Gülen Cemaati’ni diğer cemaat örgütlenmelerinden ayıran en önemli yönü, kentli, orta sınıf, okumuş, modern görünümlü, ılımlı, liberal bir görüntü vermesindeydi. İçte muhafazakâr ve totaliter bir hiyerarşi içinde işleyen, İslami bir düzeni hedefleyen cemaat, dışta tam tersi bir görüntü veriyordu. Bu görüntüyü de büyük ölçüde “beyaz yakalı” denilen alanlardaki ve kamudaki kadrolaşmayla sağlıyordu.
Cemaat bütün tarikatlardan daha güçlü bir ekonomik güce sahipti ve bu ekonomik güç cemaat üyelerinin bağlılığını güçlendirdiği gibi tabanını genişletmeye de imkân veriyordu. Ayşe Çavdar, Gülen’in 1994’te kurdurup onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın, cemaatin başat kurumsal aracı olarak işlev gördüğünü belirtiyor: “Vakıf 28 Şubat sonrası düzenlediği Abant toplantılarıyla siyasi hayatın önemli bir mecrası oldu. Toplantıların amacı Türkiye’deki siyasi elitleri çeşitli meselelerde asgari müşterekte buluşturmaktı. Aslına bakarsanız, AKP bu asgari müştereklerden mütevellit bir siyasi proje olarak şekillendi. Gülen Cemaati’nin bürokratik desteğine, Tayyip Erdoğan ve ekibinin siyasi popülaritesi eklenecekti. Liberal aydınlar bu ittifaka demokrasi referansıyla ürettikleri bir meşruiyet söylemiyle destek verdiler.” (Gülen Cemaati: Devlet Niyet, Sermaye Kısmet, 27 Mayıs 2015)
Çıkar ilişkisi
Eğitim, kültür ve medya alanındaki yatırımlar ve bunların uluslararası bir ağla bütünleştirilmesi, Gülen Cemaati’ne olan sempatiyi büyütüyor, gazeteci, yazar ve entelektüelleri kendi çevresinde toplamasına imkân sağlıyordu. Cemaatle ilişki kurmak, bu çevreler açısından gazetesinde yazabilmek, konferanslarına, toplantılarına katılabilmek, iktidarla yakın olabilmek anlamına geliyordu. Cemaatçi olmayan çeşitli çevrelerden aydınlar bu ağa dahil oluyor ve cemaatin toplum içindeki meşruiyetini artırırken kendileri de “baskı altındaki bir inanç örgütlenmesinin demokratik argümanlarına” teslim olarak maddi ve manevi kazançlar sağlıyordu.
GELİR KAYNAKLARI
Cemaat ekenomik alanda ayrı bir güç olmak için 2005 yılında TUSKON’u kurdu. TUSKON’un üye işadamı ve girişimci sayısı 2014 yılı itibarıyla 55 bin civarındaydı. Bu üyeler arasında Boydak Holding, Koza-İpek Holding gibi çok büyük işletmeler olduğu gibi, küçük esnaf denilebilecek işletmeler de vardı. Ankara Başsavcılığı’na göre “FETÖ, 2 bin 356 şirket ve 347 kişi firması üzerinden” ekonomik faaliyet yürütmekteydi. İddianamede örgütün gelir kaynakları şöyle sıralanıyordu:
1- Kamu kaynaklarından elde edilen gelirler (Borsa spekülasyonları, devlet ihaleleri, teşvik ve hibeler).
2- İşadamlarından sağlanan gelirler (Şantaj, tehdit, himmet vb.)
3- Gönüllülük esaslı gelirler (Himmet, kurban, zekât, burs).
4- Şirket, holding, banka, vakıf ve dernek faaliyetlerinin gelirleri.
5-Eğitim faaliyet gelirleri (Dershaneler, özel okullar, öğrenci yurtları).
6- Basın ve yayın organlarının reklam ve abonelik gelirleri.
