Halk TV’de Medya Mahallesi programı RTÜK’ten 5 program durdurma ve para cezası alan gazeteci Ayşenur Arslan, Birgün’de bugünkü yazısında medyanın durumunu kaleme aldık.
Ayşenur Arslan, yazısında yazar Sevda Noyan’ın yandaş Ülke TV’de “15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık. Bizim aile 50 kişiyi götürür” sözlerini de değerlendirdiği köşe yazısında ülkeyi söylemleri ile kutuplaştıran AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da seslendi.
Ayşenur Arslan’ın “Ey Erdoğan. Sen, iktidarını sürdürebilmek için medyayı / muhalefeti hedef alabilirsin. Sertliğin dozunu her gün biraz daha artırabilirsin. Milyonları susturabileceğini, öte yandan ekonomik olarak muhtaç olduğun dünyayı kandırabileceğini zannedebilirsin. Sonuçta bunu siyasete bağlayabilir, hatta yarın öbür gün kulvar ve söylem değiştirebilirsin. Ama topluma ekilen nefret tohumları yeşermekte” diyerek Erdoğan’a uyarılarda bulunduğu köşe yazısı şöyle:
“Sonra haber vermedi demeyin! Bu hafta ekranda yokum. Ahmet Şık’ın bir programımda söyledikleri yüzünden, malum RTÜK en ağır cezalarından birini verdi. Reklam gelirinin yüzde 5’i ve 5 gün yayın yasağı. Bu yazıyı yazarken, Medya Mahallesi saatinde ne yayınlanacağını RTÜK’ün nasıl şahane bir belgesel seçip gönderdiğini bilmiyorum. Ama ilgiyle izleyeceğim elbette. Majestelerinin kurulu, “ceza” niyetine neyi uygun bulmuş, bakacağım!
Biliyorsunuz, cezamız bununla kalmayacak. Şirin Payzın’ın sunduğu program da 5 kez, yani 5 hafta yayınlanamayacak. Para cezası cabası!
FOX Haber, Tele 1, HaberTürk (Fatih Altaylı)… RTÜK bir hayli yoğun mesai yaptı son günlerde. Göz açtırmadı. RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın “içerden” bildirdiğine göre, aslında liste daha da uzayacaktı.. Örneğin, “tonik” kelimesini duyunca “alkol” zannettikleri için bir kanala cezayı basacaklardı.. İlhan Taşçı “hizmet içi eğitim” ile konuyu anlatıp, komediyi önledi.
Böylece trajikomik tabloda, elimizde kala kala “TRAJEDİ” kaldı.
* * *
Medyaya yönelik saldırılar, yolun en önemli merhalesi. Geçen haftaki yazımda “artık Halk TV’yi kapatamazlar diyemiyorum” demiştim. Böyle düşünen yalnız ben değilmişim
Medyaya bol keseden verilen yasakların gerekçelerine, açıklamalara bakınca habire Anayasa ve yasalardan söz edildiğini görüyorsunuz. İster istemez aklınıza, Erdoğan’ın, AYM’nin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği tahliye kararı üzerine söyledikleri geliyor:
“Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.”
Bir cumhurbaşkanı anayasal bir kurum olan AYM’nin kararını eleştirmekle kalmıyor, UYMAYACAĞINI söylüyordu, hatırlayın.
Uyulmayan sadece bu değildi kuşkusuz. Anayasa de facto “aşıldı! O kadar ki, majestelerinin kankası Bahçeli “Türkiye’de fiili olarak (yani anayasamıza aykırı biçimde) başkanlık sistemine geçildiğini” söyledi. Yolu açtı.
O yolun Türkiye’yi nereye götüreceği belliydi. Muhalefetin ısrarla görmediği otokratik rejimin kapıları açıldı. Bugünlere geldik. Daha karanlık yarınlara gidiyoruz.
Yani.. Şaşırmıyoruz. Ama endişe ediyoruz.
* * *
Medyaya yönelik saldırılar, yolun en önemli merhalesi. Geçen haftaki yazımda “artık Halk TV’yi kapatamazlar diyemiyorum” demiştim. Böyle düşünen yalnız ben değilmişim. Televizyona gelen ikinci ağır cezanın ardından canlı yayına bağlananlar arasında bunu dile getirenler oldu.
Öyle ya! Ekonomik, toplumsal, diplomatik kriz bu kadar derinleşecek de.. İktidar bunun anlatılmasına, duyurulmasına seyirci mi kalacak?
