Yargıtay Üyesi ve Hukuk Genel Kurulu Başkan adayı Abdullah Yaman, Atatürk ve 10 Kasım hakkında skandal ifadeler kullandı.
Yaman sosyal medya adresinden, “Zorunlu ibadete hayır” ifadeleriyle uzun bir yazı paylaştı. Abdullah Yaman yazısında her 10 Kasım’da yapılan Atatürk’ü anma programlarındaki “ritüellerin zorunlu ibadete” dönüştüğünü savundu.
Yaman, “Sair türbe ve kabirlerde dua edenler, bilimsellik namına ti’ye alınırken, milli bayram ve anma törenlerinde bir nevi içtima alanına çevirdikleri Anıtkabir’deki cemaat mevcudiyeti istatistikleri üzerinden gurur devşirdiler”diye yazdı.
Söz konusu yazıyı CHP Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek paylaştı.
Erkek, Yargıtay Üyesi’ne çok sert tepki göstererek, “Paylaşım Yargıtay Üyesi ve Hukuk Genel Kurulu Başkan Adayı Abdullah Yaman’ın. Alaycı ve gerçekleri çarpıtır biçimde bu ülkede en büyük hukuk devrimini yapan Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü aşağılamaya çalışıyor. Atatürk yeni aklına gelen hükümet üyeleri, CB bakalım tepki gösterecek mi?” ifadelerini paylaştı.
Muharrem Erkek, “Yüksek Yargı, her türlü dogmayı reddeden, akıl ve bilimi rehber kabul eden Atatürk’e düşman bu kafalarla dolduruluyor; yazık bu ülkeye. Bu kişi Başkan olabilmek için Saray’a ‘ben varım mı’ diyor acaba…” diye yazdı.
İşte o yazının tamamı:
ZORUNLU İBADETE HAYIR
Öteden beri Kemalizm’in bir ideoloji olduğu söylenir ama esasında kendine özgü ritüel, ayin ve törenleri olan bir dindir, tespitinde bulunsak yanlış tanımlamış olmayız, herhalde… Hemde hiçbir dine nasip olmayan “resmi devlet dini” olma ayrıcalığını da bünyesinde barındırarak…
İyi de adamlar sabah akşam bilimsellik, aydınlanmacılık, pozitivizm üzerine nutuk irat ediyorlar, nasıl olur da din şeklinde tanımlayabilirsin, yolunda bir soru akla gelebilir…
Müsaadenizle özetleyelim:
Asırlardır ahlak, fazilet ve kısacası her türlü meşruiyeti din üzerinden içselleştiren bir topluma; hadi bakalım bundan böyle seküler-laik takılacaksınız demekle sonuç alamazsınız…
Hani “çivi çiviyi söker” diye bir tabir var ya kanaatimce en büyük sosyolojik gerçeğe işaret eder… Yıllardan beridir her şeyi din üzerinden okuyan bir toplumu dönüştürmek için eski alışkanlıklarını da hesaba katarak ikame bir takım ayin ve ritüelleri devreye sokmak suretiyle, amacınıza ulaşabilirsiniz…
“GURUR DEVŞİRDİLER”
Türkiye’deki Kemalist elit de dersini iyi çalışarak, sistemin bekasını Atatürk’ün ömrüyle sınırlandırmamak için kendince çok yerinde tedbirlerle yola koyulmuştur…
Öncelikle sair türbe ve tekkelerin kapısına kilit vurarak hepsinin toplam yüzölçümünden daha fazlasını Anıtkabir adı altında Atatürk’ün mezarına tahsis ederek, merkezi bir kutsal mekan ihtiyacına cevap verdiler…
Böylelikle, Türklerin atası olarak soyadlandırılan bir insan için; Orta Asya, Selçuklu ya da Osmanlı mimari tarzı yerine, Antik Yunan tapınaklarını andırır bir mezar yaparak, Kemalettin Kamu’nun “Kabe Arabın olsun, bize Çankaya yeter” temennisinde dile getirdiği ikame bir “umre/hac” mekanına dönüştürdüler…
Sair türbe ve kabirlerde dua edenler, bilimsellik namına ti’ye alınırken, milli bayram ve anma törenlerinde bir nevi içtima alanına çevirdikleri Anıtkabir’deki cemaat mevcudiyeti istatistikleri üzerinden gurur devşirdiler…
“Aydınlanmacı” ne kadar Kemalist kurum ve STK varsa, özel cübbe ve kisveleri içinde Anıtkabir ziyaretlerinde bulunarak mekanı bir nevi “ATA’ya şikayet” mercii haline getirdiler…
