Hürriyet’ten ayrılarak Sözcü kadrosuna katılan gazeteci İsmail Saymaz, gazetede kaleme aldığı ilk yazısında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın 5 Ocak 2011’de gözaltında ‘kaybedilen’ yakınlarını arayan Cumartesi Anneleri ile Başbakanlık ofisinde gerçekleştirdiği görüşmede Berfo Ana’ya veriği sözü hatırlattı.
8 Ekim 1980’den bu yana oğlu Cemil Kırbayır’ın cenazesini rayan ve açılan dava sonuçlanmadan hayatını kaybeden Berfo Ana’nın diğer oğlu Mikail Kırbayır ile konuşmasını köşesine taşııyan Saymaz, Kırbayır’ın geçen ay TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile görüştüğünü fade ederek “12 Eylül zihniyeti devam ediyor. “Meclisin raporuna sahip çıkmalarını istedim. Katiller korunup kollanıyor” sözlerini aktardı.
“Hani Berfo Ana’nın oğlunu bulacaktınız?” diye soran İsmail Saymaz, süreci özetlediği yazısında şunları kaydetti:
Erdoğan’ın talimatı ile TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde Cemil Kırbayır’ın akıbetinin araştırılması için alt komisyon kuruldu. Halen TBMM’nin internet sitesinde yer alan raporda, Kırbayır’ın Göle’deki Dede Korkut Eğitim Enstitüsü’nde işkencede öldürülüp cesedinin yok edildiği saptandı.
Üstelik, işkencecilerin Kırbayır’ın yanı sıra Oruç Korkmaz, Turan Sağlam ve Mahmut Kaya adlı sol görüşlü gençleri de öldürdükleri belirlendi.
Bu sayede 2011’de Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’nda Kırbayır’ın kaybedilmesine ilişkin 2011/899 numaralı soruşturma başlatıldı.
Öte yandan, 12 Eylül’ün lideri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’a sembolik bir dava açıldı. İki cuntacının “hastane yatağından” bağlandığı duruşmaya Berfo Ana, İstanbul’dan kilometrelerce yolu ambulansla katederek katıldı.
Ne var ki ömrü oğlunun kemiklerini bulmaya yetmedi.
Berfo Ana, 2013 yılında ölünce “Şikayetçi kalmadı” denilerek soruşturma kapatılmak istendi. Ve ortaya çıktı ki, meğer Kırbayır’a ilişkin 1986’da soruşturma açılmış, zamanaşımı nedeniyle 2002 yılında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişti. Üstelik bu soruşturmadan Kırbayır Ailesi’nin haberi bile olmamıştı.
Aile derhal itiraz etti.
Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Mart 2014’te verdiği kararda, 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliğiyle 12 Eylül’de işlenen suçlar hakkında soruştırma yapmanın mümkün hale geldiğini belirtti ve 2002’deki kararı kaldırdı.
Ancak Kars Cumhuriyet Başsavcılığı, o günden sonra da dava açmayarak, komisyon raporunda isimleri tek tek açıklanan suçluların adeta ecelinin gelmesini bekledi.
Hatta ağabey Mikail Kırbayır’a “Cesedi getirin, davayı açalım” bile denildi.
Başsavcılık, 11 Kasım 2019’da Adalet Bakanlığı’na başvurdu.
Yanlış anlamayın, dava açmak için değil. Dosyanın zaman aşımından ötürü kapatılması amacıyla “kanun yararına bozma emri” verilmesi için!
Adalet Bakan Yardımcısı Şaban Yılmaz, kanun yararına bozma için 25 Şubat 2020’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Yazıda, Kırbayır’ın öldürüldüğü tarihteki Türk Ceza Kanunu’na göre zaman aşımı süresinin 20 yıl olduğu belirtilerek, “Zaman aşımının çok önceden dolduğu” belirtildi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre yaşam hakkı ihlalleri ve işkence suçlarında zam anaşımının uygulanamayacağı anlatıldı. Ancak iç hukuk ile uluslararası hukukun uyuşmaması halinde uluslararası hukukun esas alınacağına ilişkin düzenlemenin 2004’te kabul edildiği belirtildi. Bu tarihten öncesindeki olaylarda AİHS’e öncelik tanınamayacağı, iç hukukun failin lehine olduğu savunuldu.
Dosya halen Yargıtay 8. Ceza Dairesinin önünde bekliyor. Daire, yalnızca 12 Eylül’deki insanlık suçlarına ilişkin yargılama yapılıp yapılmayacağını, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olup olmadığını değil, devletin dokuz yıl önce Berfo Ana’ya verdiği sözü tutup tutmayacağını da karara bağlayacak.
İlk kez bugün gün yüzüne çıkan karar üzerine ağabey Mikail Kırbayır ile konuştum. Kırbayır, “12 Eylül zihniyeti devam ediyor” diye vurguluyor. Geçen ay TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile görüştüğünü kaydeden Kırbayır, “Meclisin raporuna sahip çıkmalarını istedim. Katiller korunup kollanıyor” diyor.
12 Eylül’ün kırkıncı yıl dönümünde bugün Berfo Ana’yı, oğlu Cemil’i ve tüm cunta kurbanlarını saygıyla anıyorum.