Jeanne D’arc’ın hikayesine sonra ki,yazılarımda yine değineceğim ama Jeanne D’arc’ımızın olmaması bize nelere mal olmakta öncelikle onları yazayım… Jeanne’nin erdemleri ‘’HAYIR’’ diyen insanların erdemleridir. İnsanoğlu baştan itibaren güce tapınan bir canlı olmuştur. Bu nedenledir ki,erdemli insan aslında dibine kadar bataktaydı. Erdemli insan;üçkağıtçı,çıkarcı,şehvet düşkünü bir yaratığa da dönüşebiliyor. En olmadık yerlerde en olmadık ahlaksız tavırla insan yine insana zulüm yapabiliyor. İnsanın ve insanlığın en kutsalı bilgi ve emeği sömürebiliyordu. Jeanne hayır demişti… Çünkü Jeanne bir ulus kavramına inanıyordu. Jeanne’yi ölüme mahkum edenler sadece bu nedenle bile onu yakabilirlerdi. Jeanne çağının en bilgelerine kafa tutup; cahilliğine rağmen ‘’hayır’’ diyebilmişti… Jeanne Fransa Fransızlarındır, kilisenin ve kutsal Roma’nın değil diyordu… Oysa ki, çıkar çevreleri, aristokratlar, toprak ağaları, Fransa dışında ki, ülkelerde pekala kendilerine ait olabilir diye düşünmekteydiler. Bıyık altından gülüyor ama bu işgalci ve sömürgeci anlayışlarını kapatacak türlü bahaneleri de üretmekten geri kalmıyorlardı. Katolik dünyaya ve Teokrasiye göre : ‘’Hakimiyet sadece Tanrı’nın idi.’’ Ve uluslara hakimiyet verilir ise Tanrı’da tahtından dolayısıyla ayrıcalıklı din sınıfı da halkın sırtından ,beleş geçinmekten inmiş olacaktı. Bu Katolikliğin ve sömürünün sonu demekti ki,buna kurulu düzen izin vermezdi. Jeanne D’arc yakılmalıydı ve ancak bu şekilde cezalandırılarak yani insanlığın gözü önünde köleliğin sonsuza dek süreceğine ve de din adına sömürmenin kutsal olduğuna insanlık inandırılmalıydı. Ve öyle de oldu… Bizim Jeanne D’arclarımız bugün yok çünkü sömürülmeye ‘’hayır’’ diyecek gençliğimiz yok… Öyleyse sorun da yok…