Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası tutuklanan gazeteci – yazar Ahmet Altan, akademisyen kardeşi Mehmet Altan ve gazeteci Nazlı Ilıcak‘ın da aralarında bulunduğu 6’sı tutuklu 7 sanıklı davada mahkeme heyeti, hükmünü açıkladı. 500 günü aşkın süredir tutuklu bulunan sanıklara, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Davanın tutuksuz tek sanığı Tibet Murat Sanlıman ise beraat etti, hakkındaki adli kontrol tedbirleri kaldırıldı.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarından ise karar verilmesine yer olmadığına hükmetti.
Davanın savcısı, önceki duruşmalarda esas hakkında mütalaasını açıklamış, tutuklu yargılanan Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Fevzi Yazıcı’nın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçunu düzenleyen 309/1’inci maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasını istemişti.
Hükmün açıklandığı celseye sanık yakınları alınmadı. Duruşma salonuna yalnızca sarı basın kartı sahibi gazeteciler ile avukatlar girebildi. Karar açıklandığı sırada avukat sıralarında “İstanbul’da hâkimler varmış”, “Bu adaletin terazisi değil, oduncu kantarı” tepkileri yükseldi.
Son sözleri 10 dakikada alındı
19 Haziran 2017’de görülmeye başlanan davada müebbetle yargılanan isimlerin son sözleri, yaklaşık 10 dakikada alındı. 500 günü aşkın süredir tutuklu bulunan sanıklar, Silivri’de yapılan duruşmada sırasıyla şunları söylediler:
Nazlı Ilıcak: Anayasa Mahkemesi (AYM) dosyamızda emsal karar verdi. Yargıtay, “cebir/şiddet” unsurunun altını çizdi. Yargıtay ve AYM içtihadı benim masumiyetimin temelini oluşturmaktadır. Zaten, (AYM’nin hakkında hak ihlali kararı verdiği/T24) Mehmet Altan ile bana yöneltilen suçlamalar özdeştir. Nitekim, Anayasa Mahkmesi, emsal karar vermiştir. Kararınızın bu içtihatlar çerçevesinde verilmesini umut ediyor, beraatımı talep ediyorum. Saygılarımla.
Ahmet Altan: Bugüne kadar yüzlerce kez yargılandım. 28 Şubat’ta yargılandım, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandım, devlet güvenlik mahkemesinin ucubelerinde yargılandım, fakat ilk defa anaysa suçu işleyen bir mahkemede yargılanıyorum. Böyle bir yargılama ne Osmanlı’da ne Cumhuriyet tarihinde görüldü. Hiçbir devlet, iki siyasetçiyle iki yargıcın hukuk devletini çökertmesine izin vermez. Vermeyecektir de. Hukuk dışı, Anayasa dışı, yasa dışı yolculuktan vazgeçmeniz herkes için daha hayırlı olacaktır.
Mehmet Altan: 18 aydır gizemli müşahhas delil suçlamasıyla hapiste tutan yaklaşıma Anayasa Mahkemesi üç kez ihlal kararı verdi. Bu dosyadaki fabrikasyon iddialara karşı Anayasa Mahkemesi’nde yargılansaydım üç kez beraat edecektim. Dün, vicdanlara uhrevi bir hatırlatma yapan bir avukata anayasayı hatırlattınız. Bu benim çok hoşuma gitti. Hepimizin sığınağı anayasadır. Vereceğiniz karar, hukuk konusundaki havayı ya daha da karartarak korku filmine çevirecek ya da bitirecektir.
Yakup Şimşek: Annem dedi ki, “Oğlum bizim geçmişimizi anlat. Bizim geçmişimizden ne terör örgütü çıkar ne vatan haini çıkar.” Ben, dedemi Sarıkamış’ta kaybettim. Bizim ailemizden terör örgütü ve vatan haini çıkmaz. Çıkarsa kendi ellerimizle boğarız. Hayat felsefem şudur, haklıysanız korkmayın, güçlüsünüz. Haksızsanız karıncayı bile ezmeyin, güçsüznüz. Evet, vicdanınıza inanmak istiyorum, inanıyorum. Vicdanınıza güvenmek istiyorum, güveniyorum. Olur da beni yanıltırsanız, siz bilirsiniz, hayatımı huzur ve neşe içinde sürdüreceğim. Beraatımı talep ediyorum.