Zaten siyasal islamda düşünce özgürlüğü “EMİR’in verdiği” kadardır. Bu ülkenin Emir’i de (!) zaten bu kavramdan nefret ettiğini hiç saklamamıştır. Şimdi en zor zamanında mı aklına getirecek! Geçiniz!
* * *
Ancak.. Gaza bastığınızda, bazen yoldan çıkma ihtimaliniz vardır. Savrulursunuz.
Hayır, darbe iması falan değil.
İktidarın KENDİSİNE YAPTIKLARINDAN / YAPACAKLARINDAN söz ediyorum.
Şöyle; Çok güçlüsünüz. Corona günlerinde bile aklı pas geçecek kadar “irade” sahibisiniz. Elinizin altında sayısız gazete / televizyon / trol / mahalle ekipleriyle algı oyunları oynuyorsunuz. Ve bunları DAVA adına yaptığınızı söylüyor, karşınızdakileri de “İslam düşmanı iç dış mihraklar” olarak sunuyorsunuz.
Önce komik bir örnek:
Dolar tarihi rekoru 7.26 TL ile kırınca, malum, ortaya hemen bir FİNANS ÇETESİ iddiası atıldı. Cuma günü, majestelerinin gazetesi Sabah’ta da manşet buydu: KÜRESEL FİNANS ÇETESİNE SUÇÜSTÜ.
Majestelerinin medyasında işler nasıl yürüyor, biliyoruz. Şu konu ele alınacak, başlıkta şöyle denecek falan.. Yani, yadırganacak bir durum yok. Ama spota, yani alt başlığa bakınca onlar adına utanıyorsunuz:
“Enflasyon ve faizi tek haneye düşüren, dünya IMF’den para dilenirken kendi kaynaklarıyla dar gelirliden iş dünyasına kadar her kesime 200 milyar TL’lik destek veren Türkiye, finans tetikçilerinin hedefi oldu.”
Hadi, o 200 milyar liranın tamamına yakınının havayolu şirketlerine, turizme, Erdoğan’ın “keyfine” dikkat çektiği Rifat Hisarcıklıoğlu’nun listesine gittiğini bilmiyorsunuz.
Acaba, enflasyon ve faizin tek haneye düştüğünü hangi uykuda, hangi rüyada gördünüz? Gerçeğin üzerine nasıl bu kadar pervasızca tepinebiliyorsunuz?
DURUMDAN VAZİFE ÇIKARTMAYA hazırlananlar adına vahim bir başka örnek.. Hani “vur deyince öldür anlamak” diye bir şey vardır ya! İşte öyle bir vaka!
Ekran, ÜLKE TV. “Arafta sorular” programında bir kadın konuk.. Aynen şöyle diyor:
“15 Temmuz kursağımızda kaldı, vallahi yapamadık istediklerimizi. Boş bulunduk. Yanlış anlaşılmasın doğru anlaşılsın. Bizim aile şöyle bir 50 kişiyi götürür. Maddi ve manevi olarak çok donanımlıyız. Biz liderimizin yanındayız… Ve asla yedirmeyiz bu ülkede… Onun için ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede var hâlâ 3-5 (komşu), benim listem hazır.”
Programın moderatörü, bu sözleri kınıyor mu? Hayır! “Dört ayaklarını denk alsınlar” diye tehdidin seviyesini (!) yükseltiyor.
* * *
Demem o ki, ey Erdoğan. Sen, iktidarını sürdürebilmek için medyayı / muhalefeti hedef alabilirsin. Sertliğin dozunu her gün biraz daha artırabilirsin. Milyonları susturabileceğini, öte yandan ekonomik olarak muhtaç olduğun dünyayı kandırabileceğini zannedebilirsin. Sonuçta bunu siyasete bağlayabilir, hatta yarın öbür gün kulvar ve söylem değiştirebilirsin.
Ama topluma ekilen nefret tohumları yeşermekte. Birileri senin sözlerini görev saymakta. Belki evine silah yığmakta.
Siyaset oyununu aşan çok başka, çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun.
Elinde -aslında senin bombadan tehlikeli gördüğün- kelimelerden başka bir şeyi olmayanları hedef gösteriyorsun. Nefret ateşine körükle gidiyorsun.
Ve gerçekten merak ediyorum: Ne yaptığının farkında mısın, yoksa durum senin kontrolünden de mi çıktı?