Yandaş yazar Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit’teki bugünkü yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “övgüler” dizdi. Erdoğan’ın halk tarafından çok sevildiğini iddia eden Dilipak yazısında “Birileri “Kasımpaşalı Tayyib” diye aşağılamaya çalışırken, birileri de işte tam da bu yüzden seviyor onu” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ı, Karacaoğlan’a ve Köroğlu’na benzeten Dilipak, daha da ileri giderek Erdoğan’ın kutsallığından bahsettiği yazısında ““Kasımpaşalı Tayyib”e gelince, o içimizden biri. Birileri kıskançlığından çatlasa, öfkesi ağzından taşsa, aleyhine toplu ayinler düzenlese, her türlü tertibe başvursa, ins ve cinlerden yardım isteyip onların şeytanları ile birlik olup düğümlere üfleseler de bakarsınız onların hileleri geri dönüp kendilerini vurmuş. Mekerallahu!” dedi.
Dilipak’ın bugünkü yazısı şu şekilde:
Birilerinin öfkesi ağzından taşıyor.. Birileri “Kasımpaşalı Tayyib” diye aşağılamaya çalışırken, birileri de işte tam da bu yüzden seviyor onu.. Onun şahsında, duruşunda, öfkesinde kendilerini buluyorlar.. Birilerinin ağzındaki aşağılama; ötekilerin, dışlanmışların gönlünde duaya, gurura dönüşüyor.
Sadece Kasımpaşalı olsa iyi, bir de İmam Hatipli. Onun cesareti birilerini korkutuyor, bunu kendilerine, kendi değerlerine karşı bir meydan okuma olarak görüyorlar.. Mesela beyaz Türkler öyle görüyor.. Onların gözünde Erdoğan, “dağdan gelip bağdakini kovan” adam rolünde. Bu, o Kızılay’a girmesi yasak, çarşaflı anaların, sakallı babaların, hani şu, memleket müdafaası için asker doğuracak, hizmetkârlık yapacak Anadolu insanının bir temsilcisi olarak haddini bilmesi gerekirken haddi aştı! Birilerinin öfkesi bundan.. Kimi kıskançlık histerisi yaşıyor, kimi korkuyor, kimi kendine ait bir şeyin elinden alındığını düşünüyor.. Kimine göre, kötü örnek oluyor.
İstanbul Belediye Başkanı olduğu sıralarda TURİNG’in sosyal tesisleri ile ilgili bir kriz yaşanmıştı hatırlarsanız. Erdoğan, sosyal tesisleri belediyeye istemiş, halka açacağını söylemişti. Beyaz Türkler ayağa kalkmıştı. İstanbul sosyetesi, Anadolu’dan gelen insanlarla nasıl aynı mekanda bulunacaktı. Yeni yetmeler o günleri bilmez, o günlerden bu günlere nasıl gelindiğini de. 70’lerin başında iktidar ortağı olduğumuzda da o küçümser bakışları hatırlıyorum.. Sonra bize acıyan, bizi adam etmek için yardım etmek isteyenler oldu.. Bu gayretler hâlâ da devam ediyor. NLP kurslarında yaşam koçları, söz söyleme, iş başarma, giyim ve iletişim dersleri veriyorlar. Modern dünyanın seremonileri ve ritüellerini, fırsatlarını anlatıyorlar.. Bizi kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Dinleştirdikleri modern yaşam tarzının misyonerliğini yapıyorlar.
“Kasımpaşalı Tayyib”e sadece ötekiler kızmıyor. Birileri niye ben değil de o diye bakıyor ve onu kıskanıyor.. Kimi, niye beni, benim yakınlarını yanına almıyor, ganimet olarak gördüğü iktidardan kendine pay vermediğini düşünüyor. Kimi ihale istiyor, alamayınca düşman kesiliyor. Bunlardan bazıları eski dostlar olsa da öfkeleri ötekilerden daha az değil gibi sanki. Neyse ki sayıları ötekiler kadar çok değil.
