İddianamede, sanık olarak herhangi bir kişinin adı geçmiyor. Ancak Halkbank, kurumsal kimliğiyle sanık olarak tanımlanıyor.
Ayrıca, “İran ve Türkiye’deki üst düzey yetkililer bu düzenin bir parçası oldu ve bu düzeni korudu. Bazı yetkililere, düzeni desteklemeleri, katılanları korumaları ve ABD’li düzenleyici kurumların incelemelerine karşı bu düzene kalkan olmaları için kurulan bu düzenden elde edilen gelirin içinden on milyonlarca dolarlık rüşvet verildi” denildi.
Halkbank’ın İran’a petrol ve doğalgaz gelirlerini yaptırımların etrafından dolaşarak aktarılmasında iş adamı Reza Zarrab ile yasadışı bir düzen ve komplo kurduğu öne sürülüyor.
Halkbank’ta usulsüz olduğu iddia edilen işlemleri onayladığı ya da gerçekleştirdiği iddia eden yetkililerden eski Genel Müdür Süleyman Aslan, Atilla ve Levent Balkan’ın isimleri geçiyor. İddianamede bu üç isim “komplonun ortakları” olarak tanımlanıyor.
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan da “komplonun ortağı” olarak tanımlanan bir diğer isim. İddianamede, “2012-2013 yıllarında, Zarrab, Çağlayan’a bu altın ticareti düzeninin uygulanmasına verdiği destek karşılığında ABD dolar, euro ve Türk lirası cinsinden nakit ödemelerin yanı sıra lüks saat ve diğer eşyalarla en az 70 milyon dolar civarında rüşvet verdi” denildi.
Hazırlanan iddianamede, Türkiye’de aralarında Çağlayan’ın da bulunduğu dört bakanın yakınlarıyla ilgili 17 Aralık 2013’te düzenlenen yolsuzluk operasyonuyla ilgili soruşturmada elde edilen bulgular da yer alıyor.
İddianamede, o dönemde yapılan teknik takip sonucu elde edilen telefon görüşmelerinin ve e-posta yazışmalarının bir kısmı da bulunuyor. Aslan’ın evinde ele geçirilen ayakkabı kutularının içinde yaklaşık 8,5 milyon dolarlık nakit para bulunduğu belirtiliyor.
İddianamede, Aslan’ın evinde yapılan aramada Zarrab’ın şirketlerinin Halkbank’tan aldığı belgeler ve ticari işlemlerin nasıl yapıldığını gösteren bir şemanın da ele geçirildiği öne sürülüyor.
İddianamede, “Zarrab, avukatı aracılığıyla kendisinin ve birlikte yargılandığı kişilerin serbest kalmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra da davanın düşmesi için rüşvet verdi” denildi. Aralık’ta tutuklanan Zarrab’ın Şubat 2014’te serbest bırakıldığı, davanın da Ekim 2014’te düştüğü hatırlatıldı.
İddianameye göre, Zarrab, serbest kaldıktan sonra benzer işlemlere tekrar başlamak istedi ancak o dönemin Halkbank Genel Müdürü buna sıcak bakmadı.
İddianamede, “Ancak Zarrab’ın talebi üzerine dönemin Türkiye başbakanı ve aralarında ileride kabinede bir görev alacak olan bir akrabasının da bulunduğu kendisine yakın isimler, Halkbank’a bu işlemlere tekrar başlamaları talimatı verdi ve Halkbank da buna uydu” denildi.
Hem Halkbank hem Türk hükümeti, tüm iddiaları reddediyor.
Atilla’nın Mart 2017’de ABD’de tutuklanmasının ardından yazılı bir açıklama yapan Halkbank, bankacılık hizmetlerinin uluslararası düzenlemelere uygun olduğunu söyledi.
Halkbank, tüm dış ticaret işlemlerinin ilgili yetkililerce izlenebilir durumda olduğunu belirterek, “Bankacılık hizmetini sunarken mevcut düzenlemeler ve diğer tüm bankalarca bilinen ve izlenen dış ticaret uygulamaları dışında hiçbir mekanizma, yöntem veya sistem kullanılmamaktadır” dedi.
İran’ın başka ülkelere sattığı malların para transferini Halkbank üzerinden transfer ettiği yönündeki iddialara ise banka açıklamasında şöyle yanıt verildi:
“İlgili döneme ilişkin yapılan denetimlerde dış ticaret işlemleri de dahil bankacılık hizmetlerimizin hiçbirisinde uluslararası bankacılık kurallarına ve hukuka aykırılık tespit edilmemiştir. Herhangi bir ülkeyle ilgili olarak mahiyeti belirsiz ve hukuksuz hiçbir ticari işleme taraf olunmamış, kaynağı ve mahiyeti belirsiz hiçbir transfer işlemi gerçekleştirilmemiştir.
Açıklamada bankanın ” herhangi bir yasaklı tarafın, kişinin veya mal ya da hizmetin dahil olduğu işlemlere” aracılık etmediği vurgulanmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Zarrab’ın tutuklanmasının ardından yaptığı ilk açıklamada bunun Türkiye’yi ilgilendiren bir konu olmadığını söyledi.
Daha sonra yargı süreci başlayınca Erdoğan, davayı “siyasi içerikli bir darbe girişiminin adresi” olarak nitelendirdi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da, Atilla’nın yargılandığı davayı ve hüküm kararını “skandal” olarak tanımlarken, dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de ABD’nin yaptığının “kabalık ve saygısızlık” olduğunu söylemişti.
Eski Bakan Çağlayan da hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet iddialarının asılsız olduğunu belirtiyor.
Reuters
Hakan Atilla’yı Türkiye’ye gelişinde ailesi karşıladı
Zarrab, 2016 yılında, Atilla da 2017 yılında gittiği ABD’de haklarında yürütülen soruşturma nedeniyle tutuklandı.
Daha sonra aralarında Zarrab ve Atilla’nın da bulunduğu dokuz kişi hakkında dava açıldı. Zarrab, savcılık ile anlaşarak, davada tanık olarak yer aldı ve herhangi bir cezaya çarptırılmadı.
Böylece Atilla, davanın tek tutuklu sanığı olarak yargılandı. Atilla’ya “ABD Hazine Bakanlığı’nı dolandırmak için kumpas kurma”, “IEEPA yasasını delmek için kumpas kurma”, “bankacılık sisteminde sahtekarlık yapma”, “bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurma”, “kara para aklama” ve “kara para aklamak için kumpas kurma” suçlamaları yöneltildi.
Zarrab, tanık olarak verdiği ifadede, yapıldığı iddia edilen altın ticaretinin ayrıntılarını anlattı ve aralarında Çağlayan’ın da olduğu bazı Türk yetkililere rüşvet verdiğini öne sürdü.
Yargılamanın sonucunda, Atilla, kara para aklama haricinde kendisine yöneltilen suçlamaların tamamından suçlu bulundu. 32 ay hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklu geçirdiği süre de mahsup edilince Temmuz 2019’da serbest bırakıldı.
Atilla, Türkiye’ye gelişinde ailesi ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından karşılandı.