17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu savcısı Muammer Akkaş,Yasin El Kadı ile ilgili açıklamalarda bulundu.Yasin El Kadı’nın MİT ve Başbakanlıkça korunduğunu söyleyen Akkaş,bu duruma çok şaşırdıklarını ifade etti.
Cihan Haber Ajansına Muammer Akkaş’ın yaptığı açıklamalar şöyle;
– Yargıya sivil darbe yapıldı. İlk defa Cumhuriyet Savcısı’nın talimatı ve mahkemenin kararı yerine getirilmedi.
– Kanuna göre hareket eden polis ve savcılar cezaevinde, getirmeyenler dışarıda. Ülke için acınacak bir durum.
– Seçime ayarlı operasyon iddiası çok gülünç. 20 aylık soruşturma deşifre olduğu için erkene çekildi.
– Terör finansçısı diye bilinen Yasin el Kadı’nın MiT ve Başbakanlık’ça korunduğunu görünce çok şaşırdık.
– Ulaştırma bakanı’nın danışmanı Ömer Sertbaş, işadamlarından havuz için zorla para toplayan kişiydi.
– Başbakan’ı, Bilal Erdoğan’ı, Berat Albayrak’ı dinlemedik. Yabancı istihbarat örgütleri dinlemiş olabilir.
– Milyar dolarları çalanlara bir şey yapamıyoruz. ancak 10 liralık hırsızlık yapanlara gücümüz yetiyor.
– Benim siyasi bir grupla ya da cemaatle bağlantım yok. Olsaydı devlet kurumları çoktan tespit ederdi.
Millet gazetesinden Bülent Ceyhan’a açıklamalarda bulunan Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, Başsavcı Vekili’nin kendisini görevlendirdiği soruşturmayı derinleştirdiğinde ülkenin kaderini değiştireceğini bilmiyordu. Baskılar, karşılaştığı sıkıntılar onu kısa süren bir ikileme götürdü. Ya ‘boş ver dosyayı ver gitsin’ diyecekti ya da bir Cumhuriyet Savcısının sorumluluğuyla operasyon talimatı verecek ve vicdanı rahat yaşayacaktı. Akkaş, geçtiğimiz günlerde iktidarın baskısıyla mesleğinden ihraç edildi. Belki de tutuklanacak. Ancak vicdanen rahat…
– AKP, yolsuzluk soruşturmalarını darbe girişimi olarak niteledi. Darbeye mi giriştiniz?
Türk hukuk tarihinde ilk defa Cumhuriyet Savcısının talimatı, mahkemenin kararı yerine getirilmedi. Eğer bir darbe varsa o, yargıya yapıldı. İlk defa oldu bu. Tarihte bir örneği yok. Hatta dünya hukuk tarihinde bunun örneği olduğunu sanmıyorum. Bu darbe birilerinin talimatlarıyla siyasiler, siviller kanalıyla yapıldı. Darbenin mağdurlarından biri de benim. Mağduriyetim devam ediyor. Meslekten İhraç edildim. Diğer hakim ve savcıların, polislerin başına gelenin benim başıma gelme ihtimali yüksek. Çünkü şu anda hukuki bir süreç yaşanmıyor. Polisler neden gözaltına alınıp tutuklandılar? Hakimin kararını uyguladıkları için. Polisin bu kararları talimatları uygulamama gibi bir yetkisi yok. Uygulamak zorunda. Polisler yargının kararının yerine getirdikleri için 10 aydır cezaevindeler… Mahkeme kararını yerine getirmeyen polisler ve savcılar ise dışarıda. Ülkem için acınacak bir tablo.
– 25 Aralık soruşturması nasıl başladı. Sizi bu dosyayla kim görevlendirdi?
25 Aralık dosyası diye anılan 2012/656 No’lu dosya aslında 2011 Kasım ayında açılan 2011/2323 No’lu soruşturma dosyasından ayrılarak gelen bir dosya. 2011’de emniyete gelen ihbarlar üzerine bir soruşturma açıldı. Bir hafriyat şirketi kamu görevlilerine nüfuz ediyordu. İstemediği kamu görevlisi ile nasıl uğraştıklarını, görev yerini nasıl değiştirmeye çalıştıklarını aleni olarak gördük.
