Pentagon’un Erdoğan’la ilgili güvensizlik açıklamasından sonra Amerika’nın eski elçilerinin benzer açıklamalar yapması,akıllarda Amerika’nın Erdoğan’ı kafasında bitirdiği yorumlarına sebep oldu.
İki eski elçi, Marc Edelman ve Morton Abramowitz tarafından ortaklaşa kaleme alınan ve ABD’nin en saygın ve etkili gazetelerinden Washington Post’ta yayınlanan makalede, şu andaki Erdoğan yönetimiyle Türkiye’de demokrasinin gelişmesinin mümkün olamayacağını vurgulayarak, “Erdoğan ya reform yapmalı, ya da istifa etmeli” ifadesini kullandılar. Edelman ve Abramowitz imzalı makalede verilen mesajlar şöyle;
Türkiye’de en çok satan gazetenin de içinde olduğu, ülkenin önde gelen medya gruplarından birine hükümetin el koyması, Erdoğan’ın kendi ülkesinin potansiyeline nasıl ihanet ettiğinin son göstergesi.
Erdoğan ve onun liderliğindeki AKP 2003′te iktidara geldiğinde Türk ekonomisini ve Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerini güçlendirdi. AKP, AB üyeliği için çalıştı, askerin Türk siyaseti üzerindeki hakimiyetine son verdi ve Türkiye’nin çok uzun süredir devameden Kürt sorununa barışcı bir yol bulmaya çalıştı. 2012′ye kadar Erdoğan kendine güvenli bir şekilde “parlak bir geleceğimiz var” diyordu. Yaklaşık 10 yıllık bir siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve artan uluslararası onayla birlikte,, Türkiye’de Cumhuriyet’in 100. yıldönümü olan 2023′de, Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada en büyük güçlerden biri olacağını söylüyordu.
Bugün, Türkiye’nin geleceği karanlık görünüyor. Ülkeyi büyüklüğe taşımak yerine, Erdoğan Türkiye’yi otoriterliğe, ekonomik yaaşlamaya ve iç savaşa sürüklüyor. Açıkcası, şu andaki Erdoğan yönetiminde Türkiye’de demokrasinin gelişmesi mümkün değil. AKP’nin başlangıçta vaadettiği dönüştürücü reformlar, temel özgürlüklerin ve yasal hakların sistematik ihlaline yol açar hale geldi. AKP’nin topluma verdiği askerin demokrasiye uymayan hareketleri konusunda hesap vereceğine ilişkin müjde denemesi ancak siyasi muhaliflerin üretilmiş kanıtlarla suça bulaştırılmasına ilişkin şov mahkeme olarak kaldı.
Hükümetin ilk dönemlerinde medyaya yönelik müdahale- 2009′da bir medya patronuna 2.5 milyar dolarlık vergi borcu çıkarılması, 2007′de bir gazeteye muhalif bir köşe yazarını işten atması konusunda yapılan zorlama- AKP’nin bugün gazetecileri hapse atarak ya da muhalif medya organlarına hükümet tarafından el konularak, basının susturulması konusundaki geniş kapsamlı çabalarının sadece işaretini vermişti. Erdoğan’ın zalim taktiklerinden sivil toplum da kurtulamadı; 2013′te, İstanbul Gezi Parkı’ndaki hükümet karşıtı protestolar ölümcül polis şiddetiyle karşılaştı.
Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler tüyler ürpertici klişeleri ve 20. yüzyıl totaliterliğinin karanlık zamanlarını akla getiriyor. Bir AKP milletvekili öncülüğündeki güruh birkaç gün önce Erdoğan tarafından eleştirilen gazetenin ofislerine saldırdı. Aralarında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de olduğu bazı AKP üyeleri, partinin resmi internet sitesindeki kurucu üyeler bölümünden çıkarıdılar. Aralarında 13 yaşındaki bir erkek çocuğunun da olduğu binlerce kişi Erdğan’a hakaret etmekten gözaltına alındı, bir kadın mahkemede bizzat kocası tarafından Erdoğan’a hakaret etmekle suçlandı.
Aralarında dini azınlıkların da olduğu on binlerce çocuk ya İslami okullara gönderildi ya da zorunlu İslam dini eğitimine tabi tutuldu. Şimdi, Erdoğan Türk Anayasası’nı cumhurbaşkanı olarak gücünü genişletmek için değiştirmeye uğraştıkça, bu tip ihlaller de büyük bir ihtimalle birer standart kural haline gelecekler.
Otoriter liderler genellikle kendi iktidarlarını, vatandaşlarına istikrar ve zenginlik getirdiklerini söyleyerek haklı çıkarırlar. Türkiye’de Erdoğan’ın politikaları bunların her ikisini de halkın erişiminin ötesine taşıdı. Suriye’deki aşırı grupları destekleyen ve bunlara silah sağlayan Türkiye, şimdi zamanında büyümesine yol açtığı terörizmin tehlikeli geri tepmesiyle karşı karşıya İstanbul ve Ankara’daki bombalı saldırılar şok edici katliam görüntüleri yarattı. Ancak Türkiye hala Suriye’deki Kürt grupların- IŞİD ya da El Nusra’nın değil- Suriye için en büyük tehlike olduğu konusunda ısrar ediyor.
Bu otoriterlik ve istikrarsızlıığın sonuçları Türkiye’nin turizm endüstrisinde tehlike çanları çaldırarak ve yabancı yatırımcıları kaçırarak, pek çok ekonomistin Türk ekonomisinin geleceği konusunda endişe etmesine yol açıyor. 2008′de Türk lirası neredeyse bir dolara eşitti. Ancak şimdi döviz kuru 1 dolar için 3 TL seviyesine geldi. Ve Türkiye’nin milyonlarca Suriyeli sığınmacıya bakma çabaları gerçekten etkileyici olsa da, bunun Türk ekonomisine sonuçları olduğunu artık sıradan Türk vatandaşları da farkında.
Daha da kötüsü, AKP ile PKK arasındaki müzakerelerin geçen yıl çökmesi, Türkiye’deki çatışmaların çözüleceğine dair umutları yok etti. PKK, geçmişi barış için ideal bir ortak olamayacak kadar şiddet dolu bir terör örgütü. Buna rağmen, Türk halkının kendi hükümetlerini müzakerelerin başarısız olmasından sorumlu tutma hakkı var.
Şimdi Türk askerleri ve sivilleri daha da kötüleşmiş olan bu sorunda ölmeye devam ediyorlar ve hükümetin bunu sona erdirecek ya da bu savaşı kazanacak gerçekçi bir planı yok. PKK’nın bir fraksiyonu tarafından 17 Şubat’ta Ankara’da gerçekleştirilen korkunç bombalı saldırı Türkiye’nin 1970′ler ve 80′lerdeki ülkeyi kırıp geçiren iç savaşa döndürebileceğinin işaretini veriyor.
Hala güçlü, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye’nin mümkün ve gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu ancak, bu amaçları benimseyen ve taahhüt eden bir hükümet gerektiriyor. Eğer Erdoğan hala ülkesine parlak bir gelecek vermek istiyorsa, ya reform yapmalı, ya da istifa etmeli.
Kaynak:SÖZCÜ