İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli’nin, İSMEK bölge sorumlusu bazı kadın görevlilere hakaret ettiği ileri sürülmüştü. Şişli, hakkındaki tartışmaların yükselmesinin ardından İBB Başkanlığına başvurarak, kendisi hakkında inceleme talebinde bulunmuştu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da konuyla ilgili yasal sürecin başlatıldığını, inceleme sonuçlarının bekleneceğini söyleyerek “Benim olduğum hiçbir yerde hiçbir çalışma ve yol arkadaşım, hiç kimseye -ister çalışma arkadaşlarımdan birisine ister herhangi bir vatandaşa- inancından, etnik kökeninden, yaşam biçiminden, giyim ve kuşamından dolayı hiçbir şekilde hakaret edemez, incitemez” demişti.
İmamoğlu’nun konuyla ilgili açıklamaları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a soruldu. Erdoğan ise “Ben, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na cevap verecek kadar derece kaybına uğramadım” ifadelerini kullandı.
İMAMOĞLU’NDAN YANIT: KİMSE DOĞUŞTAN İBB BAŞKANI YA DA CUMHURBAŞKANI OLMADI. BUNLAR, KADEMELİ BİR ŞEKİLDE OLUYOR
Gazeteciler Erdoğan’ın sözlerini İmamoğlu’na sordu. İmamoğlu şu yanıtı verdi:
“Derece deyince, benim aklıma ‘Fahrenheit’ gelir ya da ‘Celcius’ gelir. Derece deyince, benim aklıma o geliyor; insan gelmez. İnsanı hayatımda hiç derecelendirmedim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın zihninde böyle bir şey varsa, üzülürüm. Açıkçası, kimse doğuştan İBB Başkanı ya da Cumhurbaşkanı olmadı. Bunlar, kademeli bir şekilde oluyor. İnsanların katkısıyla ve puanlamasıyla, insanların verdiği yetkiyle oluyor. Bunu unutmamak lazım. Üzücü bir yorum olmuştur. Sanıyorum söyledikten sonra kendisi de üzülmüştür diye düşünüyorum.”
Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun verdiği yanıtlar şöyle oldu:
“BİLİMSEL RAPORLARI GÖRMEZDEN GELEN AKLA KIYMET VERMİYORUM”
“Kanal İstanbul’la ilgili Ulaştırma Bakanı açıklama yaptı imar planının onaylandığının bilgisini verdi. Ne diyeceksiniz bu açıklamayla ilgili?”
– Sayın Bakan, yaklaşık 7 aydır, ‘Kazmayı vuracağız’ diye, kazmayla samimi bir ilişki kurduğunu ifade ediyor. Bu işi, bu kadar basite alan bir Bakan söylemi hayatımda hiç duymadım. Her cümlesi; ‘Kazmayı vuracağız.’ İstanbul halkının, bizim yaptığımız farklı araştırmalarda yüzde 55’i ile 65’i arasında, bu sürece tümüyle, şiddetle karşı olduğunu görüyoruz.
Şimdi kamuoyunu görmezden gelen, bilimsel raporlara bu kadar görmezden gelen bir akla gerçekten şaşıyorum. Kıymet de vermiyorum. Elbette kendilerine göre süreci yönetiyor olabilirler. Ama biz de hukuki mücadelemize devam edeceğiz. Süreçle ilgili dava süreçleri başlıyor. Bu konuda hem İstanbul halkı hem İBB, şahsım, tüm kurum ve kuruluşları… Bakın, İstanbul’da yaşayan esnafı temsil eden kuruluşlar, İstanbul’da var olan sanayi kuruluşlarını temsil eden kuruluşlar, ‘Ya bu benim konum değildir’ deyip, kafasını kuma soktuğu an, toplum onların hepsini yargılar. Bu bakımdan; mesleki kuruluşlar, mesleki odalar, yaşam alanlarının yaşaması için hayatını buna adamış insanların bu konuya, en üst seviyede duyarlılık göstereceğini, dava açacağını, süreci takip edeceğini ben hissediyorum. Tüm bu hamleleri ‘Yok’ saymanın elbette bir karşılığı olacaktır.
Elbette yargı, toplum vicdanı, buna dönük benzer tavırlar gösteren insanları yargılayıp, hak ettiği cezaları verecektir. Bu manada biz, sürece devam ediyoruz. 7 ay önce de kazmayı vuruyorlardı. 4 ay sonra ÇED raporu ortaya çıktı. O askıdan indi, plan çıktı. Her gün kazmayı vuruyorlar. Bu kadar pervasız, bence devlet adamlığı ve çalışanı hukukunu bilmeyen, topluma dönük değil, kişilere dönük açıklama yapmayı kendine marifet kabul eden, kişisel bekayla yol yürüyen insanların tavır ve davranışları olarak görüyorum. Ama biz, hukukla, vicdanla, kamu vicdanıyla, doğayı koruma prensipleriyle bu konuda kazanacağımızı şimdiden hissediyorum.