Fevzi Yazıcı: Savunmamı bitirme fırsatı bulamadım. Masumiyetimin verdiği rahatlıkla beraatimi istiyorum.
Şükrü Tuğrul Özşengül : Sigorta bir yerde atıyor, ne hukuk, ne devlet kalıyor. Düzeltilmesi, hukukun görevi. Beraatimi talep ediyorum.
(Tutuksuz sanık) Tibet Murat Sanlıman: Suçsuzum, beraatimi talep ediyorum.
Son sözlerin ardından Mahkeme Başkanı, “Karar için ara veriyoruz. Olağan şartlar altında öğleden sonraya kalacağını tahmin ediyoruz. Ancak saat veremiyorum” dedi.
Davanın beş oturumda yapılan beşinci duruşmasında sanıklar ve avukatları, savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunmalarını yaptı. Altan kardeşler, 19 Haziran 2017’de görülmeye başlanan dava kapsamında ilk kez duruşma salonuna getirildi.
Peki karar aşamasına gelinen davanın son duruşmasında neler yaşandı, müebbet hapisle yargılanan sanıklar ne dedi, Mahkeme Başkanı ne yaptı?
Bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Ahmet Altan, darbe girişimiyle suçlananın, 2010 yılında 1. Ordu’da düzenlenen seminerlerde seçilmişleri hedef alan konuşmalarıyla dikkati çeken generallerin değil, Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak o seminerdeki kayıtlı konuşmaları yayınlayan kendisinin yargılanmasındaki çelişkiye işaret etti; iddianemeyi hazırlayan savcılar ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a eleştiriler yöneltti. Davanın görüldüğü İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı, Altan’ın savunmasına “Savunma sınırları dışına çıkıyorsunuz. Böyle devam ederseniz mikrofonu kapatacağım” sözleriyle müdahale etti. Ahmet Altan, başkana “Siz bilirsiniz” diyerek cevap verdi ve savunmasını sürdürdü.
Altan, “AKP iktidarının milliyetçiliği de kışkırtarak iktidarda kalmaya çalıştığını, buna rağmen oylarının azaldığını, izlenen politikaların parti tabanında da sorgulanmaya başlandığını” belirterek Erdoğan’a eleştirilerine devam etti. Bu noktada Altan’ın savunmasına ikinci kez müdahale eden Mahkeme Başkanı, “Böyle devam ederseniz mikrofonu kapatacağım. Savunma sınırları dışına çıkıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eleştirileceği yer burası değil” dedi. Tekrar “Siz bilirsiniz” diyen Ahmet Altan, daha sonra ülke ekonomisinin içinde bulunduğu duruma da eleştiriler yönelttiği savunmasının ilgili bölümünü “Buraları geçiyorum. Bunları söylemek için bu mikrofona ihtiyacım yok. Bunları her yerde söyleyebilirim” diyerek atladı.
Ahmet Altan, “Bu AKP iktidarı gidecek”, “Beni suçladıkları yazımda söylediklerimi bir daha söyleyeceğim. Kötü bir piyesin sonuna geliyoruz” görüşünü dile getirdiği savunmasını şöyle noktaladı:
“Hangi zorba haksız uygulamalarla muhaliflerini cezalandırdıysa, aynı cezalarla kendisi de karşılaşmıştır. Giyotine gönderen giyotine gitmiş, hapseden hapsedilmiş, sürgüne yollayan sürülmüştür. Zorbaların verdikleri cezalar, kendi kader haritalarında da ulaşılacak bir menzil olarak işaretlenmiştir. Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki: Ben hapishanede ölmeye hazırım. Ve size soruyorum: Ya siz? Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek.”
Ahmet Altan’ın ardından Mehmet Altan, esas hakkındaki savunmasını yapmak üzere mikrofona davet edildi. Altan, savunmasına Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “hak ihlali” gerekçesiyle kendisi ve Şahin Alpay hakkında verdiği, ancak yerel mahkemelerce uygulanmayan tahliye kararından bazı bölümleri okuyarak başladı. Mahkeme Başkanı, “Savunma dışına çıkıyorsunuz. Böyle devam ederseniz kesmek durumunda kalacağım” diyerek Mehmet Altan’ın da savunmasına müdahale etti. Altan, “AYM kararı bu mahkemeyi kapsamıyor mu?” diyerek itiraz etti ancak Mahkeme Başkanı, iradesini sürdürdü. Bunun üzerine Mehmet Altan, iddianamedeki delillerin dayanaksızlığına dair görüşlerle savunmasını sürdürdü.
