Uzlaşma yada uzlaşamamak toplum içinde şekillenmiş ve bizlere sunulmuş sistemi taklit edip içselleştirdiğimiz bir süreçtir. Öğrenmede aynı biçimdedir.
İnsanoğlu’nun çocukluk sürecinde oynamış olduğu oyunlardan tutun kurulu düzen yasalarına kadar, tüm kurallara uymayı öğreniriz.
Öğrenirken bir erdem,ahlak-etik yasasını yerleştiririz.Yada yerleştiremeyiz…
Eğitim ise tüm süreçte bu kurallar bütünlülüğüne uyum sağlamamız içindir.
Bugün eğitimin yapı taşlarının değiştirilmesi bu uzlaşmanın ortadan kaldırılması içindir.
Eğitim bizde önemsenmediği için olsa gerek uzlaşmamayı öğreniriz önce…
Sosyalleşebilmek ve toplumsallaşmak için uyuşmanın kurallarını öğreniriz. Aile’de, okul’da iş hayatında ya da sanat dünyasında hemen bir uzlaşı kurulur…
Hele erdem evrensel kural ve en üst nokta da insan ise hedef insanın değerlerine aykırı olanı yapmaya başladığımızda ”Erdem’den” kaybederiz…
Üst insanın hangi anlamda yorumlandığına da bağlı değil midir? Üst insan kimliği bakışınızla sizi ele verir…
Sanat yaratımında en çok düşülen sıkıntı sistemle sanatçının uzlaşma kurmasındadır. Erdemdir ve Dostoyevski,suçtan daha öte erdem kavramını ve cezanın ağırlığını sorgulamıştır.
Suç ve Ceza adlı eserini ele aldığınızda ;cezanın ağırlığı diri diri bir insanı soğuk SİBİRYA_STEPLERİNE gönderme cezasından bahsediyorum. İnsan erdeminden baktığınızda suç ve suçluluk kavramından daha ağır bir cezadır.
Suçlu kavramını baştan sınıfsal olarak bu ve bu insan katmanları benim/ bizim gibi olamıyor üzerine kurmak en ağır ön yargı biçimi değil mi? Suçlu kavram olarak dışlandığını yok sayıldığını herkesten daha iyi bilir ama bu konuda topluma ayak uyduranların aydınların,güya ön yargısızların bir suskunluk ve başının çaresine bak ,kendini kurtar öyle gel aldatmacası da yok mudur? Bence bu vardır… Ve en ağır biçimiyle erdemsizlik susmak ve göz yumarak insanlığı ölüme,yok edilmeye kurban etmektir.
Sanatıyla bizi evrenselliğe taşımış hiç bir sanatçıyla sistem uzlaşık değildir…
Nazım Hikmet ile Yılmaz Güney ile Ruhi Su ve daha niceleri ile uzlaşamamıştır… Gerçek sanatçılar uzlaşmayarak başaracaktır. Ne sistemle nede onun yarattığı insan tipiyle uzlaş olmayacaktır.
Bu uzlaşmazlığı tüm kurumlarıyla bilinç altında saklıdır… Kimse yalnızca suç işlediği için toplumda baştan suçlu değildir.
Sanatçılarımızın her çıkışına ve her söylemine şüphe ile bakan koca ve de hantal bir algılama zorluğu çeken sistemden söz ediyorum…
Sistem ve onun yarattığı insan tipi suç kavramına en yatkın insandır ve o insanı sistemin kucağına iten diğer insanlardır…
Sanatın bilimsel kuram ve kuralcılığı ile sözde her kurumu oturmuş muhafazakar ve gerici sistemin – ben yaptım oldu mantığı – arasına sanat yaratıcısı başta gerçek anlamıyla evrensel değer üreten sanat emekçileri sıkıştırılıyor. Sanatçı üretemez ve düşünemez hale getiriliyor…
Bundan çıkarı olan tuzu kurular ses etmemekte; onların yaşayacağı bir yurtdışı hayalleri hep var.
Benim gibi ve bizim gibilerin ise ayaklarında zincirleri var.