“Kasımpaşalı Tayyib”in orada, bulunduğu yerde kendilerinin adamı olmasını istiyor kimileri. Kendi şeyh ya, kendi zengin ya, kendi güçlü ya, oraya kendi himmetleri ile yükseldi ya! Yoksa kimdi ki Kasımpaşalı Tayyib! “Hoca efendi” de Erdoğan’ın orada kendi piyonu olmasını istiyordu.. Öyle olsa Halife ilan ederlerdi, olmayınca Süfyan ilan ettiler. Erdoğan ABD’ye, İsrail’e itaat etseydi, Nobel Barış Ödülü de verirlerdi..
Biz biliriz bir yetim, bir öksüz ya da kardeşleri tarafından kuyuya atılan bir çocuk Mısır’a sultan olabiliyorsa, birileri ABD’ye, İsrail’e, Batı’ya kafa tutma densizliğini (!?) gösterebilir. Biz biliriz ki, Allah dilerse her şey olur. Hz. Ali Allah’ın arslanı, ilmin kapısı, Ehl-i Beyt’in kaynağı idi. Allah ona iktidar vermedi. Hz. Nuh, Hz. Lut, Hz. Salih’e de.. Mısırlı köle bir kadının, Hacer annemizin ayak izlerinden koşturur dilerse Allah, peygamberleri.. Al-i İbrahim’den Hz. Yakub’un çocukları kardeşlerini kuyuya atarken, Firavun’un sarayında bir Musa büyür.
Gerçek şu ki, “Kasımpaşalı Tayyib” bizimle, biz de onunla imtihan oluyoruz.. Birilerinin elinden gelseydi, şimdi onu buhar ederlerdi. Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte.. Hz. Ali’nin dediği gibi, “ecelim ömrümün kefilidir”. Ecelimiz gelmeden bizi kim öldürebilir ki, ölüm meleği kapımızı çalmışsa bizi O’nun elinden kim alabilir ki!
Hepimizin bir kader çizgisi var. Takdir Allah’ındır. Eceliniz ve rızkınız takdir edilmiştir. Doğduğunuz ana baba, zaman, toprak, derinizin rengi, cinsiyetiniz bellidir.. Her zaman, her yerde, herkes için cennete ve cehenneme açılan bir kapı vardır.. Kötü bir şeyhülislam cehenneme gider, ama şeyhülislamın dürüst kapıcısı üzerine düşeni yapıyorsa cennete gidecektir.. Siz, Allah’a doğru yürüyerek giderseniz O size koşarak gelecektir. Bildiklerinizle amel ederseniz O size bilmediklerinizi öğretecektir. O’nun yardım eli sizin ellerinizin üzerinde olduktan sonra sizi kim yenebilir ki.. Unutmamamız gereken bir hususa gelince, “Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez!”
“Kasımpaşalı Tayyib”e gelince, o içimizden biri. Birileri kıskançlığından çatlasa, öfkesi ağzından taşsa, aleyhine toplu ayinler düzenlese, her türlü tertibe başvursa, ins ve cinlerden yardım isteyip onların şeytanları ile birlik olup düğümlere üfleseler de bakarsınız onların hileleri geri dönüp kendilerini vurmuş. Mekerallahu!
Bu arada; bu halk o “Kasımpaşalı Tayyib”i kendine benzetiyor, onu Karacaoğlan’a, Köroğlu’na benzetiyor. Haberiniz olsun.. Bir de, hani derler ya, “dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”. 7-8 Hasan paşa mantığını biliyorsunuz. Bu halk onu, siz nefret ediyorsunuz diye seviyor. Onu o isimle aşağılamaya çalıştığınız için inadına o isimle seviyor.. Beştepe’deki Kasımpaşalıyı o duygularla seviyor..
Kendi hakkınızdaki hükmün iyiye doğru evrilmesini istiyorsanız, öncelikle değişmesi gereken başınızdakiler değil; sizlersiniz.. Yöneticileriniz; aynadaki görüntünüzdür. Asıl değişmesi gerek biziz; biz! Selam ve dua ile..