“SÖZ VERDİĞİ ŞEKİLDE BİZİ MASAYA DAVET ETSİN”
“Siz, her açıklamanızda ortak masadan bahsediyorsunuz ama gündemde bir yerel yönetimler yasa taslağı var; hazırlanıyor. Özellikle yetki kısıtlamasına ilişkin çok fazla madde var. Para cezası ve borçlanma yetkisini kısıtlayan maddeler de var. Tüm bunlar, bu projelere karşı sizin önünüzü tıkayabilir mi?”
– Eline fırsat geçen; oturmuş, yazmış, çizmiş. Ben, bu ülkenin milyonlarca insanının seçtiği bir Belediye Başkanı’yım. Yine milyonlarca, on milyonlarca insanın da seçtiği bir Cumhurbaşkanı var. Benim randevu talebimin ya da isteğimin karşılığı nedir? İşte bunları oturup, konuşmaktır. Yani siz, oturup toplantı yapıyorsunuz bizimle. Bize, ‘Bu kanun, belediye başkanlarının masada olduğu bir ortak akılla hazırlanacak’ diye söz veriyorsunuz. Bakın; söz! 30 büyükşehir belediye başkanı orada. Ben de oradayım. Sayın bakanlar da orada. Bakanların ikisini tanımlıyorsunuz, bizi, 6 belediye başkanını tanımlıyorsunuz.
Sözde durulmuyor. Durmayan kim? Sayın Cumhurbaşkanı sorgulasın bunu. Durmayan birileri varsa, cezasını versin. Bize söz verdiği şekilde masaya davet etsin. İstanbul’a özel, kişisel yetki edinimi şeklinde süreci yorumlayıp, ‘İstanbul’da kanalı nasıl yaparım’ diye bu tasarlanmış olduğunu gördüğümüz bir takım çalışmalar önümüze geliyor. Umarım doğru değildir. Umarım bir yanılgıdır; birinin yanlış bir servisidir. Böyle bir tutum yürümez, tutmaz. Demokrasiye aykırıdır. Otoriter rejimlerin yapacağı bir şeydir. Kanuna ve hukuka aykırıdır. İnsan haklarına ve evrensel değerlere aykırıdır. Avrupa Birliği ile imzaladığımız ortak sözleşmelere, yükümlülüklere aykırıdır. Yani hiçbir şekilde doğru olan bir tarafı yoktur. ‘Ben bugün yaptım, kazandım, istediğimi elde ettim’ diye düşünebilirler; kayıplarını tahmin bile edemezler. Biz yine sükunetle, akılcı bir şekilde, İstanbul halkı adına, bizi yönettiğini zanneden bazı insanları uyarıyoruz.
“YARGISIZ İNFAZ YAPMAM”
“Genel Sekreter Yardımcınız Yeşim Meltem Şişli hakkında yaptığınız açıklamalar Sayın Cumhurbaşkanı’na da soruldu. ‘Ben, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na cevap verecek kadar derece kaybına uğramadım’ yanıtını verdi…”
– Önce şu kısmından başlayayım sorunuzun; yani benim Genel Sekreter Yardımcımın süreciyle ilgili net bulunmayan ifadem nedir? Şunu mu bekliyorlar benden: Birileri suç duyurusunda bulundu, ben de birileri gibi yargısız infaz yapacağım! Ben, hayatımda hiç böyle bir şey yapmadım. ‘İnceliyoruz’ dedim. Ama altını da çizdim, ‘Ben, insanın yaşamına, biçimine, tarzına, davranışına, inancına karşı bir hamle üretecek, saygısızlık yapacak, rencide edecek -bu, bir insanın başörtüsü olabilir veya başka bir inanca sahiptir, onu aşağılamak olabilir- bu şekilde davranacak bir insan, benimle 1 dakika aynı yerde duramaz. Bırak çalışanına, vatandaşa hiçbir şekilde bu tavır ve davranışta bulunamaz’ dedim. Bu kadar net bir açıklama. Ama inceleme yapılıyor. Bir taraf diyor ki, ‘Bu hakaretlere maruz kaldım’; diğer taraf da ‘Ben böyle bir şey demedim. Hatta beni soruşturun’ diyor, kendi imzasıyla. Bir kanun, hukuki hak bunu sorgulayacağına, o edepsiz, ahlaksızca manşetleri atan, ‘Ahlaksız kadın’ diye, ta benim aileme kadar laf yetiştirmeye çalışan, zavallı, ne olduğu belli olmayan, gazeteci olduğunu da düşünmediğim insanları sorgulasınlar. Birincisi bu.
