“Sezuan’ın İyi İnsanı” adlı oyunu her okuduğumda “Brecht Türkiye’de olsaydı bu oyunu nasıl sahneye koyardı” mantığıyla yaklaşmışımdır…
Yerellik, özellikle oyunun sahne akışları ve müziği başta olmak üzere dekoru nasıl olmalıydı sorusu kafamı hep kurcalamıştır…
Gerçi beni bilenler özellikle oyunların, yerele indirgendiğinde orijinal dünyası ile arasında uçurumlar olup olmadığına baktığımı bilirler…
Bilmeyenler de böylece ne aradığımı öğreniyorlar…
Yerellik olmaksızın evrenselliğin olamayacağını algıladığımdan olsa gerek…
Sanata ve bilime gerekli önemi vermesi gerekir diye düşündüğümüz ” sosyal adaletçilerin-demokratların” bu konularda fikrinin çok gelişmemiş olması…
”Adam sendeciliği” asıl iş edinmiş olmaları ve adam kayırmacılığı seçmelerine denli rahatsızlık verici ise bütün bunları okuyucuyla paylaşmamış olmak da o denli rahatsız edici aslında…
”Sezuan’ın iyi insanı” adlı oyunun yorumuna gelince; yirminci (20.) yüzyıl tiyatrosunda son derece etkin olan Bertolt Brecht, “Dünyayı değiştirin. Çünkü, değiştirmek gerekiyor” kelimelerini vurgulayarak, dönemin tiyatrosuna ve sisteme yönelik tepkisini dile getirmiştir. Çok katlı dekor uygulamasından kaçınıp bir kroki ülke haritası daha uygun düşerdi sanırım…
Müzik uyarlama olmalıydı kulağı rahatsız etmeyen, abes kaçmayan, tam tersine varlığıyla bir “Yabancılaştırma efekti” yaratarak bizim seyircimize daha da kendini sorgulatmayı sağlayan bir yerellikle.(Arabesk yönlerimizin deşifre edildiği bir beste olabilir) “Brecht’in ‘subjektif olunabilir alan’ olarak belirlediği müzikte, şarkılarda bizim subjektifliğimizi de koymak gerekirdi. Böylece asıl olan halkın içine çekildiği batağın gösterilmesi anlamında önemli…
Yüzlerce halk ait ezgi,mani ve türkünün doğduğu topraklara ‘Arabesk’in” ve onun yaşam biçiminin hakim olmasını kınamak adına en azından bir vurgulama olarak… Bugün bu hakimiyetin salt nedeni elbette sistem değil…
İnsanımızın böyle gelmiş, böyle gider boş vermişliği de hakim. Oyunda yer yer yerli bir şey verilmeli ve betimlenebilmeli. Oyun varoş üzerine yazılmış aslında. Onun için bizim varoşlarımızla hayali Çin’in varoşları arasında paralellikler kurarsak seyirci olayı daha iyi algılar diye düşündüm. Bu seçimlerimizin temel nedeni bu. Oyuncuların karakterden çıkıp şarkı söylemesiyle, sahne üzerinde kostüm değişimleri(orta oyunlarında kostüm sandığından alınıp üzerimize geçirilen elbiseler gibi,) abs-trakt ışıklandırma gibi özelliklerle karakterize olan ve seyirciyi oyunun akışından kurtarıp sürekli sorgulayan, değerlendiren, etkin bir konuma getirmeyi amaçlayan, epik tiyatronun ana fikri “yabancılaştırma/yadırgatma” aynı zamanda bilip öteleme çok iyi kullanılabilirdi…
Brecht’in oyunculuk üslubuyla, kostüm ve makyajın geleneksel Asya- Çin esintileriyle moderni birleştirmesiyle, yalın ama atraksiyonlu sahne-dekor tasarımıyla, eklektik ve çekici müziğiyle, dil oyunlarıyla çok yakın duran bir yorum ortaya çıkardı…
“Sezuan’ın İyi İnsanı”. Brecht oyunlarında duygulara dalamazsınız, sizin alıştığınız / seyricinin alıştırıldığı ”varyete” komedi değildir. İzlediğiniz tam, sürekli düşünmek zorundasınızdır ve kötü sahnelenen bir Brecht oyununun en büyük felaketidir yavan kalmak, sıkıcı olmak…
Üzerine harcanan emek her ayrıntısına yansıyan oyun ve kurgu gücü ile “Sezuan’ın İyi İnsanı” ile sıkıcılık -anlaşılmazlık tuzağına düşmemek gerekiyor…
Canlı ve enerjik kalırken aynı zamanda öznelciliğe müsaade etmeye bir üslubu yakalamakta başarılı olunabilir sanırım…
Üç Tanrı/ cinsiyetsiz verilebilir…
Hani ne erkek ne de kadın olması önemli değil aslında tanrı veya tanrıça mantığı ile..
Sanırım din maskesi ile sömürüye en açık karşı duruşlardan biri de bu oyun olsa gerek…
”Din maskesi” kısmına dikkat etmeli… Bu döneme değil sadece belki de tarih boyunca hemen her döneme de işaret ediyor…
“Sezuan’ın İyi İnsanı” hâlâ tüm dünyada konu geçerliliği bir oyun çünkü çok temel bir insani meseleyi ele alıyor: Kapital merkezli, sınıflara ayrılmış, düzeni bozuk, çığrından çıkmış bir dünyada nasıl iyi bir insan olunur? Derdi bu olduğu için de Çin tiyatrosunun bazı adetlerini kullanmasına, Çin felsefesine, hatta İncil ve Tevrat’a göndermeler yapmasına rağmen evrenselliği en iyi yakalayan tiyatro metinlerinden biri…
Çin’in Sezuan eyaleti, insanların başkalarının sırtından geçindiği ve sömürdüğü tüm ülkeleri simgeliyor ki orası pekala Türkiye de olabilir… Kapitalizm bunları yaparken bir yandan da kendi çukurunu kazdığını unutmamalıdır. İnsanlık tarihinden bu yana sistemlerin devamlı değiştiğini ileride barış ve huzur içerisinde bir sistemin geleceğini aklından çıkarmamalıdır.