Ankara’nın Hacıbayram Mahallesi’nde yaşarken IŞİD’e katılan ve farklı aralıklarla toplam dokuz ay boyunca İslam Devleti için savaşan C.A., Irak ve Suriye’de yaşadıklarını anlatıyor. Irak’ta Sultan Abdullah’ta gece vakti yakaladığı peşmergenin kellesini keserek ‘Kelleci’ lakabını kazanışını, IŞİD’in ‘adalet’ anlayışını BirGün’e anlatan C.A., “Doğduğum büyüdüğüm Türkiye bana bir garip geliyor. Sanki ben ya Irak’ta doğmuşum ya da Suriye’de doğmuşum gibi hissediyorum. Bir de biz alıştık artık çatışmaya girmeye” diyor.
Evde cariye pazarı
İslam Devleti’nin adalet anlayışıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Allah’ın hükmüyle hükmedildiği için Dewle’nin adalet anlayışı çok güzel. Adil, eşit bir düzen. Kurallar biraz katı olabilir ama bu Allah’ın hükmü. Mesela Rakka’da hemşireyle zina yapan doktor gelip bunu itiraf edip hükmüne razı olduğunu söyledi, taşlanarak öldürüldü. Kitap da onu söylüyor, ‘Hırsızlık yaptıysa el kesilir. Zina yaptıysa taşlanır’.
IŞİD’in işgaliyle kadınların ve çocukların savaş ganimeti sayılması, seks kölesi olarak satılması gibi uygulamalar tartışılıyor. İslam Devleti içindeki durum uluslararası basında çıkandan farklı mı?
“Kadınları pazarda satıyorlar” diyorlar. Vallahi Rakka’da beş ay kaldım, pazarda bir karı görmedim. Tamam, cariye pazarı var. Pazar dediğim de ev; öyle açıkta mal sergiler gibi değil. Eve gidersin, beğenir, parasını verir, alırsın. İmam nikâhını yaparsın, artık o senin himayendedir. İster hediye et, ister azat et.
Aile kurmaya veya cariye sahibi olmaya çalıştınız mı?
Irak’ta 25 yaşında, üç çocuğu olan bir kadınla evlenecektim. “Evleneceğim insan illa muhacir ve Türk olsun” demiş. Benden iyi Türk mü olacak? Sonra evli olduğumu öğrenince beni istemedi. Dewle kurban keser, yemek dağıtır, evini kurar, kadına verilecek 1,500 dolar mehir parasını öder. Cebinden harcamazsın. Altın takmak gibi, burada kadınlara mehir verilir. Orada mehir kadınındır.
İşkence yokmuş: Boynunu kesiyoruz!
Eşcinsellerin çatıdan atılması gibi uygulamalar dünya kamuoyunun çok tepkisini topluyor. Bu tip cezalandırmalara şahit oldunuz mu?
Bir eşcinselin cezalandırıldığını görmedim ama uyuşturucu satan birinin kafasının kesildiğini gördüm. Zaten Rabbim ayette, “Kâfirleri gördüğünüz zaman boyunlarını kesin” diyor. Biz işkence etmiyoruz; ya kafasına sıkıyoruz ya da Allah’ın dediği gibi boynunu kesip atıyoruz. Bunlar kısas oluyor.
Esir alınan Ürdünlü pilot da benzer bir kısas uygulaması çerçevesinde mi yakılarak öldürüldü?
Herkes, “Diri diri adam yaktılar” deyip IŞİD’i kötülüyor. Ürdünlü uçakla bomba attığında, çoluk çocuğu yaktığında ona kimse bir şey demiyor. Ona da ne yaptılar, kafesin içinde yaktılar, üstüne molozları döktüler, üzerinden de greyder geçirdiler. Çoluk çocuk binaların altında kalanlara kısas yapıldı. Bu Allah’ın hükmü yani. “Sizin için kısasta hayır vardır” diyor Rabbim.
Savaşta ele geçirilen silahsız esirlerin infaz edilmesi de bir başka tartışmalı konu. Bunu uygun buluyor musunuz?
Bunlar senin dinini istemiyorlar. Önce biat istersin, tebliğ edersin. Adamın kafası almıyor, basmıyor kafası.
Mutlaka tebliğ yapılıyor mu?
Tabii, illa ki. Sana yararlı olacaksa onu kendi arana almayı zaten istiyorsun. Ama karşıdakinin almıyor kafası. İstemiyor seni. Kâfir hükmü veriliyor. E zaten kâfir! Allah’ın hükmünü istemiyor.
Nasıl ‘Kelleci’ oldu?
Siz bir savaş esirini infaz ettiniz mi? Ya da infaza şahit oldunuz mu?
Irak’taki ketibemizde birlikte olduğum mahalleden iki arkadaşımdan biri Doçka’cı (Sovyet yapımı DShK ağır makineli tüfek), öbürü de Bixi’ciydi [PKM veya PKS isimli Sovyet yapımı ağır makineli tüfek]. Beni de ‘Kelleci’ diye bilirlerdi. İnfazı bir kere yaptım, lakap oradan geldi.
Kelle kesme olayı nerede, hangi şartlarda yaşandı?