Örgütlü olarak, haksız rekabet, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet suçlarına dair bulgular elde edince soruşturmayı derinleştirdim. Fiziki takibe ve telefon dinlemelerine başlandı. ‘Bosphorus’ isimli bir şirketin Etiler’deki polis okulu arazisinin ihalesine nasıl fesat karıştırdığına dair bulgular elde ettik. Cengiz Aktürk ve eşinin sahibi göründüğü ancak perde arkasında şirketin gizli ortakları olduğunu belirledik.
Şirketin gizli ortakları arasında kamuda önemli görevlerde bulunan kişilerle, dönemin Başbakanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın olduğunu tespit ettik. Şirketin gizli ortaklarından biri Birleşmiş Milletler tarafından terörü finanse eden kişiler arasında zikredilen Yasin El Kadı’ydı. O zaman soruşturmanın sıradan bir soruşturma olmadığını anladım. Kamu kaynaklarının nasıl birilerine peşkeş çekildiğini soruşturma derinleşince belirledik. Bu kişiler ihaleleri takip ediyordu ve kamu gücünü kullanarak ihalelere fesat karıştırma eylemleri içerisindeydi.
Hafriyat soruşturmasıyla bir ilgisi olmadığına kanaat getirince dosyayı ayırma kararı aldık.
– Ayırma kararı aldığınızda Başsavcı’nın haberi var mıydı?
25 Aralık diye bilinen soruşturmanın ayrılması gerektiğini Başsavcı Vekili’ne anlattım. O da tefrik edebileceğimizi söyledi ve Mart 2012’de dosyayı ayırdık. Bu dosya, hafriyat soruşturması devam ederken tesadüfi deliller elde edilerek oluştu. Ne bir ihbar vardı ne de müşteki.
– İktidar partisi sözcüleri, seçim ayarlı siyasi operasyon dediler. Birilerinden talimat aldınız mı?
Bu iddiaya gülmek lazım. Böyle düşünmenin ne kadar abes olduğunu göstermek lazım. Bu soruşturma Kasım 2011’de başladı. Asıl dosyanın ayrıldığı tarih Mart 2012. Dosyayı bana Başsavcı Vekili verdi. 20 ay önce başlamış bir soruşturma. 17 Aralık soruşturması yapıldı. Ben emniyetteki arkadaşlardan, benzeri yolsuzluk soruşturmalarının araştırıldığını öğrendim. Bu tehlike üzerine ben de soruşturma dosyasına sahip çıktım. Nasıl çıktım? Kasaya kilitlemekle olmaz, istenince vermek zorundasın. Ben şöyle sahip çıktım; operasyon yapma noktasında bir hazırlığım oldu. Operasyon tarihini de soruşturma deşifre olduğu için erkene çektim.
Öyle ki ben daha önce bana gelen dosya evraklarını ve fezlekeyi mühürlü şekilde getirmelerini istemiştim. Çünkü operasyonu 30 Mart seçimleri sonrasında yapmayı planlıyordum. Şartlar ve dosyaya müdahale edilmesi operasyonu erkene almamı icap ettirdi.
’27 ARALIK’A UÇAK BİLETİ ALMIŞTIM’
Şunu söylemeliyim. Ben yurt dışına hiç çıkmadım. Ailemle ilk defa yurt dışına çıkma planı yapmıştım. Amcamlar Fransa’da olduğu için hem onları ziyaret etmek hem de gezmek amaçlı 2013 Mart ayında Pegasus’tan 4 kişilik gidiş dönüş bileti aldım. 27 Aralık 2013’te gidecektik. Sanıyorum 2 Ocak 2014’te dönecektik. Yani 25 Aralık’tan iki gün sonra. Bu operasyonu seçim öncesi 25 Aralık’ta planlamış olsam neden uçak bileti alayım paramın yanması pahasına.
– Soruşturmayı gizlediğiniz UYAP’a girmediğiniz öne sürüldü.
Biz hukukçuyuz, süreci hukukçular iyi bilir. Ancak halkımız bu süreçlerle ilgili bilgi sahibi olmayabilir. Bu soruşturma Başsavcı Vekili tarafından bana verildi. Bir soruşturma ya başsavcı ve vekili tarafından verilir ya da UYAP üzerinden kimsenin müdahalesi olmadan otomatik tevziyle gönderilir. Dosya, UYAP’a kayıtlıydı. Kayıt etmeden soruşturmaya devam etmek mümkün
değil zaten.
