CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Recep Tayyip Erdoğan sonrası AKP’nin genel başkan projesi olduğunu iddia ederek “BU 9-10 yıllık bir FETÖ projesidir” dedi.
Oda TV‘nin haberine göre, CHP’li Özel, İçişleri Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü Meclis Genel Kurulu’nda kürsüye Matruşka bebekleriyle çıktı. Özgür Özel, Süleyman Soylu’nun “FETÖ” ile ilişkisi olduğu iddialarında bulundu.
Özel’in konuşmasının ilgili bölümü şu şekilde:
“Şimdi iddia ediyorum, iddiamız şudur: Süleyman Soylu, Sayın Recep Tayyip Erdoğan sonrası Adalet ve Kalkınma Partisi için genel başkan projesidir ama bu, bugünün projesi değildir; bu, kendisinin projesi de değildir; bu, yaklaşık dokuz on yıllık bir FETÖ projesidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Eğer dinlemeye sabrederseniz bu konudaki kanıtlarımı, argümanlarımı ifade edeceğim. Şimdi, Sayın Bakan, 2008 yılında, Demokrat Parti’ye 2008’in Ocak’ında Genel Başkan olur. 2009’un Mayısına kadar Genel Başkan’dır ve başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisine etkin bir muhalefet değil, eleştiri değil, ağır eleştiri değil, hakaret değil, düpedüz küfür düzeyinde ifadeler kullanmaktadır. İfadeleri burada tekrar edip bu konuşmanın insicamını bozmak niyetinde değilim. Biraz önce teker teker sayıldı, fazlasının olup eksiğinin olmadığını hepiniz biliyorsunuz.
Peki, daha sonra ne olur? Genel Başkanlık görevini yaparken, bir ifadeyle, “FETÖ’nün Süleyman Soylu’yu yanına verdiği adam” denen, cemaat terminolojisiyle kendisinden sorumlu bir “abi” vardır, abinin adı Vedat Demir. Vedat Demir, FETÖ tarafından Süleyman Soylu’nun yanına verilmiş, kendisi tarafından Demokrat Parti’de Genel İdare Kurulu üyesi yapılmış ve o FETÖ’cü kişi, Süleyman Soylu, size en ağır hakaretleri yaparken yanı başındadır ve destekçisidir. Yani siz 17-25 Aralığa, “Cemaatin gerçek yüzünü gördüğümüz gün” diyorsunuz ya, kendi açınızdan da bunu savunuyorsunuz ve inanıyorsunuz ya, ben size şunu söylüyorum: Haklısınız, 17-25’te cemaatle çelişki su üstüne çıkmıştır ama adamların niyeti, 2008-2009’da sizin alternatifiniz olarak belki bir parti geliştirmeye çalışırken, sonra taktik değişecek, Süleyman Soylu en ağır hakaretlerini yaparken FETÖ’cülerin desteğini almaktadır. “Hadi canım sen de, nereden söylüyorsun bunu?” 2009’un Mayıs’ında, Hüsamettin Cindoruk, “Bana makosenlerimi giydirmesinler, ben Demokrat Parti’yi bir cemaatin partisi hâline getirmem” der, kendisiyle karşılıklı rekabete girer.
