İstanbul’un Fethinin şaşaalı kutlamalarının yankıları hala sürerken,ecdat yadigarı denilen alanların bu şaşaanın gümbürtüsü içerisinde yandaşlara peşkeş çekildiği ortaya çıktı.
VAKFİYELERDE GEÇİYOR
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Bölümü’nde kent içi toprak kullanımı üzerine doktora yapan sanat tarihçisi Ayhan Han ve Harvard Üniversitesi’nde Osmanlı tarım teknolojisi üzerine çalışan Aleksandar Sopov ile Piyalepaşa Camii’nin bostanını gezdik.
Tarihçi Ayhan Han, vakfiyelerde bu bostana dair önemli bilgiler yer aldığını söylüyor. Piyalepaşa Camii’nin dere yatağında bostan üzerine inşa edildiğini belirten Han,“Cami inşa edildikten sonra bostan, Piyalepaşa Vakfı’nın mülkiyetine geçiyor ve bostandan elde edilen kira geliri caminin tamiratında kullanılıyor.
Derenin o dönemki ismi Kozludere’dir. Kozludere ve Dolapdere, İplikçi Hamamı civarında birleşip Kasımpaşa Deresi’ni ve hepsi birlikte Kasımpaşa Vadisi’ni oluşturuyorlardı.
1656 tarihli Zülfükar Ağa’nın Vakfiyesi yol, Piyalepaşa Tekkesi, bostan ve dereye komşu bir bahçeden bahsetmektedir. İçerisinde ahır, 4 dolaplı kuyu, köşk ve ağaçlar varmış. Vakıf kaydı bize Piyalepaşa Bostanı’nın da yer aldığı alanı tarif ediyor” diyor.
VADİ’NİN SON BOSTANI
Bostanın Kasımpaşa Vadisi’nden günümüze kalan son tarım arazisi olma özelliği taşıdığını belirten Han, caminin yapıldığı dönemde denizden uzaklaştıkça dere yatağı boyunca kesintisiz bir biçimde bostanların var olduğunu söylüyor:
“Caminin yapıldığı dönem, vadi içerisinde özellikle denize yakın kesimlerdeMüslüman mahallelerinin yayıldığı dönemlere denk geliyor.
Vadinin tepe noktalarında Santa Marco, Hüseyin Ağa, Ketehorria ve Tatavla mahalleleri mevcut. Denizden uzaklaştıkça dere yatağı boyunca kesintisiz bostanlar yer alıyor.
Yağışlı mevsimlerde tepelerde biriken sular vadide sellere neden oluyor ve dere yatağındaki bostanlara, bahçelere ve camilere zarar veriyor. 18. yüzyılda bölge sakinlerinin arzuhallerinde sık sık tekrarlanan bir konu bu. Piyalepaşa Camii’ninönündeki şimdiki bostanlık alan sel sularına bir set olarak düşünülmüş olmalı.
Çünkü bostancıların varlığı, dere yatağında direnajı ve çevresindeki binaların korunmasını mümkün kılıyor.”
Han’a göre içinde hâlâ tarihi su kuyusu ve su havuzu barındıran Piyalepaşa bostanı en az 450 yıllık bir insan emeğinin ürünü ve vadinin akarsu ortamından ve Kasımpaşa bostanlarından günümüze ulaşan son iz.
BOSTANLAR DİNİ YAPILARIN UZANTISIYDI
Osmanlı tarihçisi Aleksandar Sopov ise 16. yüzyıl camilerinin bostanlarıyla bir bütün olduğuna dikkat çekiyor. Sopov’a göre tıpkı Fatih Cami ve Beyazıt Camii gibi Piyalepaşa Camii de çevresindeki bostanlarla bir bütün:
“16. yüzyılda inşa edilen külliye, tekke, medrese ve camilerin bitişiğinde mutlaka bostanlar ve bahçeler var. Bunlar caminin avlusu ve haziresinden ayrı olarak düşünülmemiş.
Bu bostanlar çoğu zaman dini yapılara gelir getiren tarım alanı olarak kullanılıyor.İstanbul’da bunun tek örneği Piyalepaşa Bostanı’dır. Bu bostanın yok edilmesi demek elimizde kalan son örneğin yok edilmesi demektir.”
TEK GEÇİM KAYNAKLARI
Piyalepaşa Bostanı’nda 4 bostancı çalışıyor, 16 kişi geçimini bu bostandan sağlıyor. Araziyi son 5 yıldır ekip biçen Mehmet Özan, “Bu araziden çıkarılırsak tüm geçim kaynağımızı yitireceğiz ” diyor.
Kaynak: Olgu Kundakçı | BirGün