Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, Türkiye’deki tarikat gerçeğini yazdı.
Türkiye’nin dört bir yanında tarikatların üsleri, köyleri, çiftlikleri, ticarethaneleri, hastaneleri, okulları, üniversiteleri ve hatta gazeteleri, televizyon kanalları olduğunu söyleyen Çölaşan, “Gün geliyor birbirlerini suçluyor, gün geliyor barışıp dost oluyorlar. Hepsi milyarlarla oynayan ticaret adamları oldu” ifadelerini kullandı.
Çölaşan, “Bir de ekranlarda ve gazete sayfalarında her gün boy gösteren takkeli cübbeli tarikat şeyhlerini ve onların destekçilerini düşünün. Aslında ekranda görünen şeyh efendiler buzdağının suyun üzerindeki kısmı. O bölüm küçük! Esas mesele buzdağının altında yatıyor…
Onlar kendilerini açığa çıkarmıyor, çekildikleri sütre gerisinden çalışıyor. Paralar onlara sel suları gibi akıyor. Devleti aslında onlar yönetiyor. İktidar bile onların emrinde ve hizmetinde. Tarikat-cemaat-siyaset-ticaret dörtlüsü gerçek bir yenilmez armada! Hızla çalışıyor” dedi.
Emin Çölaşan’ın Sözcü’deki “Atatürk öyle demişti ama…” başlıklı yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, hasta adam Osmanlı son yıllarına kadar bir din devleti oldu ve batıp gitti. İmparatorluğu perde arkasından bile olsa yönetenlerin çoğu, özellikle eyaletlerde, illerde ve taşrada imamlar, tarikat şeyhleri ve onların müritleri idi.
Devlet din kurallarına göre yönetilirdi.
Her yerde tekkeler, zaviyeler, medreseler, şeyhler, tarikatlar ve onların müritleri vardı. Hemen hepsi halkın sırtından, din sömürüsüyle geçinirdi.
Özellikle medrese öğrencileri, oralarda yatıp kalkanlar askere alınmazdı!
Askerden kaçmak için en sağlam yöntem, kapağı ya medreselerden birine, ya da tarikatlara atmaktı.
Sonra ortaya Mustafa Kemal Atatürk çıktı, işgal altındaki vatanı kurtardı, yeni bir devlet kurdu…
★★★
Günlerden 30 Ağustos 1925… Atatürk Kastamonu’da halka hitap ediyor:
“Efendiler ve ey millet, biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet (uygarlık) tarikatıdır…”
★★★
Aradan sadece üç ay geçmişti…
30 Kasım günü Meclis’te kabul edilen bir devrim yasası ile tekke, zaviye ve medreselerin kapatılması kabul edildi, bazı unvanların kullanılması yasaklandı.
Yasaklananlar arasında şunlar vardı:
Tarikatlar, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık ve bunlara ilişkin olarak kullanılan her türlü unvanlar ve kullanılan özel elbiseler.
Cami dışında sarık, cübbe vesaire…
★★★
Aradan yıllar geçti, Atatürk Allah’ın rahmetine kavuştu…
Ancak gerek din ticareti ve gerekse din sömürüsü bir türlü bitmek bilmiyordu…
Zira en büyük kazanç bu ikisinde idi!
Piyasaya sahte şeyhler, düzmece tarikatlar ve müritler çıktı.
Ancak daha da önemlisi, din ticareti ve din sömürüsü yoluyla oy devşiren siyasetçiler çıktı.
Onlar bugün de aramızda, harıl harıl çalışıp kendi dünyalıklarını kurma peşinde.
★★★
Ticaniler gibi bazı tarikatların ömrü kısa sürdü.
Ancak çoğu halen yaşıyor.
Şeyhleri var, müritleri var.
Türkiye’nin dört bir yanında bunların üsleri, köyleri, çiftlikleri, ticarethaneleri, hastaneleri, okulları, üniversiteleri ve hatta gazeteleri, televizyon kanalları var.
★★★
Zamanla bizim medya da gelişti…
Televizyonlar kuruldu…
Dinci olmayan medya patronları bile din tüccarlarını ekrana çıkarmanın ve gazete sayfalarında yer vermenin “Kârlı bir iş olduğunu ve ilgi gördüğünü” keşfettiler…
Bunlar ekranlarda boy gösterip ahkâm kesmeye başladı.
Cübbeli Ahmet’ler, cübbesiz Mehmetler falan!
★★★
Gün geliyor birbirlerini suçluyor, gün geliyor barışıp dost oluyorlar!
Bazıları ise açığa çıkmak istemiyor, geniş kitleleri perde arkasından yönetmeyi tercih ediyor.
Günümüzde hepsi milyarlarla oynayan ticaret adamları oldu.
Zavallı fakir fukara müritler ise onları sütüyle besleyen ineğin verimli memeleri!
★★★
Bu konuda yıllar önce devrim yasaları çıkmış, bu yasalar anayasada bile tek tek yer almış, devrim yasalarının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaklanmış, kim takar!
Türk medyasının özellikle iktidara destek veren kesimi artık bu hocalara hizmet veriyor, hocalar da iktidara…
Bu süreç onları hem ünlü yapıyor, hem de kazançlarını artırıyor.
Cumhurbaşkanı bile resmi açıklamalarını cami çıkışlarında yapıyorsa, ahalinin karşısına geçip başında takkesiyle Arapça dualar okuyorsa, artık ötesini siz düşünün!
★★★
Türkiye’de olup biteni izledikçe hep aynı şeyi düşünüyor ve söylüyorum:
“Atatürk gerçekten büyük adammış. Türk toplumunu çok iyi tanımış ve atması gereken adımlarını ona göre atmış.”
Yukarıda değindiğim şu sözüne bir kez daha bakınız!
“En doğru ve en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.”
Bir de ekranlarda ve gazete sayfalarında her gün boy gösteren takkeli cübbeli tarikat şeyhlerini ve onların destekçilerini düşünün.
Aslında ekranda görünen şeyh efendiler buzdağının suyun üzerindeki kısmı. O bölüm küçük!
Esas mesele buzdağının altında yatıyor…
Onlar kendilerini açığa çıkarmıyor, çekildikleri sütre gerisinden çalışıyor.
Paralar onlara sel suları gibi akıyor.
Devleti aslında onlar yönetiyor.
İktidar bile onların emrinde ve hizmetinde.
Tarikat-cemaat-siyaset-ticaret dörtlüsü gerçek bir yenilmez armada!
Hızla çalışıyor.