Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi 35. İnsan Hakları oturumlarının ikinci haftasında Dünya’nın hak ihalleri karnesi tartışılmaya devam ediliyor. dihaberin haberine göre, bugünkü oturumlarda BM’nin Özelde Kadın ve Çocuk olmak üzere İnsan Ticareti üzerine Özel Raportörü Maria Grazia Giammarinaro, Düşünce ve İfade Özgürlüğü Raportörü David Kaye, Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü Dubravka Šimonovic ziyaret ettikleri ülkeler ile dünya genelinde yaşanan ihlallere ilişkin hazırlamış oldukları raporları sundular.
Raporda dünya genelinde özellikle kadın ve çoçuk ticaretinin kaygı verici boyutlara ulaştığına dikkat çeken BM Özel Raportörü Maria Grazia Giammarinaro, özellikle mülteci kadın ve çocuklara yönelik birçok Avrupa ülkesinde uygulamaların da insan hakları açısından sorunlu olduğunu belirtti. Devletlerin kadın ve çocuk başta olmak üzere genel anlamda insan ticareti, insan emeğinin sömürülmesi ve genel anlamda insani koşuların yaratılması konusunda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmede çok hantal davrandıklarına dikkat çeken Giammairinaro, bu konuda devletleri daha duyarlı olmaya çağırırken sivil toplum kuruluşlarının da çalışmalarının da bu noktada önemli rol oynayacağını ifade etti.
Giammarinaro’nun ardından sırasıyla devletler söz alıp raporla ilgili görüş ve düşüncelerini dile getirdi. Irak BM Damimi Temsilcisi, Ezidi kadınların durumuna dikkat çekerek, birçok Ezidi kadın ve çocuğun DAİŞ tarafından kaçırılıp farklı yerlerde satıldığına vurgu yaptı.
Kadına yönelik şiddete dair hazırlamış olduğu raporu okuyan Dubravka Šimonovic de kadına yönelik şiddetin çok ciddi boyutlarda olduğuna dikkat çekerek, devletlerin bu konuda büyük bir sorumlulukları olduğunu söyledi. Kadınların evinde, sokakta, okulda bir bütünen hayatın her alanında şiddete maruz kaldığını ifade eden Šimonovic, kadına yönelik şiddetin cezasız kaldığını söyledi. Devletlerin bu konuda daha sorumlu davramnası gerektiğini belirten Šimonovic, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusurda bağmsız sivil toplum kuruluşlarının önemli bir rol oynayacağını söyledi. Devletin şideti önleyici veya tedbir amaçlı çalışmalara ağırlık vermesi gerektiğini söyleyen Šimonovic, bu konuda daha önce AİHM’de Türkiye aleyhinde verilmiş bir kararı emsal olarak gösterdi.
Düşünce ve ifade özgürlüğü özel raportörü David Kaye’in raporunun okunduğu Türkiye özel oturumu da yapıldı. 21 sayfalık raporda Türkiye’yi sert bir dille eleştiren Kaye, Türkiye’nin tam olarak sınırının nereye kadar vardığı belli olmayan “Belirsiz” bir terörle mücadele yasasını gerekçe yaparak, gazetecileri, sanatçıları, yazarları, akademisyenleri, basın kuruluşlarını kapattığını, filmleri yasakladığını söyledi. Türkiye’deki durumu “Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda son on yılın en kötü anlarını yaşıyor” şeklinde yorumlayan Kaye, yargıya yapılan müdahaleler nedeniyle adil bir yargılanma konusunda ciddi şüphelerin olduğunu söyledi.
Türkiye’de bulunduğu süreç içerisinde görüştüğü devlet yetkilileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, yazar, akademisyen, tutuklu ve tutuksuz gazeteci ve aydınların anlatımlarının kaygı verici olduğunu ifade eden Kaye, özellikle darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte insan haklarının çok cidd ibir biçimde ve sistematik olarak ihlal edildiğini söyledi. Mevcut uygulamalarla Türkiye’nin 1982 Anayasasının da gerisine düştüğünü kaydeden Kaye, her şart ve koşulda Türkiye’nin asgari insan haklarına saygı duyması gerektiğini belirtti.
“Biz raporumumuzu hazırladığımız sırada en az 177 medya okuruluşu kapatılmış 231 gazateci gözaltına alınmış ve 150’den fazla gazeteci ise tutuklanmış ve cezaevinde tutuluyordu. Tabiki binlerce gazeteci ve medya çalışanın görevden alındığını, en az 778 gazetecinin basın kartının iptal edildiğini belirtmek gerek» diyen Kaye, hergün bu benzer uygulamaların arttığını söyledi.
Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılara da geniş yer veren Kaye, Kürt sorunun barışçıl bir çözümü ve diyaloğu öneren Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının bu yayın çizgisinden kaynaklı uğradıkları baskılara karşı onlarla dayanışmak isteyen gazeteci, aydın ve entelektüel insanların yargılandığını ve tutuklandığını söyledi. Kürt medyasına yönelik baskıların çok ciddi boyutlara ulaştığını kaydeden Kaye, Kürtçe yayın yapan televizyonların kapatıldığını ve yine Alevi inancına yakın basın kuruluşların kapatılıp sansürlendiğine dikkat çekti. Kaye, Fetullah Gülen Hareketi’ne yakın oldukları gerekçesiyle yüzlerce basın ve yayın kuruluşunun kapatıldığını ve birçok çalışanının ise şu anda cezaevinde olduğunu söyledi.
Akademisyenlere yönelik baskıları da hatırlatan Kaye, farklı akademik kademelerde bulunan toplam 26 bin öğretmen ve akademisyenin işten atıldığını ve yine özellikle Kürt kökenli ya da muhalif sol düşüncedeki akademisyenlerin de hedef alındığının altını çizdi.
HDP’ye yönelik baskılara da dikkat çeken Kaye, 13 HDP milletvekilinin tutuklu olduğunu, çok sayıda seçilmiş belediye başkanları, parti yöneticileri ve üyelerinin ya tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılandığına vurgu yaptı. Sivil Toplum Kuruluşları’na yönelik baskıların da arttığını ve birçok STK’nin de kapatıldığını ifade eden Kaye, şarkıların ve filmlerin yasaklandığı bir Türkiye’nin olduğunu söyledi.
OHAL’in derhal kaldırılması gerektiğini belirten Kaye, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını, terörle mücadele yasasının değiştirilmesini, tutuklu, akademisyen, gazeteci ve yazarların serbest bırakılmasını istedi.
Kaye’in ardından sırısayla devletlerin konuyla ilgili düşüncelerine geçildi.
Türkiye BM daimi Temsilcisi Feridun Siniroğlu Türkiye’yi “Tutuklanan gazeteci yazar veya diğer insanlar mesleklerinden değil darbecilere destek oldukları veya onlarla hareket ettikleri için tutuklu” diye savundu.
Siniroğlu, Kaye’in raporuna itiraz ederek, Türkiye’nin özgün koşullarının görmemezlikten gelindiğini söyledi. Türkiye’nin PKK, FETÖ ve DHKP-C ile mücadele ettiğini bunn için de OHAL’in gerekli olduğunu savunan Siniroğlu, Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğüne saygılı olduğunu bunun anayasa tarafından da güvenceye alındığını ileri sürdü. Türkiye’de gazetecilikten dolayı yargılanan kimse olmadığını iddia eden Siniroğlu, tutuklu gazetecilerin darbecilerle birlikte hareket ettiğini savundu. Türkiye’de OHAL ile igili bir komisyonun da kurulduğunu söyleyen Siniroğlu, bu komisyonun yakında göreve başlayacağını ve eğer bir haksızlık varsa bunu çözeceğini söyledi.
Avusturya BM Daimi Temsilcisi de Türkiye’deki yaşananlardan endişe duyduklarını söyleyerek özellikle darbe girişimi sonrası basına yönelik, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar ve kısıtlamaların endişe verici olduğunu söyledi.
Avusturya BM Daimi Temsilcisi de Türkiye’deki yaşananlardan endişe duyduklarını söyleyerek özellikle darbe girişimi sonrası basına yönelik, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar ve kısıtlamaların endişe verici olduğunu söyledi.
Amerika’nın BM Temsilcisi Nikki Haley de Türkiye’deki hükümetin uygulamalarından endişe ettiklerini belirterek “Sansür ve gazetecilere yönelik baskılardan endişe ediyoruz. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü Türkiye temsilcisi Taner Kılıç’ın tutuklanması bizi kaygılanmaktadır” dedi. Belçika’nın BM temsilcisi de Türkiye ile ilgili yapmış olduğu analizlerini paylaştıklarını beliterek şunları söyledi: “Türkiye’nin insan hakları ve uluslarlarası hukuka saygı duymaya çağırıyoruz. Bu konuda Avrupa Konseyi’nin de bu raporu dikate alarak Türkiye nezdinde girişimlerde bulunmasını umuyoruz. OHAL nedeniyle basın özgürlüğü ve insan hakları açısından büyük sorun yaşanıyor. Birçok insan mağdur oldu. Umuyoruz ki bağımsız bir birim kurularak insanların mağduriyeti giderilir ve durum normale döner.”