7- STK’lerden sağlanan gelirler Cemaat sermayesi “ihracatta kolaylık ve öncelik sağlama, kamu destek ve teşviklerini yönlendirme, mali denetim faaliyetlerinden haberdar olma ve denetimleri yönlendirme, kamu ihalelerini bağlantılı şirketlere verme, kamusal bilişim altyapı ve kurum arşivini şirketlerin menfaatine kullanma” gibi yöntemleri kullanıyordu.
ABD’DEKİ LOBİ GÜCÜ
Gülen Cemaati’nin ABD ile ilişkileri eskiden beri önemli bir tartışma konusuydu. Cemaatin ABD destekli olduğu hatta Gülen’in CIA ajanı olduğu suçlamaları cemaat karşıtlarının temel argümanlarından biriydi.
Gülen’in ABD’de ikamet etmesi, yeşil kart alması ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ABD’nin Gülen’in iadesi konusundaki açıklamaları cemaatle bu ülke arasındaki ilişkiler konusunda önemli ipuçları verse de henüz bu ilişkinin içeriğine ilişkin kesin bilgilere sahip değiliz.
CIA’da bir dönem Türkiye İstasyon Şefi olarak da görev yapmış, eski Başkan Yardımcısı Graham Fuller’in, Gülen’in ABD’den ikamet izni alabilmesi için referans olması en dikkat çekici olaylardan birisidir. Fuller’in, Siyasal İslamın Geleceği isimli kitabında teşekkür ettiği arkadaşları arasında Fethullah Gülen’in de bulunması ve “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında da Gülen ve yapılanmasını övmesi de dikkate değerdir.
Cemaatin ABD seçim kampanyalarında cömert bağışlar yaptığı senatörleri “gezi” adı altında Türkiye’ye getirip gücünü ve Türkiye içerisindeki etkinliğini göstermesi de ABD’deki lobi gücünü göstermektedir. FBI’nın resmi sitesinde işbirliği içinde oldukları gruplar arasında Fethullah Gülen örgütü de sayılmaktadır. Cemaatin lider kadrosunda olduğu belirtilen Mustafa Özcan’ın Gülen ile yaptığı telefon görüşmesinde ABD’lilerin MİT’in cemaate ilişkin faaliyetleri konusunda uyarılarda bulunduğunu anlatması da istihbarat bağı açısından önemlidir: “Özbek dostumuzdan öğrendiğimize göre ABD’deki yetkililerle görüşmüşler ve Dr. Sinan Bey’in şirketindeki şahıslar (MİT ajanları) ABD’dekilerin dikkatini çekecek şekilde bazı elemanlar göndermişler, sizin oraya girip çıkan (Pensilvanya’daki karargâh) Türklere dikkat edelim.”
Ankara Başsavcılığı’nın iddianamesinde Gülen’in, başlangıçta Moon Tarikatına bağlı bir örgütlenme olarak Türkiye’de faaliyet gösterdiği iddia ediliyor. İddianamede Gülen’in, AB, ABD ve İsrail adına ve istihbarat örgütlerine çalıştığı, CIA ajanı olduğu, onlara istihbarat sağladığı iddiasını doğrulayan birçok delil olduğu, CIA ajanlarının öğretmen gibi değişik ülkelerdeki Gülen okulları üzerinden devletlere sızdığı ileri sürülmesine rağmen subjektif değerlendirmeler dışında somut bir delil de ortaya koyamıyor.
