CHP Parti Meclisi, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında Genel Merkez’de toplandı. Toplantı öncesi Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
”Türkiye’de 17 bitiren bir tek parti yönetimi var. Demokrasisiyi getirme gibi bir sözü vardı. AB’ye tam üyelik gibi bir sözü vardı. Hatta bu sözlere ben de destek verdim. Bu 17 yıllık sürede istedikleri gibi kanun çıkardılar istediklerini yaptılar. Yine bu süre içerisinde yargıya da müdahale ettileri. Siyasi otoritenin bir yan unsuru haline geldi yargı. Bir süre sonra yaptıklarından kendileri şikayetçi olmatya başladılar. Ve tek adam olarak yönetimin başına oturdu.
Bu sürece baktığımızda, 17 yıllık bir iktidarın Türkiye’nin hiçbir temel sorununa çözüm üretmediğini görüyoruz. Çözüm üretmedikleri gibi sorunları daha da derinleştirdiler. Sorun var sorunun nasıl çözüleceğini de bizim anlatmamız lazım. Vatandaşın yüzü CHP’ye dönmüş durumda bizim çözüm üretmemiz gerekiyor.
Türkiye’de kimsenin can ve mal güvenliği yok. Devleti yönetinler ise bunu deyince kızarlar. Kişiler haklarını aramak için yargıya başvurduklarında hakim saraya bakıyorsa orada bir sıkıntı vardır. Demokrasinin olmadığı yerde birikim de çözüm de beklemiyoruz.
Ekonomide tam bir felakat var. Mutfakta yangın var. 17 tek yılda yöneteceksiniz Türkiye üreticek diyeceksiniz ve milyonlarca işsiz yaratacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir insanın işsizlik nedeniyle kendini yaktığı görülmemiştir. Ama biz de görüldü. Bunlar ise kendi içimizde yaşadıklarımız. Bizim ekonomimiz Londra’daki bir avuç tefeciye emanet. Cumhuriyet’in bütün eserleri sattılar. En büyük borçlanmalarını yaptılar. Tefecilere devlet eliyle 174 milyar 313 milyon dolar ödedik. 17 yıl sonra Borçlar Genel Müdürlüğünü kurmak zorunda kaldılar.
Eğitimde bilimi unutan bir ülke konumuna geldik. Eğitimin bir sınıf atlama aracı olduğunu artık herkesin bilmesi lazım. Özel okullarda patlama var çünkü devlet okullarına güvenmiyorlar. Boğazından kesiyorlar özel okula çocuklarını gönderebilmek için.
Dış politikanın ülkenin çıkarlarına göre inşa edilmesi gerekir. Dış politikada iktidar muhalefet olmaz. Dışişleri Bakanlığını tamamen devre dışı bırakırsanız farklı bir tablo ile karşılaşırsınız. Mısır, Suriye, Libya politikası ciddi bir sorun. Dış politika verdiğimiz önerileri kabul etmiyorlar.
-Suriye ile görüşün dedik. Dinlemediler. Ama Rusya aldı Moskova’da aynı masaya oturttu. Ama bizi değil Putin’i dinlediler. Türkiye’nin itibari nerede? Putin’in talimatı ile masaya oturdun.
-Suriye konusunda bir uluslar arası konferasn toplayın dedik. Buna da itiraz ettiler. Sonra Putin’in isteği üzerine Astana’ya gittiler.
-1998 Adana Mutabakatı’nın uygulayın dedik. Buna da karşı çıktılar. Putin söyledikten sonra gündemlerine aldılar.
– Libya konusunda dedik ki iki taraf olmayın. Barıştırıcı konumunda olun. BM’nin tanıdığı taraf ile görüşürüz dediler. Peki sonra noldu Putin aldı görüştürdü.
Dış politikada daha dikkatli bir dil kullanmanız lazım. Emevi Camii’nde 24 saat içerisinde namaz kılacağız. 3 milyon Suriyeli Türkiye’ye geldi. Daha önce savaştan kaçıp Türkiye’ye gelenler sadece Suriyeli idi. Ama İdlip’ten geleceklerin elleri kanlıdır. Asıl felakati İdlibliler gelince yaşayacağız. Bu yorumları o bölgede yaşayan tanıyan bir arkadaşım aktardı.