Irak’taki Ninova vilayetinde, Sultan Abdullah’ta oldu. Ama Allah için yalan yok, adamın avına düştüm. Gece vakti, nöbet yerindeyim. Peşmergeyi gördüm. Yavru geziyor! Arkadaşıma, “Bir şey olursa, yani avı önüme düşüremezsem, ben dahi olsam vur” dedim. O nöbet yerinden beni izliyor, telsizle haberleşiyorduk. Doçka’yı benim gittiğim yere çeviriyor. Onun da bir mermisi var, sıktığın insan ortadan ikiye yarılır! Peşmerge geldi, geldi, geldi… Onu da Allah çıkarttı karşıma. Silahıyla hedef aldı ama kendisi de Bixi’nin hedefinde; bir şey olsa ikisi de dayanacak silaha. Adamın arkasından dolaşıp yakaladım; gözünü ve ellerini bağladım. Şans eseri aldım. Aldım getirdim, bir bayram havası! Bizimkiler beni birbirlerine övüyor. Her babayiğidin harcı değil sızma yapıp adam almak!
‘Ölü görmek normal bir şey gibi geliyor’
Esirle ilgili nihai karar nasıl alındı?
Emir (Komutan) dedi ki, “Bunun hükmü sensin.” Önce dinimi tebliğ etmemi, kabul etmezse kafasını kesmem gerektiğini söyledi. Adama konuşuyorum, “Bak kardeşim, Hakk yolu budur, senin yolun yanlış” diye. “Yok” diyor! İki saat konuş, konuş, konuş… Artık ben bıktım. Emir’e, “Yapabileceğim bir şey kalmadı, bir de siz konuşun” dedim. Kadı geldi, bir de o tebliğde bulundu. Peşmerge kadıyı da ciddiye almayıp güldü, “Sizin hükmünüz geçmez, konuştuklarınız bana bedava gelir” dedi. “Ulan boynun gidecek, kabul et” diyorum, “Yok” diyor. Acıdım. Aslında Rabbim, “Kanunlarımı uygularken acımayın” diyor. Rabbimden merhametli biri değilim ben, Rabbimin acımadığına ben niye acıyayım? Vallahi de istemiyordum kafasını kesmek. Tamam, ateş edeyim… Sonunda Emir geldi, “Bu senin, keseceksin” dedi. “Ben kesemem. Davar, tavuk mu keseceğim?” dedim. Emir bu defa kızdı, “Kabul etmezsen ismin ajana çıkar” dedi. “Emre itaat Resul’e itaattır, Resul’e itaat Allah’a itaattır” diyor. Mecbur keseceksin… Arkadaşlarıma dönüp baktım, kabul ettim. Halkın içine götürdük, beremi taktım yüzüme. Kestim…
Esirinize dair bazı şeyleri hatırlıyor musunuz? İnfaz sizi etkiledi mi?
Peşmerge’den olduğu için Kürt’tü. Çevirmen aracılığıyla konuşuyorduk. Kolunda Abdullah Öcalan’ın dövmesi vardı. Hatta, “Öleceğimi bile bile kaç yıldır bu örgütün içerisindeyim. Öleceğim ama gözüm açık gidecek, bir tek Öcalan’ı görebilmiş olmayı istiyordum” dedi. Adamın ismini de öğrenmiştim ama şimdi hatırlayamıyorum. Kerküklüydü. Sonrasında 10-15 gün kendime gelemedim, uyuyamadım. Tavuğun kıymeti vardı da insanın kıymeti yoktu orada. İnsan ölüsü görmekten artık normal bir şey gibi geliyordu bize. Savaştasın ama. Ya kâfir seni vurur ya sen kâfiri vurursun…
“Türkiye’ye uyum sağlayamadık”
Hacıbayram’daki İsmet Paşa Mahallesi’nin kentsel dönüşüm bölgesi oluşu, mahallede pek çok aile ve çocuk yaşarken okulun yıkılması cihatçıların gidişini hızlandırdı mı? “Buradaki yaşam bitti” hissine kapıldı mı mahalleli?
Seni istemiyor orada, İsmet Paşa’da oturmanı istemiyor. Milletin elinden ucuza al evi, başkasına milyonlara sat. Adalet bu mu? Zaten devleti tanımıyorduk. Bu da tuzu biberi oldu. Kendi çocuğum olsa göndermezdim ama o okulun yıkılmasına ben de karşıydım.
Daha önce hiç polis, İstihbarat veya MİT gelip sizi sormamış, bilgi toplamamış mıydı?
Hayır, yeni başladı. İki gün önce arkadaşın birini Emniyet İstihbarat muhtarlığa çağırmış. “Buna alışkın olun” demişler. Ben de takip edildiğimi düşünüyorum. Bir olay olsa, Ankara’da biri kendini patlatsa ilk bizi çağıracaklar.
Şimdi Türkiye’de ne yapacaksınız?
Şimdi bir iş bulduk. Otopark işiymiş. Bir de hanımla barışmak istiyorum, onunla yeniden birlikte yaşayacağız.
Buradaki yaşam beklediğiniz gibi gelişmezse İslam Devleti’ne dönmeyi düşünüyor musunuz?
Niyet o. Ama bu sefer gidersek dönemeyiz.
Türkiye’ye yeniden uyum sağlayabilecek misiniz?
Alışamadık buraya. Ortamına ısınamadık. Görüyorsun, insanlar açık açık… Kapalı insanlara alıştık. Artık doğduğum, büyüdüğüm Türkiye bana garip geliyor. Sanki ben ya Irak’ta ya da Suriye’de doğmuşum gibi hissediyorum. Oraya alıştığımız için burası zor geliyor. Bir de alıştık artık çatışmaya girmeye.
Kaynak: Birgün