17 yıllık meslek hayatımda ki 3 yılı özel yetkili savcı olarak geçti. Ben soruşturmalara nasıl müdahale edilmeye çalışıldığını gördüm yaşadım. Bu tecrübelere göre hareket ettim.
BASKI GÖRDÜM
– Size 25 Aralık soruşturmanızı kapatmanız için size baskı yapan veya yapanlar oldu mu?
Tabii ki… Bu soruşturma 20 ay önce başlamıştı. Her safhasından bilgim vardı. Şüphelilerin konumları, müdahale edebilme ihtimalleri soruşturmanın içeriği ve mahiyeti, itibari ile bende gizlilik konusunda daha hassas davranılması gerektiği inancı oluştu. Soruşturma devam ederken çok sayıda müdahaleler oldu. 25 Aralık soruşturmasının varlığı şüpheliler tarafından araştırılıyordu. Bunları biliyorduk.
HAVUZU KURAN BAKAN DANIŞMANI
– Şüpheliler soruşturmadan nasıl haberdar oldu?
Mali Şube polisleri tarafından bana 2013 Eylül-Ekim gibi bir bilgilendirme yapıldı. Ulaştırma Bakanı TİB’e gidiyor ve ‘benim danışmanım dinleniyor mu?’ diye soruyor. Oradaki görevli de dinlendiğini söylüyor. Bakan bütün işlerini o danışmana yaptırdığı için şaşırıyor.
Bakanın danışmanı Ömer Sertbaş isimli bu şahsın soruşturmamızda önemli bir yeri var. Bu şahıs ‘Havuz’un oluşturulmasında, rüşvet olayında, işadamlarını bu konuda zorlayan paraları toplayan kişi… Sertbaş, bazı ihalelerde bizatihi takibat yapan, şirketleri arayıp ‘ihaleleri size vermek istiyoruz, bize özelliklerinizi söyleyin ihaleyi ona göre düzenleyip verilmesini sağlayalım’ diyen bir şahıs.
Daha önemlisi 8-10 civarındaki iş adamından ortalama 650 milyon dolar paranın ‘Havuz’ için toplanmasında, bir çok iş adamı ile Başbakan’ın damadı Berat Albayrak’ın da içinde bulunduğu böyle bir yapılanmayı sağlayan, irtibat kuran kişi.
BAŞBAKANI VE OĞLUNU DİNLEMEDİK
– Başbakan ve oğlu Bilal Erdoğan soruşturma kapsamında dinlendi mi?
Bilal Erdoğan’ı, Berat Albayrak’ı dinlemedik. Başbakan’ı da kesinlikle dinlemedik. Dokunulmazlığı bulunan hiçbir milletvekili ve bakan da dinlenmedi. Böyle bir algı oluşturuldu. Mahkeme kararları ortada. Kimleri dinlediğimiz ortada. Fakat usulde şu var. Bir şüpheli dinlenirken onun görüşme yaptığı şahıslar da dinlemeye takılıyor. Biz buna dolaylı dinleme diyoruz. Dinleme yapılırken hepsi kayda girmez. Sadece suç ile ilgili konuşma tespit edilirse kayda alınır. Bizim için Bilal Erdoğan ile Berat Albayrak, sıradan bir vatandaş.
Bundan dolayı sıradan bir kişinin yasada belirlenmiş suçları işlemesi halinde nasıl dinlenmesi hukuka uygun ise bu şahısların da dinlenmesinde hukuken bir engel yoktu. Ancak soruşturmanın gizliliğinin deşifre olmaması, bu isimlerin biliniyor olması nedeniyle dinlemedik. Mesela bir memur bu bilinir isimleri gördüğünde deşifre edebilirdi. Bu yüzden ilk etapta dinlenmesini istemedim. İleriki aşamada dinlemeyi düşünüyordum. Ancak Bilal Erdoğan’ı dinleseydim soruşturma başladığı gibi biterdi.
BAŞBAKANI KİM DİNLEDİ?
– Başbakan ile oğlu arasında ‘Sıfırlama Tapesi’ diye bilinen bir ses kaydı internete düştü. Evdeki çok yüklü paraların acilen dağıtılması, daireler satın alınarak ortadan kaldırılmasıyla ilgili. Bu dinlemeyi kim yaptı?