‘YEŞİL KUŞAK’ FIRSAT OLDU
Çatı iddianamesinde cemaatin büyük bir güç haline gelmesi şöyle anlatıldı:
“ABD, Sovyetler Birliği’ne karşı 1970’li yıllarda ‘Yeşil Kuşak Projesi’ çerçevesinde siyasal İslami çevrelerle ittifak stratejisi geliştirmiş ve Türkiye’de de özellikle darbe hükümetleri tarafından bu strateji uygulamaya sokulmuştur. Öncelikle devlet içerisinde kadrolaşmaya önem veren cemaat için bu politika büyük bir fırsat olmuştur. Devlet, harekete çeşitli özel taviz ve imtiyazlar vermiş, hareketin güçlenmesi için bütün imkânlarını kullandırmıştır. Toplumun her kesimi de dini bir cemaat sanarak örgütlenmeye imkân sağlamıştır. Yine örgütün ekonomik kaynak toplamasına, dilediği kadar öğrenci veya kamu personelini devşirmesine ve devlet kurumlarında örgütlenmesine destek olmuştur. İslami denilerek bankacılık yapmasına, kanunlara aykırı da olsa yardım toplanmasına, toplanan yardımların şahsi servet haline getirilmesine, yapının sınav sorularını çalmasına, devletin can damarlarında kadrolaşmasına hiç kimse ses çıkaramamıştır. Bu taviz ve imtiyazlar Gülen hareketi mensuplarını seçilmiş, üst, egosu yüksek, özel konuma getirmiştir.”
Gülen, darbelerden etkilenmemek için her askeri müdahale öncesi ve sonrasında ordu lehine açıklamalar yaptı. Bu sayede cemaat askeri müdahalelerden hep güçlenerek çıktı
Gülen örgütlenmesine ilişkin Isparta’da yürütülen soruşturmada Gülen’i ziyaret edenlerin tuttukları notlar iddianameye girdi. Üzerlerinde tarih olmasa da bu notlar, Gülen’in zihin dünyasına ilişkin önemli ipuçları veriyor:
* “Ecevit’e üç defa, dört defa gittim, beraber olduk, çok saygılı davrandı. Hizmetimize fırtınalı bir dönemde sahip çıktı. MGK’de bizi savundu. Dosyaları masaya vurup oturumu terk etti. Mahkûmiyet kararı verildi. Onu derhal kaldırttı. Okullarımızı en azgın ağalara karşı müdafaa etti. Bunlar unutulacak gibi değil. Bülent Bey çok asil davrandı. Ecevit ne namaz kılmış ne de oruç tutmuş. İlk Danimarka’da okulumuzu görmüş. Sonra da Rusya’da görmüş. Bu görmeleri ile hizmete sahip çıkmış.”
* “Dünyada satın alınmayacak adam yoktur. Sadece fiyatları farklıdır. Birini az fiyata birini çok fiyata alırsın.”
* “Amerikalılarla kavga ederek yeryüzünde hizmet edemeyiz. Günümüzde Suriye ve Irak idarecilerinin zihniyeti Saddam zihniyetidir. Bizim ağaların gelecekle alakalı hiçbir fikri yoktur. Eğer Türkiye demokratik olarak hareket ederse geleceğin süper güçlerinden olacaktır.”
* “Dünya Yahudilerin idaresine doğru gidiyor. Eğer dünyada hizmet edeceksek bunlarla kavga ederek olmaz. Bizim hükümetin mensupları da bunlarla kavga ediyor. Dünyada bunlar olup biteni bilmiyorlar. “
* “Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’e belli isimleri gönderdim. Ama gönderdiğim isimlerin kendilerini dinlemelerini, bizden tamamen kopmalarını istiyorlar. Esasen bizleri kendilerine alternatif görüyorlar. Bazen yardımcı oluyorlar. Bazen de engel oluyorlar.”
Alevi generalleri Demirel’e bildirdik
* “Alevi, şeceresi bozuk generalleri Süleyman Demirel’e listeler halinde verdik. Maalesef hocam sen karışma, orduya müdahale etme diyor. Bize hakaretamiz ifadelerle mukabelede bulunuyor. Biz her zaman Demirel’e güvendik, hep aldandık. Esasen Demirel, Yaşar Büyükanıt ve benzerlerinin ecdadı, hepsi de Yahudidir.”
