Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Türkiye ekonomisinde yüzde sıfır büyüme olsa bile bunun yeterince vahim olduğunu çünkü ülkenin korona şokuna yüksek işsizlikte yakalandığını söyledi. Gürsel, “İşsizliğin ulaşacağı boyut ve devasa gelir kayıpları ülkeyi toplumsal bir çöküntünün eşiğine getirmek üzere. Devlet bu çöküntüyü göğüsleyebilecek miktarda mali kaynağa sahip değil” dedi.
TÜİK’in klasik işsizlik hesaplamasının bu dönemde işsizlik verilerini doğru yansıtıp yansıtmayacağıyla ilgili Gürsel, Bu konuda endişelerim var. İşgücü istatistikleri hane anketleriyle oluşturuluyor. Korona salgınını ortamında TÜİK anketörleri kapı kapı dolaşıp yüz yüze nasıl anket yapacaklar, bu anketler nasıl geçiyor? TÜİK bu konuda kamuoyunu bilgilendirmeli” ifadesini kullandı. Yoksuluğun artacağını genç işsizliğin yüzde 40’ı bulacağını vurgulayan Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ile koronavirüsün işsizliğe etkilerini konuştuk.
– 3 ay işten çıkarmayı yasaklayan yasa TBMM’de kabul edildi. Cumhurbaşkanı kararıyla 6 ay uzatılabilecek. Yasada başka düzenlemeler de var. Bu yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? İşsizlikte nasıl bir tablo görüyorsunuz? İşsizlik nereye varacak? İşten çıkarma yasağı ne kadar faydalı olacak?
Bu yasada yer alan yeni kurallarla çok farklı alanlarda farklı amaçlar güdülüyor. Olumlu olanlar da var ne amaçlandığı müphem endişe verici olanlar da var. Tusunami boyutlarındaki işsizlik tehdidine odaklanmadan önce yasayla ilgili kısa bir değerlendirme yapabiliriz. İşten çıkarma yasağı-Ücretsiz izin düzenlemesi dışında kabul edilen yeni kurallar 5 noktada toplanabilir.
1) Kısa çalışma ödeneğinde idari prosedürlerin by pass edilmesi. Ödenek başvuruları hemen işleme konulacak. İşletmenin ve çalışanların durumuna ilişkin verilen bilgilerde yanlışlıklar var mı yok mu sonra bakılacak. Bu yerinde bir düzenleme çünkü ödenek kuyruğunun uzunluğu düşünülürse, başvuru kabul edilene kadar iş işten geçmiş olacaktı.
2) Hazine taşınmazlarından alınan kiralar, bazı koşullarda krediler cezasız, faizsiz 3 ay, Cumhurbaşkanı uygun görürse 6 ay daha erteleniyor. Belediyelere de kira, su faturası gibi alacaklarını erteleme yetkisi veriliyor. Bu düzenleme de hiç yoktan iyidir.
3) Sermaye şirketleri 2019 yılı net karlarının en fazla yüzde 25’ini temettü olarak dağıtabilecekler. Türk işi kapitalizmin özgünlüğünü ifade eden güzle bir deyiş vardır: “Bizde patronlar varlıklı firmalar yoksuldur” denir. Salgının yaratığı şokun altında kalacak firmalarda sermayedarların önce geçen yılın karlarını cebe indirip sonra bu firmaları iflasa terk etmeleri önlenmek isteniyor diye anlıyorum. Derde ne kadar deva olur bilinmez ama bu da hiç yoktan iyidir.
4) “Fahiş fiyat artışı” yasaklanıyor. “Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu” adı altında Ticaret Bakanlığı yeni bir denetleme kurulu oluşturacak. Bu düzenleme geçici değil kalıcı. Osmanlının Narh sistemini çağrıştıran bir idari fiyat sistemi gibi duruyor. Fahiş fiyat ölçütleri nasıl belirlenecek? Uygulama adil olacak mı? Kuşkuluyum. Korona salgınından istifade enflasyon canavarıyla mücadelede bürokratik devlet geleneğimiz ile mütenasip yeni bir yöntem mi bulundu? Göreceğiz.