Çetin bir rekabette iki taraf birbirini iki sağlam tezle suçlamaktadır. Süleyman Soylu’nun Sayın Hüsamettin Cindoruk’a suçlaması şudur, der ki: “Partiyi, Balyozcuların, Ergenekoncuların, darbecilerin partisi yapacak, buna izin vermem” bitiştirdiğini, bir cemaatin yapısı hâline getirdiğini, buna izin vermemek için aday olduğunu söyler. Sayın Soylu kongrede bu ağır eleştirileri, izin verilerek yapılan eleştirileri “Çok ayıp” diyerek geçiştirir, kongreyi kaybeder, bir ay sonra koşarak soluğu Abant toplantısında alır. Abant toplantısındaki konuşması manidardır ve aynen şu şekilde söylemektedir…
“Küçük partilerin siyasette zorlukları var, bu zorlukların en başında finansman gelir. Yanınızda, işi bilen, finansman yaratacak kişileri partilere dâhil etmezseniz bu konuda partiler çok zorlanır” der. Yer Abant, konu siyasetin finansmanı, “İşi bilen adamları partiden çıkarırsanız çok zorlanılır…” Ya, kendi, işi bilenlerden…
Devam ediyorum: Abant toplantısından ayrılır ve ardından, Sayın Süleyman Soylu, Demokrat Parti’nin bir önceki genel başkanı ancak üyesi sıfatıyla siyasete devam etmektedir. Peki, o sert Süleyman Soylu, yaklaşmakta olan 12 Eylül 2010 referandumuna doğru ne yapmaya karar vermiştir? Yine, yanında Vedat Demir olduğu hâlde, Süleyman Soylu, demokrasi buluşmalarının baş aktörüdür ve iki ay içinde 50 tane şehir gezer. Demokrasi buluşmalarında sonuna kadar “evet”i savunur büyük bir başarıyla, büyük bir üstünlükle ve acayip bir finansmanla.
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi altmış gün içinde 50 tane şehir geçecek bir şey planlasa Parti Saymanımız Haluk Hoca’nın geçireceği kalp spazmı bir yana, zor organizasyondur, büyük organizasyondur.
Ama bunu Demokrat Parti finanse etmemiştir. Kim finanse etmiştir? Belki Süleyman Soylu finanse etmiştir, cebinden. Buna inanmak isteriz ama kendisi, Demokrat Partiden, o tarihte kurumsal parti görüşü “hayır” oyu vermek olduğu hâlde “evet”e çalıştığı için ihraç edilir. İhracından sonra partinin saymanı bütün il başkanlıklarına kendisini suçlayan bir yazı yollar, “On dört ayda 12 milyon TL para harcadı” der ve bunun üzerine Süleyman Soylu’yla mahkemelik olurlar. Mahkemede, mahkeme saymanın lehine sonuçlanacaktır, itiraz da Danıştay tarafından reddedilecektir. Mahkemeye sunulan belgeler çok konuşulur; iç çamaşırı, minibarın parası, kişisel birçok harcama.
Ama iç çamaşırına, minibardan içilen suya, içeceklere kadar parasını partiden veren birisinin bir kampanyayı partisiz şekilde, iki ayda 50 ile gidecek, salonları tutacak, sesli araçları düzenleyecek parayı nereden bulduğu konusunda yine cevap yanı başındaki Vedat Demir’dir.
Devam ediyoruz: 12 Eylül 2010’da balkondan teşekkürler yapılırken bağımsız içgüdücülere, demokrasi buluşmasının yiğit evlatlarına, Pensilvanya’ya, oraya buraya süreç artık Süleyman Soylu’nun, bir başka parti de başkan olmayan Süleyman Soylu’nun Adalet ve Kalkınma Partisine getirilip monte edilme sürecidir. Bu sırada “Kim götürdü?”, “Kim yaptı?”, “Kim etti?”; ayrı tartışmalar ama üyelik günü Vedat Demir’in açıklaması: “Doçent Doktor Demir: ‘Ak Parti’ye güç katacaktır'” demiş ve bu Vedat Demir demokrasi buluşmalarıyla ilgili ve Demokrat Partinin Ergenekoncu istilasına girdiğiyle ilgili Mahmut Övür’e önemli şeyler söylemiş.