* “Bir gün gelecek bu Ergenekoncuların sesleri kesilecek. Dünyada hiç kimse size zarar veremez, veremeyecek.”
* “Çilingiroğlu (Kılıçdaroğlu’nu kastediyor olabilir) tamamen çevresi Tuncelili Aleviler tarafından tutulmuş ve CHP devrimci bir partidir. İnşallah devrilip gideceksiniz. Bunların içine MHP ve KCK’yi de koyarak beddua ettim. CHP ve MHP’nin içi bundan sonra iyice karışacak.”
* “HSYK tam bir eşkıya, hepsi de ateist insanlardı. Alevi dedelerin giderlerini bunlar temin ediyordu. Hepsi Kızılbaş, ülkenin başında Kızılbaş olarak duruyorlardı. Rahmeti ilahi yüzümüze baktı ve gittiler.“
* “İlahiyatçılardan, siyasetçilerden bir de askerlerden evliya olmaz. Ama askerlerden bizim arkadaşlarımız olanlar var, çile çekenler var.”
* “Davutoğlu, Cumhurbaşkanı konuşuyorlar. Ameli yönden muvaffak değiller. Türkiye’deki iktidarın alternatifi olmamalıdır. CHP başa gelmemelidir. Eğer gelecekse Numan Kurtulmuş gibi birisi gelmelidir. CHP’nin gelmesi tehlikeli olur.”
* “Mehmet Ali Yalçındağ buraya geldi, çok saygılı davrandı. Kayınpederini ikna edebilirse ihtimal ki medyadan ayrılmak istiyor, zor çıkar.”
* “Hiçbirinden şikâyetçi olmayacağım. Hikmet Çetinkaya’dan bile. 4-5 senedir aleyhime yazıyor. İlhan Selçuk’a selam gönderdim. Gazetesinde aleyhime yazı çıkmadığı gün yoktu. Ekrem Bey’e de tembih ettim. Aleyhinde olmayın dedim.”
* “Emin Çölaşan, Hulusi Ayvalı, İlhan Selçuk kâfirdirler. Fatih Altaylı da münafık birisi. Hanefi Avcı’ya bu belgeleri kim verdi. Bizden ayrılan gayri memnunlar”
* “MHP başörtüsü ile alakalı en ufak şey demiyor. Münafıkça bir yaklaşım içindeler. Meral Akşener gibi güzel insanların sessizliğine hayret ediyorum.”
* “Muhsin Yazıcıoğlu hormonsuz bir Anadolu çocuğu idi, bunların (MHP) ileri gelenlerinin ne olduğu belli değildir, partiyi dinsizleştirmek istiyorlar.”
* “Hüseyin Çelik gelmişti. Ona dedim maalesef devletin eskiden geçmişte yapmış olduğu tahribatın birden yok edilmesi mümkün değil. Şu anda devletin önceden yapmış olduğu hataların bedelini ödüyoruz.”
‘İpekçi’yi öldürenin elini öperim’Çatı iddianamesinde de Gülen’e atfedilen şu sözlere yer verildi: “Bugüne kadar Müslümanlar, Osmanlı kafası ile hareket ederek çoğunluğun verdiği rahatlıkla davranarak adliye, Milli Eğitim ve ordu müesseselerini azınlık durumunda olan ve bu psikoloji içinde hareket eden Alevilere kaptırdılar. Türkiye’nin içinde bulunduğu kargaşalık ve bunalımın asıl kaynağı da bundan doğmuştur. Müslümanların anılan 3 kurumu ele geçirmesi için mücadele etmesi gerekir.”( 07.09.1978) “Abdi İpekçi’nin öldürülmesi yerinde bir harekettir, İpekçi, beynelmilel Siyonistlerden olup İslam ve Türklük adına büyük cinayetler işlemiş bir kimsedir. Öldürenin elini öperim.” (Şubat 1979) |
Haber:Kemal Göktaş-Cumhuriyet