Abdullah Gül’ün eski danışmanı ve Yeni Çağ yazarı Ahmet Takan bu günkü yazısında Erdoğan’ın Atatürk stratejisini yorumladı.Takan’ın tespitleri şöyle;
Anketler nereyi gösteriyorsa oraya mı yöneliyor?..
Doğru. İtirazım olmaz.
50 artı 1’i bulmak için papaz elbisesi bile giyer, her kılığa girer, trene de biner mi?..
Hiç mi hiç itiraz etmem.
Şimdi ona “Atatürkçülük” mü lazım?..
Ha, işte oracıkta bir dakika durun ve soluklanın!..
Çok sıkıştığında “Mustafa Kemal” demekten vazgeçip hayatında ilk defa “Atatürk” diye hitap etmesi, grip olmadan, yurtdışına seyahate çıkmadan Anıtkabir’e gitmesinin elbette çok önemli sebebi var. Ama gerekçe 1 değil. Çoklu.. Sadece oy kaygısı değil… Gizli ajandada yazan ana hedefe doğru büyük hamlenin arifesindeyiz…
Kuyumcu titizliğiyle bir süredir yürütülen psikolojik harekata çok dikkatli bakın:
Hepimiz, bilerek veya bilmeyerek, onun pişirdiği pilava kaşık sallayarak ortak da oluyoruz.
“Bu TEOG nedir istemiyorum bunu, değiştirin” dedi.
Hemen yerine getirildi.
Yeni icat edilen sistemin orasındaki burasındaki yanlışlara, eksiklere de müdahale etti.
Motorlu taşıt vergilerine zam çok can yaktı. Hemen duruma el koydu. Zam oranını aşağıya indirdi.
Üniversite sınavlarını tartışmaya açtı. Sistemi değiştirdi. İş bilmez bürokratlar, ellerine aldıkları işi doğru düzgün yapmazlar ki!.. Eksiklerini, hatalarını yine o tamamladı.
Ya, şu otomobillerdeki cam filmi yasağı?.. Doların, Euro’nun füze gibi fırlamasının, bir hafta içinde benzine gelen zamların, mazotun 5 liranın üstüne çıkmasının, üst üste gelen şehit haberlerinin önüne geçti. Anında duruma el koydu. Cam filmi yasağına kesilen cezaları durdurdu…
Şehitlerimize “kelle” diyen, bebek katili Öcalan’ı “sayın” yapan uzaydan gelen zombilerdi…
Gazilerimize meydan dayağı atan ahlaksız, şerefsiz magandalara en şiddetli tepkiyi o gösterdi.
Terör ortağı PKK ile müzakere masasındayken, askeri kışlasına hapsetmişti…
Dağlarda nöbet tutan Mehmetçiğe cep telefonundan canlı canlı hal hatır sorar hale geldi.
Dünyada saygın Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlerinin kafasını koparıp yerlerine kel alaka adamları getirdi. Bütçelerini budadı. Sahneleri kapadı… Özel tiyatroların canına okudu. Levent Kırca kahrından öldü.
Türkiye’nin en büyük opera binasının lansmanını saatlerce bizzat kendi yaptı.
Ahali, “bak başkanlık sistemi etkili olmaya başladı. Tek başına kabine ve bürokrasinin hatalarını düzeltiyor. İyi ki var” demeye başladı..
Siz demiyor hatta istisna da olabilirsiniz ama strateji bu!..
Sonra, bir 10 Kasım günü saat 9’u 5 geçtikten sonra Atatürk‘ü tekeline almaya kalkıştı!..
Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan neden azledilmişti?..
Camileri AKP karargahına çevirmişti ama hakkını yemeyelim, bir şeye karşı çıkıyordu:
Hilafetin geri getirilmesini tartışmaya açmayı ve camilerde bu konuda hutbe ve vaaz verilmesine… 2 sebeple:
1- “Dünya ve Türkiye konjonktürü buna henüz müsait değil.”
2- “İslam dünyasında da çok tartışılan bir konu.”
Sakın ha şaşırmayın!..
Camilerde Atatürk‘e dua etmeyi yasaklatan yapının bir gün hutbe ve vaazlarda, “İslam dünyasını içine düştüğü kaostan çıkarmak için birleştirici bir halifeye ihtiyaç var”, “Atatürk, hilafeti TBMM’nin manevi şahsiyetine devretmişti”, “artık zamanı geldi” dedirttiğini duyarsanız…
Altını çizmeliyim; paçayı kurtarmak için de akıllıca bir tercih, kurnazca kurgulanmış bir strateji. Gerçek Atatürkçüler yer mi?.. Hiç sanmıyorum!..
Cam filmin arkasını görüyor musunuz?..