Bu ses kaydından internette yayınlanana kadar hiç haberim olmadı. Bizim dosyamızda böyle bir kayıt yok.
Sırf özellikle Bilal Erdoğan’ı ve Başbakan’ı dinlemedik. Bahse konu kişİler hakkında ne bir talep ne de herhangi bir karar aldırmadım. Bu görüşme ile ilgili bir teknik inceleme de net bir şekilde ortaya konulmadı. Ancak bir tahmin yürütebilirim. Emniyetin kriptolu telefonu dinleme kabiliyeti yok.
Bunun için özel cihazlar gerekiyor. Kriptolu telefonlarda şifreleme her saniye değişiyor. Bunların çözülerek dinleme yapılması gerekiyor. Bu dinleme sanıyorum istihbarat örgütleri tarafından yapılmıştır. Onların bu yeteneği mevcut. Sonraki tarihlerde Alman, Amerikan, İngiliz istihbaratlarının bizi dinledikleri ortaya çıktı. Çok gizli görüşmelerin dinlendiği bilgisi yalanlanmadı.
Bence bu görüşmelerde Yasin El Kadı faktörü çok önemli.
– Neden? Başbakan’ın konuşmalarıyla nasıl bir ilgilisi olabilir?
Yasin El Kadı’nın, ülkemize girmesi yasak. Terörü finanse ediyor ve yabancı istihbaratın bu kişiyi takip etmesi doğal. Bu şahsın kimlerle görüştüğünü neler konuştuğunu bilmeleri ve bir takım ilişkileri tespit etmek için takip yapmaları gerekir.
Soruşturmada Yasin El Kadı’nın MİT Müsteşarımızla ve dönemin Başbakan’ı ile birkaç kez başbaşa görüştüğünü tespit ettik. Yasin El Kadı ciddi bir şekilde ülkemizde koruma kalkanı altındaydı.
EL KADI’YA KRİPTOLU TELEFON
– Yani ‘sıfırlama tapesi’ Kadı takip edilirken mi ortaya çıktı?
Yasin El Kadı ile Başbakan arasında görüşmeler olduğu biliniyor. Biz Kadı’nın daha rahat görüşmek için Başbakanlık’tan kriptolu telefon istediğini de tespit ettik. Kriptolu telefonla ne konuştuklarını bilmiyoruz ama yabancı ülkeler bunu bilmek için Türkiye’yi dinlemiştir. Biz dosyadaki şüphelilerin normal telefon görüşmelerinde bile ülke güvenliğiyle ilgili ciddi görüşmeler yaptığını gördük.
– 17 Aralık operasyonu sizin soruşturmanızı nasıl etkiledi?
17 Aralık operasyonu yapılınca bende bir tedirginlik oluştu. 25 Aralık soruşturmasında ihalelerin nasıl verildiği, belli şirketlerin bu ihalelere nasıl girdiği, kara paraların nasıl aklandığı, bunun içerisine terör konusunun nasıl girdiğinden, nüfuz ticaretinin, rüşvetin nasıl yapıldığından bahsediyorum. Sıradan bir örgüt yoktu karşımızda. Milyarlarca dolar haksız kazanç tespiti vardı. Soruşturma sadece Etiler’de polis okulu ihalesiyle başladı ve işin içine birden Yasin El Kadı girdi. Ben soruşturmanın bu hale geleceğini tahmin etmiyordum.
TERÖRÜ FİNANSE ETTİĞİ İDDİA EDİLEN YASİN EL KADI DEVLET KORUMASINDAYDI
Soruşturmaya başladığımızda en önemli şüpheli Yasin El Kadı’ydı. Terörü finanse eden kişiler arasında gösterilmesi nedeniyle dünyanın bir çok ülkesinde bu şahısla ilgili takibat olduğunu öğrendik. Ama bu şahsın Türkiye’ye çok rahat girip çıktığını devletin tüm imkanlarını sonuna kadar kullandığını; MİT ve Başbakanlık tarafından koruma, araç ve şoför tahsis edildiğini gördük. Şaşırdık. Bir devlette böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu şahıs, 2012 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırları içine girmesi yasaklanmış birisi. Bu şahsın yasaklılık hali devam ederken Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan VİP’ten girip çıktığını fark ettik. Havalimanından VİP kamera kayıtlarını istedik. Başbakanlık Koruma Müdürlüğü, soruşturmayı takip eden Mali Şube’yi arayıp bu kamera kayıtlarını neden istediğimizi sordu. “Bizim o dönemde çok önemli bir misafirimiz Türkiye’ye giriş yaptı deşifre olmasını istemiyoruz” dedi. Şaşırdık, önlem almaya çalışıp sıradan bir soruşturma olduğunu söyledik. Soruşturmaya ilk müdahale bu şekilde oldu.