Etnik kimlik üzerinden, inanç üzerinden siyaset yaptılar kendi tabanlarını korumak için. Her şeyi bıraktılar Orta doğu’yu kana bulayan şeyi ülkeye uyguladılar. Ekonomide yaşanan derin olumsuzluklar da bunu besliyor.
Mart’ın sonunda baharı getirdik. Millet İttifakı, Türkiye’ye umut vermesi açısından demokratik bir olaydır. Belediye başkanlarımız, vekillerimiz hepimiz bu iklimi büyütmeliyiz ve büyüteceğiz. Asla karamsar olmayacağız. Hiçbir belediye başkanı arkadaşımın dertlenmesine gerek yoktur. Bütün olumsuz koşullara rağmen başarıyı elde edeceksiniz.
CHP hep itiraz ediyor diyorlar bana. Türkiye’de halkın ya da devletin lehine gelen bütün düzenlemelere CHP evet oyu vermiştir. İtiraz ettiğimiz konular elbetteki var. Ama bizim Anayasa Mahkemesi’ne giderek iptal ettirdiklerimiz de var. Sorunu ortaya koyarken arkasından çözümü de ortaya koymamız lazım. Sorun varsa biz arkasında çözümü koyuyoruz. Bakın taşeron işçilerin sorununu bir dile getirdik. Muhtar arkadaşlarımızın maaş alamamasını ilk biz dillendirdik.
Erdoğan’ın belediyecilik toplantısında, ”40 yıllık siyasi hayatımızda ne de 18 yılda milletimize mahçup olacak hiçbir olayın içine girmedik. CHP gibi vatandaşı vaad yağmuruna tutup bunu unutan bir parti olmadık” 2019’da bütçeyi getirdiler, 80 miyar dolar açık olacak dediler. Yıl sonunda ne oldu açık 123 milyar dolar oldu. Büyüme oranı ile ilgili yüzde 2.3 büyüyecek dediler. sonra binde 5 büyüyecek. Hani sözünüzün arkasında duruyordunuz?
Ben Erdoğan’a 5 soru sormak isterim,
– 2010’da Kaddafi’nin elinden İnsan hakları ödülünü ve 250 bin dolar aldın. 10 yıldır bu parayı nereye harcadın diye soruyorum.
– Tarım Kanunu 21.madde ”Çiftçiye milli gelirin yüzde 1’i oranında destek verilir” Çiftçinin alması gereken para 177 milyar lira. Hani sözünün arkasında duran bir adamdın.
– 2019’da ‘Burası Türkiye burada işi var’, 2,5 milyon insana istihdam sağlayacağız dedi Albayrak. Erdoğan da diyor bunu. Nerede istihdam? Sözünün arkasında duran kim? Sözünün eri olan kim?
– Altay tankı seri üretim sözleşmesi anlaşma yapılıyor. Aynı gün ilk Altay tankı 18 ay sonra teslim edilecek deniliyor. 9 Kasım 2018’de. 18 ay geçti aradan ortada tank var mı?
– Tek adam parti seçiminden sonra 100 günlük hedeflerden biri şu, Ergene nehrinin su kalitesinin artırılması. Aradan 485 günden fazla geçti.
Biz verdiğimiz sözün arkasında duruyoruz. Çünkü biz bir söz verirken oturup o işin önce hesabını, kitabını yapıyoruz. Biz söz verirken önce vatandaşı düşünüyoruz. Biz söz verirken önce hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye düşünüyoruz. Biz söz verirken herkesin şu veya bu şekilde evini geçindirebileceği bir asgari gelir güvencesi istiyoruz ve bunun sözünü veriyoruz. Ama sizin verdiğiniz sözlerin hiçbirisi yerine gelmedi. O nedenle aramızda dağlar kadar fark var.
Biz verdiğimiz sözün arkasındayız, onlar verdiği sözü tutamıyorlar. Bizim elimizde bir devletin bütçesi yok. Onların emrinde devletin bütçesi var. Biz belediyelerin bütün zorluklarına rağmen çalışanların hakkını ve hukukunu savunuyoruz. Belediye başkanlarımız da savunuyor. Bu görüşü ifade etmeden önce bütün belediye başkanlarımızla konuştuk ne diyorsunuz diye.
‘Evet bizim işçilerimiz net 2 bin 500 lirayı hak ediyorlar ve biz vereceğiz’ dediler. Ben de bu vesileyle buradan asgari ücretliye net 2 bin 500 lira veren bütün belediye başkanlarımızı yürekten kutluyorum. İktidara ders olsun.”