Savunması sırasında yaptığı bütün açıklamalara rağmen savcılık ve mahkeme tarafından dikkate alınmadığını yineleyen Mehmet Altan’a, Mahkeme Başkanı “İsim ciddiyetiyle devam edelim. Sürekli laf atarak devam etmeyin, yoksa keserim” diyerek müdahale etti. Mehmet Altan, “İnşallah, kimse benim gibi yargılanmaz. Empati lazım” karşılığını verdikten sonra savunmasında vurguladığı iddianame çelişkilerinin dosyada mevcut olduğunun altını çizdi. Altan’ın bu sözlerini Mahkeme Başkanı “Biliyorum, okudum” karşılığını verince Mehmet Altan, “Biliyorsunuz, ama bir işe yaramıyor” dedi. Altan’ın cevabı üzerine Mahkeme Başkanı “Okuduğunuz her şeyin bir işe yaraması gerekmiyor. Burada yargılama yapıyoruz. Size ben fırsat veriyorum. Fırsatınızı iyi kullanın” dedi.
Mehmet Altan, savunmasının sonuna doğru iddianameyi hazırlayan ve savunan savcıları eleştirirken 30 yıldır akademisyen, 25 yıldır profesör olduğunu hatırlattı ve “Ben doçentken doğmuş olan savcıları böyle mi yetiştiriyoruz’ diye düşünüyorum” dedi.
Heyetin kıdemli üyesinin, “Fethullah Gülen ile görüştünüz mü?” sorusuna Mehmet Altan’ın yanıtı, “Aralarında Ardan Zentürk ve Mahmut Övür’ün de bulunduğu 10 kişilik bir grupla görüştük” dedi. Altan “Bylock konuşmalarını yapan şahıslar sizden ‘şunu yapın’, ‘şöyle beyanda bulunun’ gibi isteklerde bulundu mu?” sorusuna da “Aydınları dolaşıp avam toplantısını yapıp yapmamayı soruyorlardı. O kadar” yanıtını verdi. Altan, bu soruyu soran kişinin kim olduğunu hatırlayamadığını, ancak dönemin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Erkam Tufan Aytav olabileceğini söyledi.
Darbe girişiminden 15 gün sonra tutuklanan Nazlı Ilıcak da, şahsına yöneltilen suçlamaları reddetti. “Ben bir Cumhuriyet kadınıyım” diyen Ilıcak, eski AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu‘nun Cumhuriyet rejimi için kullandığı “600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” ifadesine gönderme yaptı; “Ben hiçbir zaman Cumhuriyet rejimini, ‘100 yıllık parantez’ ya da ‘reklam arası’ gibi de görmedim. Ben eğer, tarihçi Kadir Mısırlıoğlu olsaydım, bana yönelik anayasal rejimi değiştirme iddiasında bir haklılık payı bulunabilirdi” diye konuştu.
Ergenekon davasının firari savcısı Zekeriya Öz ile 2015 yılında yaptığı röportajla ilgili olarak da konuşan Ilıcak, “O dönemde terör örgütü üyesi değildi. Terör örgütü üyeliği ile suçlansa, elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşabilir miydi? Aynı dönemde BBC de Zekeriya Öz ile röportaj yaptı, BBC de mi onu aklamaya çalıştı?” diye sordu.
Ilıcak ayrıca, cezaevinden çıktığı takdirde Twitter hesabını kapatacağını açıkladı; iddianameye “delil” olarak giren tweetleriyle ilgili olarak da şunları söyledi:
“Oysa ben o tweetlerde uyarılarda bulunuyorum. Bazı haberleri paylaşıyorum. Bu Twitter çok hızlı bir hadise. ‘Böyle düşünüp şunu yazsam başıma ne gelir’ diye düşündüğünüz bir şey değil. Gerçi bundan sonra inşallah çıkarsam Twitter hesabımı kapatacağım.”
Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ı konuk ettiği ve darbe girişimine dair “subliminal mesaj verildiği” iddia edilen programla ilgili olarak da “Ahmet Altan’ı dinliyorum, gözlerim kapalı” tweetim darbenin somut delili olarak sunuluyor. Orhan Veli’nin şiirinden esinlenmiştim. Onun dışında Can Erzincan’da yayınlanan programla ilgili olarak benim başka bir sözüm yok, o programda benden söz edilmiyor ama ben o programı nedeniyle darbeci oldum” ifadesini kullandı.
Star yazarı Hüseyin Gülerce’nin bir dönem Gülen cemaati ile anıldığını hatırlatarak “Onun gibi örgütle koyun koyuna yatmış insanların yazılarına, açıklamalarına bakın. Hüseyin Gülerce, Tayyip Erdoğan seçimi kazanınca o tarafa döndü” görüşünü dile getiren Ilıcak, Sabah yazarı Mehmet Barlas’ın “Suriye’de ‘muhalif gruplar’ diye terör örgütlerine destek verdik” dediğini hatırlattı; “Ben hiçbir zaman Türkiye’nin terör örgütlerini desteklediğini söylemedim” dedi.
“1 dakika süre verip savunmamı bitirmemi söylüyorsunuz”
Eski Zaman Gazetesi Marka Pazarlama Müdürü Yakup Şimşek, Zaman’ın “FETÖ” iddianamesine giren “gülen bebek” reklamıyla ilgili olarak “Reklam filmlerinin senaryosunun hazırlanmasında benim hiçbir dahlimin olmadığı tanık ifadelerinde açıkça ortaya konuyor” diye konuştu.
Şimşek, daha sonra Mahkeme Başkanı’nın “süre” uyarısı üzerine savunmasını sonlandırmak durumunda kaldı. Şimşek, tepkisini “Bir reklam filmi nedeniyle müebbetle yargılanıyorum, siz 1 dakika süre verip savunmamı bitirmemi söylüyorsunuz” ifadesiyle dile getirdi.
Yakup Şimşek’in ardından savunmasını yapmak üzere kürsüye Şükrü Tuğrul Özşengül çağrıldı. Özşengül, iddianameye delil olarak giren “Havada darbe kokusu var” tweetiyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Samanyolu TV’de birkaç program yaptım. Medya figürü değilim. ‘Havada darbe kokusu var’ diye tweet atmışım, küçük bir haber sitesi de bunu haber yapmış. Ben Twitter’de aktif bir insanım, bazen tweetlerim haberleştirilebiliyor.”
Reklam ajansı sahibi Tibet Murat Sanlıman ise, Yakup Şimşek’in kendisine yönelik olarak kullandığı “Tanık beyanında reklam filminin onun reklam ajansınca yapıldığı ortaya konmaktadır” ifadesine tepki gösterdi. Sanlıman, “Darbeyi çağrıştırdığı söylenen video bana ait değildir. Bu ürünle ilgili benimle bir görüşme yapılmadı. Herhangi bir faturası mevcut değildir” diye konuştu.
Sanıkların ardından avukatlar, savcının esas hakkındaki mütalaasına ilişkin savunmalarına başladı. Nazlı Ilıcak’ın avukatı, dava süresince ortaya “somut delil” konamadığını belirterek “Yazıyla, Twitter mesajıyla darbe yapıldığı nerede görülmüş? Savcı 30 yıl önceki köşe yazısını bugünkü dava dosyasına koyabiliyor” dedi. Ilıcak’ın avukatının ardından söz alan Altan kardeşlerin avukatı Figen Çalıkuşu da, üç isim hakkındaki soruşturmanın Can Erzincan TV’de yayınlanan bir programda darbe girişimine dair “subliminal mesaj verildiği” iddiasıyla başlatıldığını hatırlattı. Çalıkuşu, şunları söyledi:
“Müvekkillerimize yönelik soruşturmadan hafızalara ilk kazınan ‘subliminal mesaj verme’ oldu. O gün itibariyle savcının elindeki tek delil buydu. 13 Ağustos 2016 tarihinde Sabah’ta ‘Ilıcak – Ahmet – Mehmet Altan darbeyi konuşmuş’ başlıklı bir haber çıktı. Bu haberde Can Erzincan’daki programda konuşulanlar cımbızlanarak aktarıldı. Bu haber aynen iddianameye girdi, hatta yargılamaya da sirayet etti.”
