Öztrak’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
Salgının yönetiminde ipin ucu kaçmış durumda. Açıklanan rakamlara artık kimse güvenmiyor. İstanbul’da pandemi toplantısı yapılıyor, millet seçtiği başkanımız toplantıya dağıtılmıyor. Ne olduğu belirsiz bir risk belirleme sistemiyle vatandaşlarımıza aşı karne ile dağıtılıyor.
Dolar 8 TL’yi aştı. Faiz artıyor, kur da başını alıp gidiyor. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Sosyal medyadan kendini alkışlayan sosyete damadın bundan haberi var mı? Küresel tahminlere 2021’de dünyanın en büyük 20 ekonomileri listesinden düşüyoruz.
Hukuk ve adalet yoksa kimsenin canının ve malının güvencesi yoktur. Yatırım yoktur. İş yoktur. Artık insanların konuşmasından da dertlerini anlatmasından da korkuyor. Ama millet korkmuyor. Canına tek etti susmuyor.
Erdoğan, ‘eve ekmek götüremiyoruz’ diyen vatandaşı ‘abartılı’ deyip susturdu. Keyif çayı verdi. Anlaşılan Türkiye artık ekmek bulamıyorlarsa keyif çayı içsinler dönemine girdi.
Devletin yerleşik kurumları, liyakatsizlik nedeniyle hızla yıpranıyor. Bu hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bütçe görüşmeleri başlıyor. Hükümetin, ‘TBMM’ye zamanında gönderme özenini göstermediği’ bütçe, Saray’ın, Saray müteahhitlerinin, faiz lobilerinin yüzünü güldüren, vatandaşa “yoklukta sabret” diyen, askıda ekmekten başka bir şey vadetmeyen bir bütçe… Önümüzdeki yıl faizcilere ödenecek paradaki artış, toplanacak vergilerdeki artışın iki katı olacak. Buna karşılık vatandaşa hizmet için yapılacak harcamalardaki artış, vergilerdeki artışın yarısı olacak… Milletin ödeyeceği vergilerle, faiz lobileri ihya edilecek. Ve gelecek yıl devlet asgari 246 milyar lira daha borçlanacak.
Bütçe son derece özensiz hazırlanmış, TBMM’ye getirdikleri Torba Yasa’da Konaklama Vergisi’ni bir yıl erteleyip 2022’ye bırakıyorlar. Ama 2021 bütçesinde, 1 milyar TL Konaklama Vergisi’nden gelir yazılmış. Bir karar verin, bu vergiyi 2021’de alacak mısınız, almayacak mısınız?
Dış politikanın profesyonel bir bürokrasi eliyle yönetilmesi gerekir. Bugün bizim Dışişleri Bakanlığımızın adı var kendi yok. Bugün dış politikamız AKP il kongrelerinde iç politika malzemesi yapılıyor. Bununla ekonomik buhranın üstünü örtmeye çalışıyor. En haklı olduğumuz davalarımızı bile anlatmakta güçlük yaşıyoruz. Askıda ekmek, bedava kek, Kızılay’a kan verene 5 litrelik ayçiçek yağı, milletin kafasına da çay torbaları atmak… Bunlar algıyı yönetmeye yetmeyince parti kongrelerinde bağırarak buhranın üstünü kapatmaya çalışıyorlar.
Ne yazık ki, Türkiye’miz dünyada yalnızlaştı. Çevremizde ne kadar ülke varsa bize karşı birleştirmeyi bu saray hükümeti başardı. Şimdi Suudi Arabistan, Türk ürünlerine boykot çağrısı yapıyor. Tarihi bağlarımız olan pek çok Kuzey Afrika ülkesi Suudi Arabistan’ın ardına takılıyor. Ama bu boykota karşı, Saray sözcüleri “Gülüp geçiyoruz” demekle yetiniyor. Bu, gülüp geçilecek bir iş değil. İhracatçı üreticiler, tesislerini yurtdışına kaydırmayı düşünüyor. Boykotu durdurmak için, hiç bir planları yok.
Ne yazık ki yaşadığımız devlet krizi, dış politikamıza da sirayet etti. Dış politika bir devlet politikasıdır. Bu nedenle profesyonel bir bürokrasi eliyle yürütülür. Ama bugün bizim Dış İşleri Bakanlığı’nın adı var, kendi yok. Büyükelçiliklerimiz mütekait AK Parti vekilleriyle doldu. Yolsuzluktan aklanmamış eski bakanlar şimdi büyükelçi yapıldı.
Bugün, dış politikamız, AK Parti İl Kongrelerinde, iç siyasete malzeme yapılıyor. Bu arada; Almanya’da cami, polis tarafından basılıyor, Fransa’da, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e hakaret eden karikatürlerin, düşünce özgürlüğü denilerek binalara asılmasına göz yumuluyor. Avrupa’nın popülist siyasetçileri İslam’a ayar vermekten bahsediyor. Türkiye düşmanlığı, seçime giden ülkelerde popülist siyasetçilerin en önemli ekmeği oluyor.
