Sözcü yazarı Emin Çölaşan, ülkede yaşanan derin ekonomik krizi ve bunun ülkeyi çöküşe götürdüğünü yazdı.
Çölaşan yazısında, “Bunların dönemine kadar Türkiye’de nice iktidarlar geldi geçti. Hiçbiri işbaşına geldiğinde bu ülkenin parası bol ve kaynakları yeterli değildi. Ancak hiçbir iktidar bu yağmaya yol vermedi” ifadelerini kullandı.
Çölaşan, “Şimdi o hırsız Katar ülkesine satılan Antalya Limanı son olmayacak. Yeni mallar buldukları takdirde ellerine ne geçerse satmaya devam edecekler” dedi.
Emin Çölaşan’ın Sözcü’deki yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, bu ülkede olup biteni izlediğimiz zaman, kaçınılmaz akıbet olan çöküşün yaklaştığını görüyoruz.
Bu gidişe bizim medyada, hele yandaş medyada hemen hiç değinilmiyor.
Bazı şeyler yaşıyoruz, medyada ya hiç yer almıyor, ya da iki satırlık haber başlıklarıyla geçiştiriliyor.
Birkaç örnek vereyim…
Cumhuriyet döneminin bütün kazanımlarının eşe dosta, yandaşlara ve yabancılara peşkeş çekildiğini hepimiz biliyoruz.
Son olarak Antalya Limanı’nın işletme hakkını da Katar’a sattılar.
Hediyesi 140 milyon dolar.
Tıkır tıkır çalışan ve iyi para kazanan bir limanın durup dururken satılmasının nedeni nedir? Bunu bilen veya açıklayan hiç kimse yok!
Nedenini hemen söyleyeyim…
Devletin bütçesi çöktü. Çöküş sürecini yaşıyoruz ve bu iktidara çok acele para lâzım.
Şimdi elde satılacak fazla mal kalmayınca, karşılarına neresi çıkarsa orası satılıyor.
Limanlar, bankalar, otoyollar, köprüler, enerji tesisleri, fabrikalar, akla gelen her yer, mümkün olur ve müşterisi çıkarsa satılık.
★★★
Bunların dönemine kadar Türkiye’de nice iktidarlar geldi geçti. Hiçbiri işbaşına geldiğinde bu ülkenin parası bol ve kaynakları yeterli değildi.
Ancak hiçbir iktidar bu yağmaya yol vermedi.
Şunu iyi biliniz…
Şimdi o hırsız Katar ülkesine satılan Antalya Limanı son olmayacak.
Yeni mallar buldukları takdirde ellerine ne geçerse satmaya devam edecekler.
★★★
Çöküş…
Birkaç gün önce kararname çıkardılar…
Arpa, buğday ve mısır ithalatı serbest bırakıldı.
Bunların ithalatında gümrük vergisi yıl sonuna kadar sıfırlandı.
Türkiye birkaç yıl öncesine kadar bir tarım ülkesiydi…
Hatta rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu durumu şöyle açıklardı:
“Dünyada tarım açısından bakıldığında bütün ürünleri kendine yeten ve ithalat yapmayan yedi ülkeden biriyiz.”
Gerçekten öyle idik.
★★★
Ne zaman ki bunlar iktidar oldu, bir süre sonra işler tersine dönmeye başladı…
Yanlış politikalar nedeniyle Türk tarımını ve onunla birlikte hayvancılığı da mahvetmeyi kendileri açısından bir görev bildiler!
Epey oldu, günün birinde Recep Bey’in karşısına çıkan bir çiftçinin nasıl yakındığını anımsayacaksınız:
“Anamız ağladı.”
Dünya liderimiz çok kızmıştı. Kameraların karşısında verdiği yanıt muhteşem oldu!
“Ananı da al git.”
Bunlar tarımda çöküşün ilk belirtileri idi.
İşte bu sorumsuz gidiş sonrasında, birkaç yıl öncesine kadar ihraç ettiğimiz arpamızı buğdayımızı dışarıdan satın alır duruma düştük.
Üstelik dini imanı para olan bir iktidar, gümrük vergisini bile sıfırlamak zorunda kaldı.
★★★
Bir ülkenin çöküşü öyle birdenbire, birkaç gün içinde olmaz…
Yavaş yavaş belirir.
O süreç işte şimdi karşımızda duruyor.
Dolar 8 lirayı, euro 9 lirayı aştı, 10 liraya koşuyor…
Bizimkiler ise bu gidişi unutturmak için yeni bir yol keşfettiler!
Bazı ülkelerle ve o ülkelerin başkanlarıyla kapışmak!..
Sert çıkmak.
Sağa sola posta koymak.
Tehditler ve hakaretler savurmak ve bu yeni yöntemle, ülkemizin girdiği çöküş sürecini ahaliye unutturmaya çalışmak!
★★★
Beyefendi çıktı ortaya ve Fransa Devlet Başkanı Macron için “Akıl hastasıdır, tedavi edilmesi gerekir” dedi.
Fransa bu hakaret sonrasında Ankara’daki büyükelçisini ülkesine çağırdı.
Beyefendi Türk Milletine çağrıda bulundu:
“Fransız mallarını boykot edin!”
Edelim etmesine de, sözünü ettiği o Fransız malları nedir, hangileridir?
Reno otomobiller mi, sanayi ürünleri mi, ilaç ve aşılar mı, peynir mi, giysiler mi?
★★★
Yıl 1908… Hasta adam Osmanlı’da padişah Abdülhamit…
Avusturya, Osmanlı toprağı olan Bosna Hersek’i bir gün ansızın elimizden aldığını açıkladı…
Ve korkak Abdülhamit bu kararın ardından baka kaldı çünkü yapacağı hiçbir şey yoktu! Bosna Hersek elimizden böyle gitti.
O sırada bizim Müslüman ahali fes giyerdi. Fes Müslümanlığın simgesi olmuştu!
Feslerin önemli bölümünü Avusturya’dan satın alırdık.
Bu konuda Abdülhamit’in de desteği ile büyük bir boykot kampanyası (!) başlatıldı. Artık Avusturya’dan fes satın almayacaktık!
Skandal boykot bir süre sonra tavsadı!
★★★
O hazin yıllarda hiç değilse fese karşı boykot uyguladığımızı biliyorduk.
Şimdi boykotu hangi Fransız mallarına karşı uygulayacağız!
Recep Bey bari onu da söylese, toplumu bilgilendirse!
Böyle ciddiyetten yoksun boykot çağrısı olur mu be kardeşim!
★★★
Bu gibi boykot çağrılarına inanmayınız.
Bunlar hikayedir. Türk Milletini uyutmak ve gündem değiştirmek için keşfedilen masallardır.
Aradan bir süre geçer, bir bakarız ki şimdi sağa sola posta koyan bizim beyefendi Macron’la bile bir araya gelmiş, dostluk gösterileri yapıyor.
O zaman sakın ola ki şaşırmayınız!