Yaşam bu , derdi olmadan düşünülemez elbette.
Herkesin derdi kendine, diğerinden bana ne denmediği zaman burada başka bir sorgulama çıkar karşımıza.
İnsani boyut ve sanat boyutu…
İnsan her zaman empati kurabilen bir yaratıktır ,hayvandan ayrılan bir özelliği de budur…
Ama öylesine bir kılıf bulur ki bu empatiyi kurmamak ve vicdanı ile başbaşa kalmamak,kendisi ile yüzleşmemek için …
Adeta sütten çıkmış ak kaşık misali ile dolanır başı dik bir şekilde.
Yaşasın! Aklanmıştır.
Tüm olanlardan, bitenlerden hiç sorumlu değildir.
Bazıları ise zaten bu kılıf bulma işini dahi yapmadan bu dünya toprakları üzerinde yaşamıyor gibidir. Onun için önemli olan dert aldığı kilolar, bu yaz ve de kış ne moda? Hangi araba,hangi marka vs..
Orhan Veli’nin dediği gibi umurunda mı dünya? Değil…, …
Eğer hala televizyonlarda anlamsız yarışmalarını ayıla bayıla seyredip bu konu hakkında ertesi gün otobüste yorum yapıyorlar ise bu kadar beyni uyuşmuş bir toplum olarak her şey hak demekten öteye geçemiyor insan…
Sanatçıların da derdi var.
Ve bu dertlerini ortaya çıkardıkları eserler ile açığa vuruyorlar. Ne kadar derdi var ise o kadar da ortaya üretkenlik çıkıyor.
Her alanda, edebiyat, tiyatro, resim, fotoğraf, heykel ,müzik, opera, sinema…
Söylemi olmayan, politik duruşu olmayan bir derdi de olmayan sıradanlaşıyor, sıradan kalıyor. Çünkü örtüşmüyor yaşam ile…
Ayağı yere basamıyor, bir kimlik bulamıyor. Ardına bakıldığında bu tip çalışmaları görüyoruz ki ya çöp olarak duruyor ya da çoktan silinmiş bir ufak ipucu dahi yok…
Üretemeyen insanlar çevresindeki üretkenliklere de engel oluyor. Yıkıcılıkları en üst safhaya çıkıyor… Düşünemeyen insan düşünenlere engel oluyor.
Göremeyen insan görebilenlere…
Duyamayan ,duyabilenlere…
Bir şeyi ‘’yapabilme,edebilme’’ yetisi ile olan insanlar her zaman sistemin aptal çoğunluğu için tehlikeli görülmüştür ve o nedenle de kendileri ve yaşamları da tehlike içinde olmuştur – Ama bu ne zaman?!… Çıkarlara ters düştüğü zaman..
Sanatçılar ,bilim insanları çıkara ters düşenlerin arasında en başta gelendir…
Tarihin her döneminde acı çekmişlerdir ve hala da çekmeye devam etmektedirler..
Ancak buna rağmen- çoğu zaman doğruların peşinde ve doğru yerde olmaya önem verirler.
Bilime ve doğrulara ters düşünce, aynı görüşe sahip olanları da özgürce eleştirebilendir doğru yerde olmak…
”Yanlış yapıyorsun!…”
diyebilmek önemlidir ardına bakmadan,ilkelice ayrılmak da…
Geride bir çıkar yoktur zira…
Çıkar çatışması olanlar ise göz göre göre yanlışlara evet dediklerinde kendileri ile ne kadar rahattırlar yalnız kaldıklarında…
Hele de tüm çıkarlara hizmet edip ama bir şekilde olur a ‘’tersine döner ise çarklar ‘’ o çok nemalandığı kapının dışında bulduğunda kendisini hangi ‘’doğru’’ yeri kendisine mekan edinecektir?…
Yada hazmetmeden ,inanmadan ‘’mış gibi yaparak’’ çıkarı için politik yalakalık yapanlar vicdanları ile başa çıkamaz hale geldiğinde , yine doğru yere gelebilmek için kıyıdan köşeden saklanarak,biraz ortama sızıp biraz nabız yoklayarak yine ben ‘’buradayım ‘’ yancılığı ile bir tavır sergileyerek danslarını sergilerler…
Bir fark ile ardındaki maymunlar gözlerini açmışta olabilir artık…
Bilime inanmadan doğruları yakalamak işte bu kadar zor …
Doğru yerde olmak ve durmak ise daha da zor!…
Bilim ve doğru eninde sonunda açığa çıkıyor. Bedeli kişilere ağır olsa da…
Sanatçı ,işte bundandır ki çok derdi olandır…
Bir de bu derdi aktarma –aktarabilme-sorunu vardır. Sansürler ,gözaltılar, haksız ve anlamsız tutuklamalarla başa çıkmaktadır..
Bir de işin ironi tarafı var ki o da ayrı bir dert…
Sanatçıların birbiri ile (!) olan derdi!…
Bir derdi olmalı insanın insan kalması için …
Bir derdi var zaten ”insan” olmanın…
İnsanın insan gibi yaşaması …