Bu sorumsuzlukları önleme makamındaki AKP Genel Başkanı da bunu fırsat biliyor. Bağırıp çağırarak bu saygısızlıkları, hadsizlikleri, kendisi bu sefer içerde siyasete malzeme yapıyor. Ekonomik buhranın üstünü örtmeye çalışıyor. Diplomasinin bir gücü de üslubundan gelir. Dış politika, il kongrelerinin malzemesi olunca, diplomatik üsluptan uzaklaşılıyor. Diplomasinin zorlayıcılığı kullanılamaz hale geliyor. En haklı olduğumuz davalarımızı bile anlatmakta, savunmakta güçlük yaşıyoruz. Halk aç, iş yok, millette para yok. Askıda ekmek, bedava kek, Kızılay’a kan verene 5 litrelik ayçiçek yağı vermek, milletin kafasına çay torbaları atmak da algıyı yönetmeye yetmeyince, parti kongrelerinde sağa sola bağırarak, gürültü çıkararak buhranın üstünü kapatmaya çalışıyorlar. Ama bu arada, dünyada haklılığımızı tüketiyorlarmış umurlarında değil.
En çok gürültüyü boş teneke çıkarır. Bunu da herkes bilir. İl kongrelerinde ‘Ambargo uygularsanız uygulayın’ diye rest çekmek, hörelenmek ne demek, Siz bir NATO müttefikine, ‘Bana ambargo uygulayamazsınız’ deme, Milletin hakkını savunma, ambargoyu önleme makamındasınız. Bu atarlı tavırla anlaşılan yine, ‘Bu can, bu tende kaldıkça rahibi vermem’ senaryosunu devreye sokuyorsunuz. Nasıl rahibi bir emirle verdiyseniz; S 400’leri de hangara atıp, ülkenin “en pahalı hurdası” haline getirmeye hazırlanıyorsunuz.
Ekonomide ve devlette sebep olduğunuz krizin üzerine, dış politika şalını örtemezsiniz. Çünkü orada da derin bir yalnızlık krizindesiniz. Ne yaptığınızı bu milletimiz artık çok iyi görüyor. Notunuzu veriyor. Artık önüme gelsin dediği sandıkta da sizi evinize gönderecek.
Adaletin terazisini kırarsanız ne devleti ne toplumu ayakta tutabilirsiniz. Ucube tek adam rejiminin vesayeti altındaki yargıçlar devletin adalet direğine darbe üstüne darbe indiriyor. Sarayın hakimleri, vekilin hakkını gasp ederken, TBMM’nin hukukuna saldırırken meclis başkanının buna sesi çıkmadı. AYM bu hukuk cinayetini görerek hak ihlalini durdurun diye karar verdi, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi bu karara uymadı, Anayasa’yı ihlal etti. Sıralı hukuk cinayetleri, bunun sarayın şatafatlı salonlarında senaryosu yazılan organize bir iş olduğunu gösteriyor. Millet iradesine darbe yapılıyor. Yeni Zekeriya Öz’ler Çağlayan Adliyesi’nin koridorlarında dolaşıyor. Bu mesele partiler üstüdür.
Din ve milliyetçilik aksı üzerinden dış politikayı götürmenin ülkeleri getirdiği nokta bu, Fransa’nın yaptığı iş bu. Fransa’nın son dönemde söyledikleri dünyadaki birçok ülke tarafından protesto ediliyor. Bu siyaset, dini ve milliyetçilik aksı üzerinden yapılan dış siyasetin bunun üzerinden şekillendirilmesi mümkün olmuyor, etkili olmuyor. Bu tür boykotların karşılıklı maliyetleri de milletlere, halka oldukça yüksek olabiliyor. Eğer karşı taraf böyle bir boykotu uyguluyorsa Türkiye’nin de buna cevap vermesi kaçınılmazdır.
Bu tartışmaların ciddiyetle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
Herkesin bildiğini artık AK Parti’nin kendi evlatları da söylemeye başladı. Bu ülkenin gençlerinin liyakate inanmadığını, yapılan son anketlerde görüyoruz. Şimdi artık bu gerçeği AK Parti yöneticileri de söylemeye başladı. Tuz koktu diyor, tuz çoktan koktu. Memlekette liyakat kalmadı hep sadakat hep torpil.
Baştan beri şunu ifade ediyorum. Partimizin üyelerinin kamuoyu önünde partimizi eleştirmelerini partimiz iktidara yürürken doğru bulmam. Bu eleştirilerin yapılacağı yerler tüzüğümüzde belirtilmiştir. Her hafta kapalı grup toplantıları yapıyoruz. Buralarda arkadaşlarımız gerçekten eleştirileri varsa dile getirirler.