Bu Vedat Demir’le birlikte Sayın Süleyman Soylu’nun, Adalet ve Kalkınma Partisine katıldığı günden aylar önce, şubat ayında Pensilvanya’ya gittiği ve Fetullah Gülen’le konuştuğu iddia edilmektedir. Çıkıp eğer kendisi Fetullah Gülen’le, yanında Vedat Demir olduğu hâlde, görüştüğünü kabul ederse başka bir şeydir, siyaseten tartışılır, reddedilirse tarih vereceğim birazdan söz alarak ve o tarihte kendisinin nerede olduğunu ispatlamasını isteyeceğim ama bu süreçlerin… (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu süreçlerin sonunda şöyle bir şey diyebilirsiniz:
“Ya, Vedat Demir, FETÖ’cü olabilir, Süleyman Bey’e yanaşır, Süleyman Bey’le birlikte siyaset yapar, AKP’ye yanaşır, AKP’ye gelir, yardımcı doçentken doçent, profesör olur Süleyman Bey AKP’de siyaset yaparken ama 17-25’ten sonra Vedat demir aklını başına almıştır belki.” Yok. Vedat Demir, 15 Temmuz gecesi, daha sonradan güvenlik güçlerince ele geçirilen -sayın bakanın da vücut diliyle tasdik ettiği- whatsApp ya da byLock yazışmalarında “Hocam, bu darbe başarılı oldu, oldu; olmazsa eğer hepimiz perişan olduk, tek adam diktatörlüğü.” diye mesaj atmıştır 15 Temmuz akşamı. Bu, ispata muhtaç bir konu. (CHP sıralarından alkışlar) Hayır, sayın bakanın elindeki bu bilgi, Sayın Vedat Demir’in… Bakanın değil, o dönemin İçişleri Bakanının elindeki bu bilgi Sayın Vedat Demir’i tutuklatmış, 8 Ağustos günü bu whatsApp yazışmaları terör örgütüyle irtibat, iltisak ve sürekli haberleşmeden dolayı önce ihraç edilmiş, 8 Ağustos günü de tutuklanarak cezaevine konmuştur. Peki, o Vedat Demir daha sonra ne olmuştur? Daha sonra, sayın bakan birkaç ay sonra İçişleri Bakanı olmuş -mahkeme dosyasına ne girmiş ne çıkmış onu çok merak ediyoruz ama- Vedat Demir tahliye edilmiştir. (CHP sıralarından “Yuh” sesleri, alkışlar(!))
Sabah gazetesinin kupürü: “FETÖ davasında skandal tahliye”. Bu, sizin yakından takip ettiğiniz, bildiğiniz gazetenin vurgusu. Ayrıca, şunu da söylemek isterim: Buna tepkiyi gösteren -şuradan bularak göstermek isterim, tam söylediklerini söylemek için- sadece Berat Albayrak’ın gazetesi olan Sabah “Skandal tahliye” dememiş…
Örneğin Cem Küçük, “Bunlar net FETÖ’cü, nasıl tahliye edersiniz?” diye yazarken, darbe girişimini darbe girişiminden önce bilen Fuat Uğur “Bunları koruyan bir el var, bunları koruyan el, kimdir?” sorusunu köşesinden sormuştur.
Şimdi, biz şunu soruyoruz: Bir matruşkadan bahsettiniz Sayın Bakan. Bu cemaat uzun vadeli bakar, bu matruşkanın içi açıldıkça bir tane çıkar…
İçi açıldıkça bir tane daha, bir daha, bir daha, bu biter…
Buyurun, bu güzel bu tanımlamayı yapıyorsunuz da bu matruşkalardan, acaba içinden çıkacak son isim, son resim siz olmayasınız sakın. (CHP sıralarından alkışlar)
Adalet ve Kalkınma Partililere sesleniyorum, şunu söylüyorum: FETÖ bir hastalıktır, biz erken teşhis ettik. “Bünyeyi sarıyorum, damarlardan ilerliyorum, kaplıyorum” diyordu. Doğru, orada bir yerden sonra anladınız, mücadeleye 15 Temmuzdan sonra başladınız…
Eczacı kimliğimle söylüyorum, virütik hastalıklar geriler, geriler, geriler ama bir virüs yaşam ortamını kaybettiğinde kristalize olur; günler, aylar, yıllar, on yıllar durur, yeni bir besi ortamı bulduğunda yeniden büyüyebilir. Şimdi karşımızda kriptonun kriptosu, en kripto, polikripto derken acaba bir virüs olarak bünyede bir Fetullah Gülen’in Recep Tayyip Erdoğan sonrası AKP Genel Başkanı projesi o günü kristalize hâlde bekliyor mudur? Bu soruyu kendinize sorun. (CHP sıralarından alkışlar)”