Fotoğraf: Seyhan Avşar
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu bulunan gazeteciler getirilirken, tutuksuz yargılanan Manisa Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi E. E. duruşmaya Sesli Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Koronavirüs nedeniyle yoğun güvenlik önleminin alındığı duruşma salonuna sınırlı sayıda gazeteci ve tutuklu gazetecilerin yakınları alındı. Milletvekilleri ise duruşma salonuna girerek gazetecilere selam verdikten sonra ise salondan dışarı çıktılar.
Duruşmada ilk olarak gazeteci Murat Ağırel savunma yaptı.
“Sayın Başkan, değerli heyet, kıymetli avukatlar hepinizi saygı ile selamlıyorum” diyerek başladı savunmasına. Ağırel, sanık sıfatıyla yargılanıyor olmasının nedeninin 2937 sayılı Kanunun 27. maddesi ile birlikte TCK’nın “Devlet Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama” başlıklı 329 maddesinde tanımlanan suçları işlediği ilişkin olduğunu belirtti.
Savunmasında FETÖ ile mücadele eden Kemalist bir gazeteci olduğunu belirten Ağırel, “FETÖ’nün kumpası olan Ergenekon davasında sanık olarak yargılandım. 2019 yılında bu davadan beraat ettim. Beraat ettikten sonra hakkım olmasına rağmen tazminat davası açmadım. Bunun sebebi ise; şayet alacağım tazminat bu kumpası kuran hainlerin cebinden çıkacak olsa saniye düşünmezdim. Ne yazık ki muhtemel alacağım tazminat, fukaranın cebinden ödenecektir. Dosya avukat masrafını dahi iade almadım. Bunu yapmış olsaydım rahatsız olur uyumazdım. Boğazımdan geçmezdi” dedi.
“Mahkemenizde iddia edildiği gibi bir suçun olmadığını ve nasıl olmadığını savunacağım” diyen Ağırel, “Zira bu olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir hücrede tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar, ne bir somut delile dayanıyor, ne de vicdana sığıyor” diye konuştu. Ağırel hazırlanan iddianamenin, “niyetname” olduğu belirtti.
Şubat ayının ilk haftasında “SARMAL” isimli kitabının satışa çıktığını aktaran Ağırel, “Satışa çıkmasından sonra bir ilgiye mazhar oldu. Bu nedenle devamlı tanıtımlara ve kitap imza günü etkinliklerine katıldım. 22 Şubat günü yani suç işlediğinim iddia edilen tweet paylaşımını yaptığım gün, Cadde Bostan Kültür Merkezi’nde imza günü etkinliğim olacaktır. O günün sabahında TELE1 TV’de Namık Koçak’ın programına canlı yayın konuğu olarak katıldım ve kitabım hakkında konuştuk. Sonrasında Kadıköy gittim. İmza etkinliği başlamadan yirmi dakika önce Sputnik Radyo RSFM’de Ahu Özyurt’un sunduğu programa telefon bağlantısı ile canlı yayına bağlandım. Bu canlı yayın 14.40 da başladı 15.00’a kadar sürdü. Konu sadece kitabımdı” ifadelerini kullandı.
Programlarından sonra eşi ve çocuklarıyla bir mekanda oturduklarını aktaran Ağırel, “O sırada Cumhurbaşkanı’nın Libya’da bir kaç şehit olduğunu açıkladığına ilişkin haberleri okudum. Ülkenin Cumhurbaşkanı şehitlerimizden tane diye bahsediyordu” dedi.
Konuya ilişkin binlerce sosyal medya paylaşımı yapıldığını aktaran Ağırel özetle şunları söyledi: “Sosyal medyaya baktım. Konu hakkında binlerce kişi paylaşımında bulunmuştu. Daha öncesinde ise Libya’da bir geminin vurulduğu ve şehitlerimizin olduğu haberleri vardı hatta Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’a da bu sorulmuştu. Sayın Kalın isabet etmediğini bildirmişti. Hatta geminin vuruldu videoları yayınlanmıştı. Bu habere ait şehitler hakkında da paylaşımlar yapılmıştı. Benim dikkatimi ise Habertürk Güvenlik Uzmanı olan askeri harekât konularında devamlı TV’lerde gördüğümüz ve şehitler konusunda en doğru bilgiler veren Abdullah Ağar’ın 19 Şubat’ta yaptığı ‘Vatan kimi zaman bilinen kimi zaman da bilinmeyen kahramanlarıyla yükselir’ yazıp ek olarak paylaştığı fotoğraflı paylaşımı dikkatimi çekti. Hiçbir kurumda bir bilgi yoktu. Araştırma yaptım ancak hiçbir yerden doğrulatamadım. Sosyal medyaya daha dikkatli baktım. Benim de yazarı olduğum Yeniçağ gazetesi internet haber servisi bu konuda bir haber yapmış ancak kaldırmıştı. Yeniçağ İnternethaber sorumlusu Batuhan Çolak silinen haberi kendi twitter hesabında birkaç tweet mesajı ile haberleştirmişti. Okudum. Şehitlerimizden birisi emekli olmasına rağmen tekrar göreve çağrılmış sonra şehit olmuş, cenazeleri de törensiz yapılmış yazıyordu. Batuhan Çolak’ı aradım. Bu bilginin daha önce de gazeteciler tarafından bilindiğini ancak doğrulatamadığını, hiçbir yerde de resmi açıklama olmadığından bahsetti. Batuhan resmi kurumlardan onaylattığını bildirdi. Şehitlerimizin törensiz