BAŞBAKAN İLE GÖRÜŞTÜ
Mesela bir başka olayda, Yasin El Kadı’nın dönemin Başbakan’ı ve MİT Müsteşarı ile görüşmeleri sırasında aynı sıkıntıyı yaşadık.
Görüşmenin yapıldığı Haliç Kongre Merkezi’nden kamera görüntülerini istedik. Kimlerle görüşeceğini tam olarak bilmiyorduk. Terörü finanse ettiği iddia edilen kişinin ülkenin önemli bürokratlarıyla görüşmesi, terörle mücadele konusunda görevi olan savcıyı ilgilendiren bir konu olduğundan bizler soruşturma kapsamında kamera kayıtlarını istedik. Soruşturmanın açığa çıkmaması adına dikkat çekmemesi için Narkotik Şube kanalı ile istedik. Daha önce yaşadığımız kötü tecrübe bizi bu yönteme sevk etti. Ki bu tamamen yönetmelikte olan bir durum.
Soruşturma usulü yönetmeliğinde buna ‘maskeleme’ yöntemi denilmektedir. Biz bu yönetmeliği uyguladık.
25 ARALIK YOLSUZLUK SORUŞTURMASI NASIL KAPATILDI?
Tarihler 25 Aralık 2013’ü gösterirken haber ajanslarına düşen bilgi Türkiye’de bomba etkisi yaptı. Haberde, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın, 96 kişi hakkında ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ile rüşvet’ suçlamasıyla operasyon talimatı verdiği yazıyordu.
Savcı Akkaş, birçok iş adamının da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırlamış, mahkemeden bazı iş adamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkarmıştı. Şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılan isimlerden biri de dönemin Başbakanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’dı..
17 Aralık soruşturmasını yürüten Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ve yardımcıları, 18 Aralık’ta görevden alınmıştı. Saygılı’nın yerine Hakan Sıralı getirilmişti. Akkaş talimatı verdi. Ancak gece yarısı 03.30’da Emniyet’te bir toplantı yapıldı. İddiaya göre Hakan Sıralı, Emniyet Müdür Yardımcısı Selami Yıldız, İl Emniyet Müdürü Selami Altınok ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın yanı sıra toplantıya bir bakan da katılmıştı. 25 Aralık 2013 günü sabah 07.00’ye kadar operasyon için bekleyen polislere ‘operasyon iptal’ bilgisi verildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kolluk güçleri savcı talimatını ve mahkeme kararını uygulamadı.
Bir gün sonra tarihler 26 Aralık’ı gösterirken dosya Savcı Muammer Akkaş’tan alındı. Adliye önünde yazılı basın açıklaması yapan Akkaş, “Soruşturma yapmam engellenmiştir” dedi.
Akkaş 16 Ocak 2014 günü HSYK kararnamesi ile Tekirdağ Cumhuriyet Savcısı olarak atandı. Yeni atanan savcılar 2 Eylül 2014’te, 25 Aralık soruşturmasıyla ilgili takipsizlik kararı vererek Bilal Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 96 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı belirtti. Karararda, soruşturmayı hazırlayanlar ise ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmekle’ yani darbe ile suçlandı.
CEMAATLE, SİYASİ GRUPLA HİÇBİR BAĞLANTIM YOK
– Emniyet mensupları emirlerinizi yerine getirmeyince savcı olarak ne hissettiniz.