Mahkeme heyetinin bir dönem adı Gülen cemaati ile anılan Nurettin Veren‘i dinlemekten vazgeçtiğini belirten Çalıkuşu, bu nedenle Veren’in iddialarının savcı mütalaasında yer almaması gerektiğini söyledi.
ski Polis Akademisi öğretim görevlisi Şükrü Tuğrul Özşengül‘ün avukatı Mustafa Bal‘ın savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunmasıyla başladı. Duruşmanın başladığı günden bu yana “delillerin toplanamadığını” belirten Bal, “Bu dava çökmüş, yerle yeksan olmuştur” dedi. Mahkeme Başkanı’nın “Toparlayın” uyarısı üzerine Bal, “Sayenizde ceza yargılamasının ‘büyüklere masallar’ olduğunu öğrendik. Kendimi bir oyunun figüranı gibi hissediyorum. Adaletin bir cinayeti hâline gelirse bu dava, bu cinayetin faillerinden biri siz olacaksınız” diye konuştu. Bal, sözlerini şöyle noktaladı:
“Anlaşılıyor, devam ettirmeyeceksiniz.Bağımsızlık, tarafsızlık gibi kavramlar yargı için kolay üretilmedi. Bu yargılamalar, sanığın nefesini kesmeye matuf. Müvekkilimin tahliyesini ve beraatına karar verilmesini talep ediyorum.”
Mustafa Bal’ın ardından Altan kardeşlerin avukatı Ergin Cinmen, dün (14 Şubat 2018) yarım kalan savunmasına devam etti. Davanın uluslararası camiada da takip edildiğini vurgulayan Cinmen, Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu’nun, müvekkili Mehmet Altan hakkında verdiği “tahliye” kararını hatırlattı. “AYM’nin kararı bizi ilgilendirmez’ demeyin. Dilerim, sayın heyetiniz AYM’nin kararına uymama tavrınızı son kararınızda değiştirirsiniz” diyen Ergin, “AYM aslında bizim savunmamızı yapıyor, bu davanın kararını veriyor. Mahkemeniz oy çokluğuyla hukuki bir kaos yaratmıştır” ifadesini kullandı.
Söz konusu “hak ihlali” kararına eski Adalet Bakanı ve Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanı, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile Başbakan Binali Yıldırım‘ın gösterdiği tepkileri hatırlattı. Cinmen, AYM’nin siyasetin en tepeleri tarafından alaşağı edildiğini belirtti. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, Ergin Cinmen’i “Konunun dışına çıkıyorsunuz, toparlayın” diye uyardı. Cinmen ise, müvekkillerinin üç kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılandığını anımsatarak şöyle devam etti:
“Bu bile konu dışıysa çıkıp gidelim buradan. Ceza hukukunun değerli isimlerinden İzzet Özgenç, Prof. Adem Sözüer, Prof. İbrahim Kaboğlu, YARSAV Başkanı Murat Aydın, AYM kararına mahkemenizin uymamasını eleştiren ve doğurduğu sonuçlar hakkında uyaran açıklamalar yaptılar. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, “Burada hukuka aykırılık aşıldı, suç işleniyor” dedi. Mahkemeniz, AYM kararının gereğini yapmazken ‘Bu karara uyarsak mahkumiyet kararı verilemez’ görüşüyle ihsas-ı rey durumu doğacağını belirtti.”
AYM kararının uygulanmaması durumunda “görevi kötüye kullanmak” suçunun doğacağını belirten Cinmen, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) meslekten çıkarma cezasını da söz konusu edebileceğini belirtti. Cinmen, “Nitekim bugün de birçok hâkim ve savcı ya tutuklu, ya hükümlü ya da firaridir. Mahkemeniz ya hukuka ya da hukuksuzluğa imza atacaktır” ifadesini kullandı.
Daha sonra eski Zaman Gazetesi Marka Pazarlama Müdürü Yakup Şimşek‘in avukatı söz aldı. Yakup Şimşek’in avukatı, müvekkilinin dava konusu olan Zaman’ın 2015 güz dönemi reklamını çeken kişi olmadığını savundu. Reklam filminin bir “tehlike suçu” olarak değerlendirilemeyeceğini vurguladı ve filmin davanın tutuksuz olarak yargılanan sanığı Tibet Murat Sanlıman’ın şirketi tarafından çekildiğini iddia etti.