5) Türkiye Varlık Fonunun işleyişine dair son bir madde var. Son derece kapalı yazılmış. Anladığım kadarıyla Fon batma durumuna gelen şirketlerden uygun gördüğünü bünyesine katacak. Bu süreci asgari maliyetle ve hızlı bir şekilde bitirmek için SPK ve benzeri yasalarda öngörülen koşullar by pass edilecek. Dışı açık rekabetçi piyasa rejiminde erozyon salgın öncesi zaten başlamıştı. Anlaşılan erozyon yaygınlaşıyor ve derinleşiyor.
Kamuoyunu ilgilendiren esas düzenleme işten çıkarmaların önümüzdeki aylarda yasaklanmış olması. Buna karşılık işverenler istedikleri kadar çalışanı ücretsiz izne çıkaracaklar. Devlet de bu ücretsiz izinlilere ayda 1.170 TL ödeyecek.
Sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Bu düzenlemenin kapsamına girecek kişi sayısı oldukça sınırlı, verilen gelir desteği de çok yetersiz. Bu yöntem gerçek işsizliği kısmen gizlemeye yarar bir de salgın geçtikten sonra işverenleri yeni işçi arama zahmetinden kurtarır. Hepsi bu.
Bu yılın başında 4 milyonun biraz üzerinde işsiz vardı. Salgının şokuyla çeşitli faaliyet kollarının maruz kaldığı farklı dozdaki muhtemel üretim düşüşlerini ve çalışan sayılarını dikkate alarak ve de iyimser bir yaklaşımla yılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş ekonomik çarkların dönmeye başlayacağı varsayımıyla en az bir 3 milyon çalışanın daha işini kaybedeceğini tahmin ediyorum. İşgücüne de mevcut koşularda eklemeler olmayacağını yani işgücü piyasasına iş bulmak amacıyla yeni girişler olmadığını varsayarsak işsizlik oranı yüzde 20’nin üzerine yükselecek demektir. Büyük olasılıkla yüzde 24-25’ie bulacak.
Ücretsiz izne çıkartılmış olan ve “istihdamda görünen işsizler” olarak adlandırdığım bu kitle resmi işsizlik oranını bir miktar düşük gösterebilir ama kaç kişinin ücretsiz izne çıkartıldığı belli olunca hakiki işsizlik düzeyi de belli olacaktır.
İşten çıkarma yasağı bir kere çok geç geldi. Son bir ayda pek çok işletmede işten çıkarmalar gerçekleşti bile. Bu işsizler arasında en iyi ihtimalle üçte biri işsizlik tazminatı koşullarını sağlayabilecek. Bu koşullar malum bir miktar gevşetildi. Ne kadar etkili olabilecek göreceğiz. Hatırlatmak isterim ki 4 milyon işsizin ancak 600 bin kadarı tazminat alabiliyordu. Tazminat süreleri de 6-10 ay arası.
Bitmedi. Her krizde olduğu gibi öncelikle kayıtsız çalıştırılanlar işten çıkarıldı. Sayıları hakkında mart ve nisan dönemi işgücü istatistikleri yayınlanınca fikir sahibi olacağız. Ancak şu kadarını not edelim, tarım dışında 3 milyon kadar kayıtsız çalışan ücretli mevcuttu. Bunların yaklaşık üçte ikisi de hizmetlerdeydi ve çoğu lokanta, kahve, konaklama, perakende gibi en büyük darbeyi yiyen faaliyet kollarında istihdam ediliyorlardı. Yoksul kesimlere mensup bu işsizler de Aile Bakanlığı’nın verdiği gelir desteğinden başka bir destekten mahrumlar. Ne kadarına ulaşılabiliyor, bu da belirsiz.
Bunlar ücretli kayıtsızlar. Bir de kendi hesabına çalışan olarak geçen yüz binlerce ayakkabı boyacısı, simitçi, çiçekçi gibi sokakta çalışanlar var. Gelirleri eridi gitti. Belediyeler bu mağdurlara kolaylıkla ulaşabilirdi. Önleri kesildi.
– Şu anda TÜİK’in klasik işsizlik hesaplaması bu dönemdeki işsizlik verilerini ne derece doğru yansıtacak, yeni bir yönteme ihtiyaç var mı? Çalışanların büyük kısmı ücretsiz izine gönderildiği halde işsiz sayılmayacak mı?