İkincisi; bu soru sorulmuşsa ve Sayın Cumhurbaşkanı buna cevap vermişse, ben anlamadım. Sorulan soruyla bu, aynı şey değil. Derece deyince, benim aklıma ‘Fahrenheit’ gelir ya da ‘Celcius’ gelir. Derece deyince, benim aklıma o geliyor; insan gelmez. İnsanı hayatımda hiç derecelendirmedim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın zihninde böyle bir şey varsa, üzülürüm. Açıkçası, kimse doğuştan İBB Başkanı ya da Cumhurbaşkanı olmadı. Bunlar, kademeli bir şekilde oluyor. İnsanların katkısıyla ve puanlamasıyla, insanların verdiği yetkiyle oluyor. Bunu unutmamak lazım. Üzücü bir yorum olmuştur. Sanıyorum söyledikten sonra kendisi de üzülmüştür diye düşünüyorum.
“Yeşim Hanım’la bu süreçten sonra bir görüşmeniz oldu mu?”
– Tabii ki görüşüyorum. Bu konudaki süreç devam ediyor. Dediğim gibi, kendisinin de bir başvurusu var bu süreçle ilgili. Böyle bir şey söylemediği ile ilgili ifadeleri var. Emeğine inandığımız arkadaşlarımızdan bir tanesi. İncelemesi sürüyor zaten. Hukuka yargıya yansımış tarafı da var. Süreci takip ediyoruz. Yargısız infaz… Bizden birileri böyle bir şey beklemesin. Bu olay olduğu anda ortaya koyulsaydı daha değerliydi, ama zamanı geçmez böyle bir hakaretin. Bugün de olsa ortaya çıktığında gerekeni yaparız.
“DUVAR SÜSLEMELERİNE HARCANAN PARAYLA KREŞ YAPARIM”
“Bilim adamlarının, ‘Şu kadar lale ekilmese İstanbul’un yer bilimi sorunu çözülür, projelere kaynak aktarılır’ şeklinde ifadeleri oldu. Elinizde toplam bir maliyet var mı?”
– Geçmişe dönük elimizde çokça rakamlar var. Duvar süslemeleri ya da saksıda çiçek bakımı için yıllık 26-27 milyon civarında. Bu, her yıl yapılan bir bakım. Bunun bir de başlangıcı var. O duvarda gördüğünüz tüm mekanizmaların maliyetleri var. Yani bu işin bedeli 100 milyonlarca liraya kadar tırmanır. Hatta bazı ithal edilen işlerin yetkilerinin, sadece birkaç firmada olmasına kadar giden sonuçlar var. Ama bu işler; on yıllık, 15 yıllık süreçler. Yani yeni işler değil. Yazık günah. O paralarla şehrimize, sadece 25 milyon TL ile ben 10-15 tane daha kreş yaparım. 15 tane kreş demek 1200 – 1300 çocuğumuzu her yıl hayata hazırlamak demek. Bu kadar verimli başka alanlara dönüştürebiliriz.
“İSTANBUL’UN BOŞ ALANLARINA YEŞİL ALAN YAPMA KONUSUNDA KARARLIYIZ”
“İstanbul’da yeşil alanları çoğaltacağınızı söylediniz ama geçtiğimiz günlerde İBB’de, AK Parti grubu, 300.000 metrekare alanın yeşil alana alınmasını istedi. CHP grubu da bunun imara açılmasını istedi. Yani geçtiğimiz dönemde tam tersi…”
– Bir gazeteci olarak böyle söylemeniz üzer bizi. Çünkü AK Parti’nin 300.000 metrekare alanı yeşil alan ilan ettiği alanlardan bir tanesini -örnek veriyorum- şahıslardan daha yeni, 1-2 yıl önce 300 milyon TL para verip konut yapmak için olan bir AK Parti yönetiminin, belediyeyi kaybeder kaybetmez, ‘Ben, bunu yeşil alan yapmak istiyorum’ diye ortaya çıkması neye benzer biliyor musunuz? Kafasını kuma sokmuş adama benzer. Onun ne anlama geldiğini çok iyi biliyorsunuz. Hiç doğru bir yaklaşım değil. Kamuyu zarara uğratma çabası. Biz, İstanbul’un boş alanlarına imarsız alanlarına yeşil alan yapma konusunda kararlıyız. Mevcut yeşil alanları, onlar gibi konuta veya rezidansa birtakım fonksiyonlara dönüştürmemek konusunda kararlıyız.