Köln merkezli Avrupa Sürgünler Meclisi, 12 Eylül’ün 39. yılı dolayısıyla bir açıklama yaparak, ”12 Eylül faşist darbesi, AKP iktidarına giden yol taşlarının döşendiği dönemdir” dedi.
Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“12 Eylül, 2002 yılından beri sürdürülmekte olan AK Parti iktidarına giden yol taşlarının döşendiği dönemdir. Bu süreç anlaşılmadan AKP iktidarı ve devletin bu iktidardaki ısrarı da anlaşılamaz. 12 Eylül darbesi olmadan AKP iktidarı da olamazdı.
Bugün yaşananlar 12 Eylül dönemini de geride bırakmıştır. OHAL Uygulamalarının ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin, siyasi mahkemelerde verilen tutuklamaların ve ceza kararlarının hiçbir hukuksal zemini bulunmamaktadır. Bu uygulamalar ile devletin şiddet tekeli ve sürekliliği, toplumsal hafızanın korunması karşısındaki en büyük engellerden biridir. Buna paralel bir kültür olarak da şiddet meşrulaştırılıp günlük yaşamın “doğal” bir parçası haline getirlimeye çalışılmaktadır. Aile içi şiddet, çocuğa karşı şiddet, kadına yönelik şiddet, Suriyelilere karşı şiddet, sokakta canının sıkıldığına, beğenmediğine karşı şiddet, gündelik hayatın bir parçası haline dönüşmüştür. Kadın cinayetleri, tecavüzler, yolsuzluk, insan kayırma, menfaatçilik, her türlü yalan dolan ve tüm toplumsal ahlaki değerlerdeki bu hızlı çöküş, 12 Eylül sonrasında yeniden şekillendirilmiş olan bu projenin önemli bir parçasıdır.
Bunlara paralel hazırlanan “yargı reformları” ve sürekli devam eden “paket kanun” değişiklikleri esas olarak yasa dışı devlet uygulamalarının yasal hale getirilmesini sağlamaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Bu şekilde devlet toplum nezdinde de başta Kürtler olmak üzere, muhaliflere her türlü şiddet hakkını kendisinde görerek bunu yasal bir kılıfa sokmaya çalışmaktadır.
ARTAN ŞİDDETİN ÖNCESİ VAR
Devletin toplumsal hafıza üzerinde iktidar kurmaya ve hafızayı şekillendirmeye yönelik olarak “resmi tarih yazımı”, ancak toplumsal hafızayı silebildiği oranda gerçekleşmektedir. Bizim ise toplumsal gerçeklere ihtiyacımız var. Unutmaya değil.
AKP iktidarı hiçbir zaman darbelerle hesaplaşmaya yanaşmamıştır. Sözde cunta karşıtlığından öteye gitmemiştir. Bugün Türkiye`nin geldiği yer, cunta dönemlerinden de geridedir. 12 Eylül darbesinin yargılanacağını ilan eden, maddeyi anayasa değişiklik paketine koyan ve darbe karştlığı üzerinden meşruiyeti diline pelesenk eden siyasal iktidar, 12 Eylül’ü yargılamadı. Göstermelik mahkeme kararını da yok hükmünde ilan etti geçen mart ayında.
Her fırsatta mağduriyet demogojisi yapan iktidar, özellikle 15 Temmuz “darbe girişimi” üzerinden fırsat yaratarak, tüm muhalefete karşı bir terör dalgası başlatmıştır. Bu çifte standart politika ile Türkiye bir sivil darbe ile yönetilirken, sivil darbeler de artık günlük yaşamın bir parçası olmuştur.
12 Eyül döneminde 650.000 kişi gözaltına alınırken, 1.683.000 kişi fişlenmiş, 210.000 dava açılmış, 230.000 kişi askeri sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış, 52.000 kişi tutuklanmış, 450´yi aşkın insan işkencelerde, yargısız infazlarda, çatışmalarda, açlık grevlerinde ve idam sehpalarında öldürülmüş, yüzlerce insan poliste kaybedilmiş, binlerce sivil toplum kuruluşu parti, sendika, mesleki örgütlenme ve dernek kapatılırken, binlerce insanın işine son verilmiş, binlercesi sürülmüş, gazeteler, dergiler kapatılmış, kitaplar, filmler, tiyatrolar yasaklanmış kısacası toplumun nefes alıp verdigi her türlü demokratik toplumsal insiyatif yok edilerek ülke çorak bir insan tarlasına dönüştürülmeye çalışılmıştır.
Kısacası 12 Eylül toplumsal eşitlik ve özgürlük mücadelesinin, tarihsel sınıfsal yükselişine, tüm birikimlerine korkunç bir saldırıydı. Bu alçaklıkla hesaplaşma yapılamadı.
Aynı dönemde 1981-1983 yılları arasında büyük çoğunluğu sol görüşlü olan 30 binden fazla insan politik sürgün durumuna düşürülmüştür. Sürgünlük bugüne kadar da artarak devam edegelmiştir.
Bugün Türkiye’de 150’den fazla gazeteci, 70 binden fazla öğrenci, 9 vekil, 68 belediye başkanı tutuklu. Cezaevlerindeki insan sayısı 264 bini aşıyor.
Tüm bunlara karşılık Türkiye’nin 12 Eylül Askeri Mahkeme Kararları, OHAL uygulamaları ve Kanun Hükmünde Kararnameleri ve daha sonrasında ve bugün de süren siyasi mahkemelerde verilen ceza kararları ve tutuklamalar, adil yargılama ilkelerine aykırılıkları nedeniyle, uluslararası hukuk normlarına uymadıkları ve taraflı görüldükleri için başta AİHM olmak üzere hiçbir hukuksal düzlemde geçerli kabul edilmiyor ve tanınmıyor.
Bizler, bir kere daha, 12 Eylül döneminde ve sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, yurtdışından yıllardır ülkelerine dönemeyen sürgünler olarak, 40’ıncı yılına girmekte olan 12 Eylül cuntasının askeri mahkeme kararları ve devamındaki DGM, OHAL ve Özel Yetkili Mahkeme hükümleri geçersiz sayılmalı ve ülkeye dönüş hakkımızın önündeki engeller kaldırılmalıdır, diyoruz.”