygusu günümüzde eskisinden daha çok tabii hak ve ihtiyaçlardan sayılıyor. İşte bunu elde etmenin yolu ise tarihiyle, geçmişiyle barışık ve iletişim halinde olmaktan geçiyor. Bu anlamda artık Osmanlı Türkçesi’yle yazılmış metinleri sadece tarihçilerin ve edebiyatçıların oluşturduğu minyatür bir grubun değil toplumun her kesiminden insanların, belli seviyede okur vaziyete gelmesi anlaşılabilir bir ihtiyaç olarak görülmelidir.
Kaynak:Sözcü Gazetesi