İslami cenahta çocukları dine ısındırmak için camilerde oyun parkı kurulması fikri galebe çalarken, Kemalist müminler ibadethanelerinin mehabetini/saygınlığını bozar endişesiyle bu masum talebe bile ayak direyerek kutsalına sahip çıkma noktasında diğer dindarlara nal toplattılar…
Bir yandan (haklı olarak) zorunlu din derslerine karşı çıkarlarken, diğer yandan resmi kurum ve kuruluşları temsil makamında olanlar yönünden anıtkabir törenlerini bir nevi zorunlu ibadet haline getirerek insanları Kemalizm dininin münafıklık (riyakarlık) safına itmenin hazzını yaşayarak, ardından ti’ye alıp makaraya sardılar…
Tüm resmi zevatın Ankara’ya gelerek bu ayine iştirak etmesinin imkansızlığından hareketle, taşradaki yerleşim birimlerine endüstriyel heykeller dikerek kamu görevlilerinin bulundukları yerdeki bu ayin mekanlarında yarı beline (rükuya) kadar eğilerek ibadet etmelerine “olanak” sağladılar…
“’OLMASAYDIN OLMAZDIK’ SÖYLEMİ”
Yetmedi, apartman kat malikleri toplantılarına varıncaya dek, bütün toplantı ve oturumlarda gündemden evvel “saygı duruşunu” bir nevi işin olmazsa olmazı yani besmelesi haline getirdiler…
İslam inancındaki “her şeyin peygamberin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı”tezini karşılarcasına, “olmasaydın olmazdık” söylemiyle işi takva boyutuna vardırdılar…
Henüz yaşamakta olan ve dolayısıyla, işitme ve görme duyusunu yitirmediği için; üzülen elem ve kedere garkolan bir cumhurbaşkanına hakaret edebilmeyi kişisel özgürlük adına savunurken, 80 yıl önce vefat etmiş 1. Cumhurbaşkanımız hakkında en ufak bir eleştirinin hapisle sonuçlanması yolunda fikri takipte bulunmayı ihmal etmediler…
Yarın 10 Kasım… Bilindik sahneleri tekraren yaşayacağız… Saat 09:05 te yollarda seyreden vatandaşların bir kısmı kontak kapatarak çaldıkları klaksonlarla anma ritüeline iştirak ederken; trafiğin kapanması nedeniyle hareketsiz kalmak zorunda kalan tüm araç sürücülerinin atalarına ne denli sadık olduklarına dair “özel” haberlere boğulacağız…
Atatürk’ün son nefesini verdiği yatağın başucundaki askerimiz, yüzüne zoomlanan kameraları hayal kırıklığına uğratmayarak, gözlerinde yuvarlanan yaşları yerçekimine emanet edecek…
Yalnızca bu mu? Sağ olsunlar bizim Kemalistler yeni bir din icat ederken hurafeleri de ithal etmeyi unutmamışlar…
Damal dağı gölgesinden oluşan Atatürk silueti ve kendiliğinden bir araya gelerek ATA’ya benzer bir görüntü veren bulut “mucizeleri” üzerinden iman tazeleyecekler…
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama yazı fazla uzamasın diye mevzuyu bir yerde bağlamak zorundayım…
Türkiye’de öteden beri dinde reform çağrısı yapan Kemalist’lerin kendi dinlerinde en ufak bir tadilat yapmaya niyetleri yok… Öyle ki, Yontma Kemalizm çağından, Cilalı Kemalizm sürecine evirileceklerine dair en ufak bir umut ışığı dahi görememekteyiz…
Ne var ki, kendileri muhalefette olsa dahi dinlerini iktidarda tutan bir koruma zırhına sahipler… Dogmatik olmakla itham ettikleri sair dinler bile kendi içinde ciddi tartışmalar yaşarken; anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez” zırhıyla kaplı olan bir dine mensup olmanın konforunu yaşamaya devam edecekler…
Biliyorum, bunları dillendirdiğim için çok öfkeleneceksiniz ama biz burada resim yada tablo çizmiyoruz… Yalnızca yüzünüze ayna tutup biyometrik fotoğraf çekiyoruz…
Rahatsızlık veren bir şey varsa bilin ki, anakronik portrenizdir…
Haber:Oda TV