Tutuklu yargılanan Fevzi Yazıcı’nın avukatı Sevgi Taş, savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı yaptığı savunmada “İddianamede hukuken olamayacak şeyleri tecrübe ediyoruz” dedi. Temel hak ve hürriyetlerin idari kararlarla konjontüre göre kısıtlanamayacağını belirten Taş, “Müvekkilim gibi, onun çalıştığı kurumun terör örgütü olduğunu ne bugünkü iktidar biliyordu, ne o günkü iktidar. Müvekkilimin çalıştığı kurum, o zaman sadece ‘cemaate yakın kurum’ idi” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kast ederek “Bu kadar kudret sahibi bir insanın ‘hata yaptık, aldatıldık’ deme imkanı varsa, benim müvekkilimin de ‘bu kurum terör örgütüymüş, hata yaptım’ deme hakkı olmalı. Bu hakkı kullanmasına yardımcı olmalısınız” görüşünü dile getirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilinin, Fevzi Yazıcı tutukluyken tekrar gözaltına alındıktan sonra müvekkiline “Konuştuklarımıza avukatına da söyleme” dediğini belirten Taş, “Hezeyan içindeyim” dedi.
Avukat Sevgi Taş, Fethullah Gülen’den bahsettiği sırada Mahkeme Başkanı ile tartışma yaşadı. Taş, “Fethullah Gülen denen zat” dediği sırada başkan müdahale ederek “Fethullah Gülen’e ‘zat’ mı dediniz siz?” sorusunu yöneltti. Taş’ın “Küçümsemek için dedim onu” demesi üzerine başkan, “Terörist başı’ diyoruz biz” karşılığını verdi. Avukat Taş da, “Daha ağır bir ifade kullanabilirdim, kullanıyorum da, şu anda öyle dedim. Böyle müdahale ediyorsunuz, bütünlüğü bozuyor” ifadesini kullandı.
Avukat Taş, savunmasını sonlandırırken “Yaptığınız bu yargılamalar hem devletin, hem Tanrı’nın yasalarına aykırı. Devletin yasalarına aykırılık uzun zamanda uzun zamanda sonuç doğurmayabilir, ama Tanrı’nın yasalarına aykırılık öyle değil…” derken başkan “Anayasaya aykırı şeyler söylemeyin. Kimi tehdit ediyorsunuz” sözleriyle müdahale etti. Avukat Taş, “Vicdani kanaatten söz ediyorum” deyince başkan “Ne demek istediğimi anladınız değil mi? Böyle devam edecekseniz savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunmanızı yapmış sayarak kapatacağım mikrofonunuzu” karşılığını verdi. Avukat Taş, başkana “gayet iyi anladığını” belirterek müvekkilinin mal varlığına konulan tedbirin kaldırılmasını, tahliye ve beraat kararını verilmesini talep etti.
17 sanıklı olarak başlayan davanın ilk duruşması 19-23 Haziran 2017 tarihinde görülmüş, Altan kardeşler ve Ilıcak’ın yanı sıra diğer tutuklu sanıklar Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül ile tutuksuz sanık Tibet Sanlıman duruşmada savunmalarını yapmışlardı.
Beş günlük duruşmanın sonunda mahkeme tüm tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar vermiş, kararda “mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller bulunması ve adlî kontrol hükümlerinin yetersiz kalması” gerekçe gösterilmişti.
Altanlar’ın gözaltı gerekçesi 14 Temmuz 2016 gecesi, sonradan kapatılan Can Erzincan TV’de Nazlı Ilıcak’la beraber katıldıkları bir televizyon programında darbe girişimiyle ilgili “sübliminal mesaj” vermek olarak açıklanmış, ancak yaygın uluslararası tepki sonrasında bu suçlama soruşturmanın ilerleyen aşamalarında şekil değiştirerek, “darbeyi çağrıştırıcı söylemlerde bulunmak” şeklini almıştı.
Davaya bakan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın 19 Eylül 2017 tarihinde görülen ikinci duruşmasında, haklarında yakalama kararı çıkarılan firari sanıklar Ekrem Dumanlı, Osman Özsoy, Emre Uslu, Tuncay Opçin, Abdulkerim Balcı, Bülent Keneş, Faruk Kardıç, Mehmet Kamış, Şemsettin Efe ve Ali Çolak’ın henüz yakalanamamış olmaları nedeniyle bu sanıkların dosyasının ayrılmasına karar vermiş, böylelikle davada toplam yedi sanık kalmıştı.