Ben Cumhuriyet Savcısıyım. Devletim bana bazı görevler vermiş, bunu yerine getirme sorumluluğum var. Başka savcılar da olsa aynı şeyi yaparlardı diye düşünüyorum. Türk tarihinde bir savcı talimat veriyor polis uygulamıyor. Polis, mahkeme kararını da uygulamıyor. Soruşturmasının gereğini yaptıramamış bir savcı düşünün. Bu suretle dosyaya müdahaleler yapılmış, tehditler almış, sıkıntılar yaşamış bir savcı düşünün. Büyük sıkıntılar yaşadık. 25 Aralık 1 gündür ama benim ömrümden birkaç yıl götürmüştür. Yaşlandığımı hissediyorum.
– İktidarın aleyhine kararlar verenler, paralelci ya da cemaatçi olmakla itham edildi. Cemaatçi misiniz?
Bu soruşturmanın herhangi bir cemaatle hiçbir ilgisi bağlantısı yok. Daha önce de anlattım. Kendi mecrasında gelişen nasıl başladığı kim tarafından verildiği belli bir soruşturma. Cemaatlerle siyasi gruplarla bağlantısı olan bir soruşturma değil. Hafriyat dosyasında herhangi bir siyasi grup yok. Basit bir şirketin çalışmaları var.
Benim de herhangi bir siyasi grupla ya da cemaatle bağlantım yok. Böyle olsaydı şimdiye kadar tespit ederlerdi. Beni çok araştırdılar. Hiçbir illiyet bağım kurulmadı. Dönemin Başbakanı’nın mitinglerde söylediği, “Sen dur, seninle işimiz var. Senin kime çalıştığını çıkartacağız” demesinin üzerinden bu kadar zaman geçmesine, bu kadar çalışılmasına rağmen hiçbir şey çıkartılamadı. Düşünün bir devlet bütün kurumları (polis, asker, MİT) ile sizi 1,5 yıl araştırmış ve bu şekilde bir itham ile ilgili nokta kadar bir delil bulup ortaya koyamamış ise bunun bana yapılmış kocaman bir iftira olduğu bu aşamada meydana çıkmıştır. Ben görevimi yaparken kanunların bana verdiği yetkiyle ve vicdanımla yaptım. Bunun dışına kesinlikle çıkmadım. Hiçbir yerden de talimat almadım. Yasa diyor ki soruşturmayı savcı yapar. Soruşturmanın sahibi savcıdır. Bize bunlar öğretildi.
10 LİRALIK HIRSIZLIĞA CEZA KESTİK, VİCDAN AZABI ÇEKİYORUM
– Bu hale geleceğini bilseydiniz dosyaya bakar mıydınız? Sürgün edildiniz sonuçta meslekten ihraç edildiniz?
Ben hukukçuyum. Böyle bir lüksüm yok. Milletimizden bu soruşturmayı tamamlayamadığım ve sonuçlandıramadığımız için özür diliyorum. Yapmam gerekeni sonuna kadar yapamadım. Bu soruşturmadan sonra Tekirdağ’a gönderildim. Orada Asliye Ceza Mahkemesi’nde duruşma savcılığı yaptım. Hırsızlık dosyaları da geliyordu. Evine ekmek götürmenin derdinde bir insan gelmişti. İnşaatın etrafından geçerken topladığı demirleri satıp geçiniyormuş. Bu şahıs 10 ya da 20 lira arasında değişen değerdeki demirleri çalmak suçundan karşımıza çıkarıldı. Ortada bir hırsızlık suçu vardı. Biz sanığa ceza verdik. 3-4 yıl ceza verdik. 10 lira için ceza verdik. Ben vicdanen çok rahatsızım.
HUKUKUN GÜCÜ SIRADAN VATANDAŞA YETİYOR
– Diğer tarafta milyar dolarlık yolsuzluk yapanlar varken…
Sadaka diye verdiğimiz paralar bunlar ama suç kastıyla yapılan bir eylem olduğu için yasaların gereğini uygulamak zorundaydık. Öbür tarafta milyarlarca dolar devletin kamu hakkını çalan rüşvet olarak veren insanlara bir şey yapamayınca şu anda da büyük vicdan azabı çekiyorum.
Milyar dolarları çalanlara birşey yapamıyoruz. 10 liralık hırsızlık yapana gücümüz yetiyor. Ancak sokaktaki sıradan vatandaşa ceza kesebiliyoruz. Hukuk gücünün yettiğine uygulanıyor. Bir oyun gibi maalesef.