Malikane ayrı bir dünyacıktı.
Tüm ülke yansa ,her bir tam blok yıkılsa herşey yok edilse bile;köyün kalsa yaşıyorsun.
Çünkü burada toprak köleleri,kendine sahip olan ve toprağın sahibi efendileri için yaşıyordu. …
Sahibi istedi diye alıyor,sahibi istedi diye dikiyor veya dokuyordu.
Senyorun istediği kadar şarabı sıkıyor ,onun da önüne hizmetçiler sunuyordu.
Senyorlara veya lordlara çalışanlar bu defa köleleştirilmiş köylüleriydi.
Yeryüzü yeni bir düzen öğreniyordu. Feodalizm …
Asker Roma’nın vesayeti yıkılmış ve yerine yeni köle düzeni toprağa bağlı köle köylü düzeni getirilmişti.
Roma’da eski düzen de köleler çalışmayı sevmezdi. Toprak köleleri ise çalışmadan duramazdı.
Ürettiğinin bazen yarısına bazen de üçte birine sahipti. …
Kölenin hiç bir şeyi yoktu. Toprak kölesinin ise tarım aletleri vardı… Her zaman tarım aletinin ve hayvanının üzerine titrerdi.
En azından bir şeye sahibim derdi.
Fransa’nın yada Alman steplerinin üzerinde duran bu topraklarda ve şatolarda beyler yaşar, köylüler onlara üretirdi. …
İnsanlar doğdukları yerde yaşar çok azı dışarı çıkardı.
Çıktıklarında ise yollar çok kötü şartlarda onları karşılardı.
Dışarı çıkanlar ise çoğunlukla ya soygunculara,haydutlara yada başka derebeylerine yem oluyordu.
Yıllar sonra İngiltere’de bu şartlara atıfla ; ticaret mahkemelerine “tozlu ayaklar” mahkemeleri derlerdi.
Dünya savaşlarda bile büyükmüş gibi değildi. Toprağa dönüşler için can atan açlar ordusu vardı artık…
Gezgin din adamları ve dervişler peydah oldu. Onlar gezer gezemeyenlere anlatırlardı.
Normanlar İngilizleri, Fransızlar da Almanları tanımıyordu artık.
Yabancılara hep düşman gözüyle bakıyorlardı.
Yabancıydı herkes,tüccar kendinden değilse alış veriş yapmazlardı. Panayırlarda,pazarlarda kendi tüccarları yoksa pazar boş derlerdi.
Zaten pek az sayıda olan tüccarlar arasında sıksık kavga çıkıyordu. Yabancı tüccarlar ile kavgalar ölümle sonuçlanırdı.
Dünya umurlarında değildi nasıl olsa yaşıyorlardı ya.
Bilim aşağılanıyor, bilgi dışlanıyor merak azalıyordu.
Zaten bilen sözde bilim adamları da kilisesinde yaşıyordu.
Tekkeden ötesi yoktu. … Tekke ne derse oydu , dervişler ve dedeler ne söylerse makbuldü…
Falcılar bu insanlara güya gelecek bakıyor,muskalar yapıyordu.
Fazla abartanlar ya baştacı yapılıyor yada büyücü diye yakılıyordu…
Bilen ile bilmeyen arasında fark uzaklığı da yoktu. Bilim adamları(!) dünyayı bir odada kapalı devre olarak anlatıyordu.
Dünyanın her yeri bittiğinde okyanusları dev duvarlar sarıyor denirdi. Duvarların üzerinde,gökte dervişler ve evliyalar yaşar sanılıyordu.
Kitap zaten yoktu.Hatta okumak için bir parşömen bulmak da zordu.
Bulsanız da tekkelerde ve kiliselerde sadece.Onlar da aynı sözlerdeydi…
Aptallık almış başını gidiyordu …
Nasıl anlamadım… Çok tanıdık bir dönem mi ?!.