Davanın 11 Aralık 2017’de görülen duruşmasında esas hakkında mütalaasını sunan savcı, tutuklu yargılanmakta olan Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Fevzi Yazıcı’nın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu düzenleyen 309/1. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasını, tutuksuz yargılanan Tibet Murat Sanlıman’ın ise “’örgüte üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan hapisle cezalandırılmasını talep etti.
Bundan bir sene öncesinde, Altan kardeşlerin avukatları 8 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne Ahmet ve Mehmet Altan için ayrı ayrı başvurmuş, mahkemeden bir cevap gelmeyince 12 Ocak 2017 tarihinde benzer başvurular Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılmıştı.
11 Ocak 2018’de Anayasa Mahkemesi, Mehmet Altan ve “Zaman gazetesi” davasında tutuklu olarak yargılanan köşe yazarı Şahin Alpay için yapılmış olan bireysel başvuruları görüşerek, Altan ve Alpay’ın tutukluluk hallerinin hak ihlâli teşkil ettiğini karara bağladı.
Ancak yargılamayı yapan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, önce AYM’nin gerekçeli kararının Resmî Gazete’de yayımlanmamış olmasını, ardından ise Anayasa Mahkemesi’nin “yetki gaspı” yaptığını öne sürerek, AYM kararı uyarınca yapılan tahliye taleplerini reddetti. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlâli kararlarının emsâl teşkil etmesi nedeniyle Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın avukatlarınca yapılan tahliye talepleri de oy birliğiyle reddedildi.
İstanbul 27. Ağır Ceza mahkemesinin de itirazları reddetmesi üzerine, Mehmet Altan’ın avukatları 30 Ocak günü Anayasa Mahkemesi’ne “âdil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlâl edildiği” ve “tutuklamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesi kapsamında siyasi olduğu” gerekçeleriyle yeni bir bireysel başvuruda bulundular. AYM 2 Şubat günü, bu yeni başvuruya öncelik vermeyi kararlaştırdığını duyurdu.
Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan bireysel başvurular ise mahkemece henüz karara bağlanmadı. Ancak bu başvurularla ilgili olarak Strasbourg’daki mahkememin yürüttüğü evrak toplama ve yazışma süreci tamamlandı.
Anayasa Mahkemesi’nin 11 Ocak tarihli kararında “Mehmet Altan’ın eylemlerinin iki yazı ile bir televizyon programında yaptığı konuşmadan ibaret” olduğunu saptadığını, tüm aşamalarını UYAP üzerinden incelediği dava dosyasında “somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığını,” “yazılar ve konuşmalar dışında somut olgu ortaya konulmadan başvurucunun tutuklanmış olmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceğini” hükme bağladığını hatırlatan Ahmet ve Mehmet Altan’ın avukatları, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin “15 Temmuz darbeye teşebbüs suçu”na dair kararlarında darbe suçunun unsurlarının “cebir ve şiddet” olduğunun, ve manevi cebrin Türkiye’deki yasal düzenlemede olmadığının da altını çizdiler. Avukatlar, “Aksinin bizi Yassıada Mahkemelerine götüreceği kabul edilmektedir” dediler.
Ergin Cinmen, Figen Albuga Çalıkuşu, Ferat Çağıl ve Melike Polat ortak açıklamalarında şunları vurguladılar:
“Siyasi iktidarın bu günlerde Avrupa Birliği’nin vizesiz dolaşım kriterlerinden geriye kalan kısmında düzenlemeye gittiğini, ifade ve düşünceyi korumaya alma gayreti ile Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılması muhtemel değişiklik önerilerini AB’ye ilettiğini görüyoruz.
Bizim davamızda da düşünce yargılanmaktadır – ki Anayasa Mahkemesi verdiği kararı da bu saptamayı yapmıştır. Bu gelişmeyi birlikte değerlendirdiğimizde, bomboş olan dosya kapsamında, ifade, düşünce ve basın özgürlüklerinin ihlâli niteliğindeki ağır, vahim hukuksal yanılgıya son verilmesini bekliyoruz.
Hukuka olan inancımız gereği adalet arama çabamız ile savunmamızı yapacağız.’’