Haklısınız, bu konuda endişelerim var. İşgücü istatistikleri hane anketleri (HİA) ile oluşturuluyor. Korona salgınının dayattığı sosyal mesafe kuralları ve bulaşma korkusu ortamında TÜİK anketörleri kapı kapı dolaşıp yüz yüze nasıl anket yapacaklar? Bu anketler halen yapılıyor, nasıl geçiyor, sorunlar var mı? TÜİK bu konuda kamuoyunu bilgilendirmeli, siz gazeteciler de bu bilgilendirmenin peşine düşmelisiniz. Ücretli izne çıkarılanlar, yukarıda değindiğim gibi resmen istihdamda görünecekler. Böyle bir kategori HİA’da yok. Çalışma saatlerinde ortaya çıkacak büyük azalmada dolaylı olarak görülecekler.
– ‘Uzun Süreli İşsizilğin Yarattığı Tehdit’ araştırmanızda uzun süreli işsizliğin artacağını öngörüyorsunuz nereye varır?
Korona şokundan önce bir yıl ve daha uzun süredir iş aramakta olan işsizlerin sayısında (uzun süreli işsizler) büyük artış meydana gelmişti. 2017 yılında uzun süreli işsiz sayısı 750 bindi 2019’da 1 milyon 50 bine sıçradı. Bu rakama kaça yükselir kestirmek zor ama herhalde 2 milyonu geçer. Bu şu anlama geliyor: Tazminattan zaten yoksun milyonların yanı sıra tazminat alabilen şanslı işsizler için de tazminat süreleri iş bulamadan sona ermiş olacak. Çıkan yasada tüm bu milyonlara yönelik hiçbir şey yok.
Uzun süreli işsizlik iki bakımdan büyük bir sorun. Bir yandan bu işsizler iş bulma ümitlerini giderek yitiriyorlar ve işgücü piyasasını terk ediyorlar. Öte yandan iş arama süresi uzadıkça iş bulma ihtimalleri de hızla azalıyor çünkü bir yandan becerileri, vasıfları erozyona uğruyor diğer yandan, eleman arayan işverenler önyargıyla bu kesime olumsuz yaklaşıyorlar; “bunca zaman iş bulamadılarsa vardır bir bit yeniği” diye düşünebiliyorlar. Uzun süreli işsiz sayısı milyonları bulduğu takdirde, ağır geçim sorunları bir yana emek faktörü bakımından da büyük bir kayıp gündemde demektir.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki bu konuyla ilgili yaptığımız araştırma (Betam Araştırma Notu, “Uzun süreli işsizliğin yarattığı tehdit”) gösterdi ki son iki yılda uzun süreli işsizlikte gerçekleşen artışından en çok kadınlar, özellikle de yükseköğrenimli ve düşük eğitimli (lise altı) kadınlar etkilenmiş durumda. Korona şoku, hiç şüpheniz olmasın, bu adaletsizliği daha da derinleştirecektir.
– Şu anda bile birçok işyeri çalışanları ücretsiz izne gönderdi, halkın gelirinde dramatik bir düşüş de sözkonusu, bunun sonuncunda sosyal bir patlama bekliyor musunuz? Genç işsizliği yüzde 20’yi aşıyor bunu nasıl okumak gerekiyor?
Türkiye yüksek genç işsizliğe sahip ülkeler arasında. Genç işsizlik oranı genel işsizlik oranının 1.5 katından fazla. Salgın öncesi yüzde 23 civarındaydı. Bu hesapla salgın sonrasında yüzde 30’u geçeceği kesin. Ne kadar olur kestirmek zor. İşsizliğin boyutu ile ilgi sorunuzu yanıtlarken işgücüne yeni katılımlar olmayacağını varsaymıştım. Bu elbette gerçekçi bir varsayım değil. Planladıkları eğitim bitiren gençlerin bir bölümü uzatma yoluna gidecek, bir bölümü fırtınanın geçmesini bekleyecek ama bir bölümü geçim derdinden iş aramaya koyulacak ama kolay kolay bulamayacaklar. Bu durumda genç işsizlik oranı yüzde 40’a ulaşabilir.
– Aşı bulunur veya salgın kontrol altına alınırsa ekonomiler hızla toparlanabilir mi, gerekli olan kaynak nasıl yaratılabilir? Özellikle Türkiye ekonomisi için bir kurtuluş reçetesi var mı neler öneriyorsunuz? Türkiye ekonomisinde 2020 için bir büyüme öngörüyor musunuz?
