Türkiye’de sanatın gelişmesini engelleyen faktörlere göz atalım. Türkiye’de her şey kendi zıttı biçiminde görülüyor.
Aslında kaderci müzik olarak görüp lanetlenen ”Arabesk” aslında bilinçli ve sistematik olarak halkımıza empoze edilir. Medya yada müzik piyasasını oluşturan ticari unsurlar sanat alanında ne tüketileceğine karar vermekle kalmaz. Kendilerini rahatsız etmeyecek ,sorgulamayacak sanat ve sanatçı türünün ortaya çıkmasını sağlarlar.
Egemenlerin sol versiyonları da kendinden olmayan sanatçı kimliğine de aynı uzaklıktadır. Eleştirel bakan bu sanatçı türünün üretimine aynı yafta yapıştırılır. Arabesk ve köksüz çalışmalar olarak adlandırılır.
Türkiye’de tiyatro sanatında yeni ve deneysel oyunların estetik anlayışı farklılaşmış olduğunda hemen bir kaç sözde sanat adamınca dışlanma nedeni de budur…
Aslında halkın sanat eğitiminin bilim adına zorunlu süreçlere tabi tutulduğu toplumlarda ekonomik ve sosyal yükseliş görülmesinden doğal bir şey yoktur.
Toplumun beslendiği asıl kaynağın tarihsel ve kültürel süreç olduğu gerçeğinde sosyalleşmenin temel unsuru sanattır. Tiyatro sanatı ise diğer sanat dallarına oranla daha fazla estetik (güzel bilim) kurguları içerdiği için özellikle anadil ve dil eğitiminin en önemli kurgusunu içermekle kalmaz görsel hafıza gelişimini ayakta tutar.
Görsel hafıza ve dil anlayışı zayıf toplumlar okuma ve araştırma kültüründen uzak kaldıkları için olsa gerek ortak payda ve ortak yaşama kültürü geliştiremezler.
Yani kentleşme -orta sınıf -apartmanda ortak yaşam ve doğa ile birlikte insanlığın yükselişi konularında yüksek medeniyet oluşturamamış ve bu konuların özü olan demokrasi inancımız kaybolmuş ise bunun altında ısrarla sanata ve sanatçıya kem gözle bakan gerici,toplum birlikteliği yerine ayrışımı savunan politikalar ve bunların ardılını oluşturan dini siyasete alet etmiş siyaset simsarları çıkmaktadır.
Devlet ve hükümet olgusunu bir arada işleyişini sağlayan ülkemizde tüm hükümetlerin ve siyaset adamlarının ulaştığı sonuç kendi ortak dili,ortak türküleri,şarkıları,marşları olmayan bölük pörçük Türkiye halkı oluşturmuş olmaktadır. edebiyat gibi dilin ana çıkış kaynağında da böyledir. Yazarlarımızın bir kısmının adı dahi duyulduğunda ”vatan haini” diye burun kıvıran kitle kendi anlayışına sahip bir başka yazar için heyecan duyarak zaten ayrışmanın ana sebebi olmuştur. Sanat eğitimini ilköğretim ve okul sıralarından çıkarıp görsel kültürü yok ederek öğrenme biçimlerini törpülemek eğitimde ve eğitimi algılamakta geri kalmış genç kuşaklar ortaya çıkarmaktadır…
Öğrendiği hiç bir kavramı akılda tutamayan bir gençliğin kalifiye iş üretmeyeceği gerçeğiyle kalıcı olmayan bilgilerin bilimsel olarak iş gücüne dönüşmeyeceği ortadadır. Kalıcı üretim yapamayan toplum teknolojisini üretemeyerek dış ülkelerin her zaman sömürgesi olmaya mahkum kalacaktır…