gömüldüğünden bahsetti. Üzüntülerimizi dile getirdik. Her Türk evladı gibi ben de her şehit haberinde çok üzülüyorum. Çünkü şehitler tane değildir. Bir babadır, ağabeydir, oğuldur, kocadır, sevgilidir. Şehit şahadete erdiğinde can veren sadece kendisi değildir. Tüm sevdikleridir. Şehidimiz ister asker, ister polis, ister memur, ister vatandaş olsun. Hepsi bu toprakların evlatlarıdır. Hak ettikleri değeri göstermek zorundayız. Yapılacak tören bu değerlerden en önemlisidir. İşte tam bu saikle, gazeteciliğin vermiş olduğu haber refleksi ile düzgün, doğru bilgileri ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Biraz daha sosyal medyaya baktım. Sol gazetesi bizim gazeteyi ve Batuhan Çolak’ı kaynak göstererek yine aynı saatlerde paylaşım yapmıştı. Şehitlerimizle ilgili haberlerin Batuhan ve Yeniçağ’da yayınlanma saati öğle sularındaydı. Çok basit bir araştırma ile şehitlerimizden birinin devre arkadaşlarının paylaşımını gördüm. 1993’lüler Derneği”nin paylaşımıydı. Şehidimizin de fotoğrafı vardı. Ancak farklı farklı fotoğraflar kullanılıyordu. Biraz daha bakındım. Muhtarın paylaşımına tekrar denk geldim. Şehitlerimizin baba adı, adresi, defin yeri bildiriliyordu. Ekşisözlük, Facebook, Twitter şehitlerimizin resimleri ile bilgiler ile doluydu. Şehitlerimizden biri albaydı. Diğerinin binbaşı olduğu yazılıydı. Sadece bir yerde yazılmıştı. “Yorumların birinde de “meslek memuru” ifadesi vardı. Bu Dışişleri’nde kullanılan bir terimdi. Memurun ne işi var orada dedim kendi kendime. Sonrasında iddianamede de yer alan paylaşımı yaptım. Bu paylaşımı yapmamda ki gayem şehitlerimizin şahadetini yüceltmek ve bu kahraman vatan evlatlarının hak ettiği ilgiyi ulaşmasını sağlamaktı.
Sizi anlattığım haberleri sosyal medyadan derlemem ve şehitlerimiz hakkında paylaşım yapmam toplam 50-60 dakika içerisinde gerçekleşmiş ve sadece 43 dakika aktif kalmıştır. Sonrasında hesabımı ele geçirenler tarafından paylaşım kaldırıldı. Odatv haberi ile benim paylaşım arasında 11 gün vardı. OdaTV haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca ancak olaydan haberim oldu. Haberin içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumda ise şaşırdım. Zira ben tören yapılmadığını biliyordum. Bunu da paylaşımımda belirtmiştim. Barış Terkoğlu gözaltına alındıktan sonra malum medya organlarında hedef olarak gösterilmeye başlandım. Zira kitabım sarmal da Pelikan adlı bölümünde belirttiğim tüm isimler beni hedef gösteriyordu. MİT’in ifşasından bahsediliyor ve ilk ifşanın ben ve Batuhan tarafından yapıldığı yazılıyordu. Hatta ‘Yeniçağ’ın MİT ifşasındaki rolü’ manşeti ile haberler yapılıyordu. Bunun üzerine benim ve Batuhan’ın da gözaltına alınacağımızı düşündüm. Beklediğim gibi oldu. 6 Mart günü Başsavcılıktan arandım. İfadeye çağrıldık. İfademi verdim. Savcının sorduğu her soruya cevap verdim. Savcı bir videodan bahsetti ve videoyu kimin çektiğini tespit etmeye çalıştıklarını, fotoğraflarını sosyal medyadan bulunamayacağını bildirdi. Ben de kendisine fotoğrafların sosyal medyada yer aldığını videoyu görmediğimi söyledim. Ancak tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildim. Mahkeme adli kontrol şartı ile serbest bıraktı beni. Tahliye olduktan birkaç saat sonra daha önce planlanan Ankara’daki kitap fuarına gittim. Dönüşte arandığımı eski kayınvalidemin evine gidildiğini öğrendim. Polis memuru ile konuştum ‘beni arasalardı zaten gelirdim’ dedim. Yolda olduğumu birkaç saate geleceğim bildirdim. Avukatım ile birlikte gidip teslim oldum. Sonrasında 5. Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkarıldım. Mahkemede savcının 24 saat dolmadan neden tutuklama istediğini öğrenmek istediğimizde kaçma şüphesi ve delilleri karartma gibi nedenlerin ileri sürüldüğünü öğrendim. Yani yeni bir gerekçe de yoktu. Aynı iddia ile 8. Sulh Ceza Mahkemesi tahliye etmişti. Savunmamı yaptım. Avukatlar savunmasını yaptı. Ara verildi. Sonra karar için içeriye çağırıldık. Ben savunma kürsüsüne tam geçmeden ve avukatlar daha salona girmeden, mahkeme başkanı bana ‘tutuklandın’ dedi dışarı çıkardı.
Dışarıda kararı beklerken mübaşir kararı getirdi. Ben okumadan imzaladım. Avukatım karar metnini imzalarken karara baktı, ‘müvekkilim tahliye edilmiş’ dedi. Hepimiz şaşırdık. Evrakı mübaşir ile birlikte inceledik. Karar metninde 3 tane farklı karar vardı. Tutuklandım.
Ağırel, “Öncelikle tahliyemi, savunmamın nişanesi olarak beraatimi talep ediyorum” diyerek savunmasını sonlandırdı.
Haber:Cumhuriyet