Uzmanlar aşının bir yıldan önce hazır olamayacağını söylüyor. Bu çok uzun bir zaman. IMF son yayınladığı raporda 2020 yılında Türkiye ekonomisinin yüzde 5 daralacağını öngördü. Bu rapor yayınlanmadan önce yüzde sıfır civarında bir büyüme tahmin ediyordum. Nispeten iyimser varsayımlar altında: Salgının Mayıs gibi kontrol altına alınacağı, ikinci üç ayda yüzde 20’yi aşan bir daralmadan sonra yılın ikinci yarısında da ekonomi çarklarının yavaş yavaş dönmeye başlayacağını umarak. Bu senaryoya ilk üç aydaki çeyreklik yüzde 2’ye yakın gerçekleşmesi beklenen büyümeyi de eklediğinizde aşağı yukarı sıfır civarında bir büyüme çıkıyordu. IMF’in varsayımlarını bilmiyorum. Umarım bir miktar abartıyorlardır.
Ama sorun büyümenin kaç olacağı değil. Sonuçta yüzde sıfır büyüme olsa bile bu yeterince vahim çünkü Türkiye Korona şokuna yüksek işsizlikte yakalandı. İşsizliğin ulaşacağı boyut ve devasa gelir kayıpları ülkeyi toplumsal bir çöküntünün eşiğine getirmek üzere. Devlet bu çöküntüyü göğüsleyebilecek miktarda mali kaynağa sahip değil. Ama yine de çok daha yaygın ve dişe dokunur miktarda gelir desteği sağlayacak kadar kaynak yaratılabilir: Merkez Bankası ölçülü miktarda para basar. Bunu kısmen yapmaya başladı. IMF’den birkaç milyar dolar alınır. Zorunlu ve açıl olmayan kamu harcama ödenekleri iptal edilir. Bütünüyle batak hale gelmiş olan köprü ve oto yolların işletmecilerine verilecek garanti paralar bir yıllığına ertelenir ve takside bağlanır. Belediyelerin bağış ve destek kampanyalarının önü açılır.
Mucize bekleyemeyiz ama en azından toplumsal hasar önemli ölçüde hafifletilebilir. Ama korkarım ki Cumhurbaşkanlığı Hükümeti kaynak sorununa şimdilik böyle bakmıyor. Umarım çok geç olmadan bakışlarını değiştirirler.
– Bir akademisyen olarak bu dönemde Türkiye ekonomisi ile ilgili sizi en çok endişelendiren konu hangisidir?
Korana salgını eninde sonunda geçecek. Ama gerisinde daha önce hiç deneyimlemediğimiz boyutta bir hasar bırakabilir. Türkiye ekonomisi 1980 sonrasında pek çok kriz yaşadı ama bu krizlerin hiç biri bir yıldan fazla sürmedi. Son iki yılda büyüme çok düşük kaldı ve işsizlik ürkütücü boyutlara ulaştı. Bunu üzerine bir iki yıl daha düşük büyüme ile geçerse tahmin etmekte güçlük çektiğimiz boyutlarda bir yoksulluk artışı yaşanabilir. Böyle bir şokun kuşkusuz toplumsal ve siyasal sonuçları olacaktır. Ne türden sonuçlar? Tartışmaya açık.
– Mart 2020’de İŞKUR’un işverenlerden aldığı açık iş sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17 düşüşle 167 bin civarına düştü. Bundan sonraki dönemde işverenlerde açık iş pozisyonu söz konusu olabilir mi?
İşkur istatistikleri TÜİK işgücü istatistiklerinden daha önce yayınlanıyor. İşsizliği takip etmek için pek kullanmıyorduk. Şimdi önem kazandılar. Belirtiğiniz gibi Mart ayında açık iş sayısı bir yıl içinde 202 binden 167 bine düştü. Özel kesimde düşüş daha yüksek: 200 binden 153 bine. İşe yerleştirilen kişi sayısı ise 121 binden 72 bine düştü. Mart ayında böyle ise nisan ayında bu rakamlar kim bilir kaç olacak? Mayıs ayı başında öğreneceğiz.
Haber:Cumhuriyet