Şam’ın doğusundaki Guta bölgesine 21 Ağustos 2013 tarihinde yapılan kimyasal saldırının Fransa tarafından organize edildiğini iddia eden Caferi, “Kimyasal silah işi baştan beri Suriye yönetimine baskı için yapılan düzmeceydi. Halep’teki Han el Asal’a yapılan ilk kimyasal saldırıdan sonra BM Genel Sekreteri’ne gittim ve ‘Gerçekten de kimyasal saldırı mıydı?’ ve ‘Saldırıyı kim yaptı?’ sorularına yanıt bulunması için Suriye hükümetine yardım edilmesini istedim. Genel Sekreter, BM Güvenlik Konseyi üyeleriyle konuşması gerektiğini söyledi. Üyelerle görüştü, 3 saat sonra bana döndü ve hükümetimize yardım edeceğini, Han el Asal saldırısının araştırılması için uzman grup göndereceğini söyledi. Ancak saldırının arkasında duran tarafın belirlenmesinde yardımcı olamayacağını da ekledi. Dikkat edin, bunu BM Güvenlik Konseyi üyeleriyle konuştuktan sonra söyledi. Bu andan itibaren BM Güvenlik Konseyi üyelerinin saldırının arkasında duran tarafın ortaya çıkmamasına ilgi duyduğunu anladık” dedi.
Guta’daki kimyasal saldırı dosyasının henüz kapatılmadığını kaydeden Büyükelçi, “Han el Asal’a uzman grubun gönderilmesiyle ilgili müzakerelerin 4 ay 11 gün sürmesi manidar. Ama Ake Sellström’ün (Suriye’de kimyasal silah incelemesi yapan BM heyetinin başkanı) Şam’a geldiği ve Halep’e geçmeye hazırlandığı gün, Şam’ın Doğu Guta bölgesine ikinci saldırı gerçekleşti. Bu saldırının ardından da Suriye yönetimine karşı siyasi kampanya başladı. Guta saldırısının amacı, dikkatleri Han el Asal’dan çekmek ve Sellström’ün ziyaretini engellemek, ayrıca tüm dikkatleri Şam üzerinde yoğunlaştırmaktı. Bu plan başarılı oldu, zira Dr. Sellström Han el Asal’ı ziyaret edemedi” diye konuştu.
‘FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANININ DOĞU GUTA TRAJEDİSİNDE PARMAĞI OLDUĞU KANITLANDI’
Tüm dikkatin Guta’daki olaya yoğunlaştırıldığını belirten Caferi, “BM Güvenlik Konseyi’nde de söylediğim gibi, Fransız kaynaklara ve ünlü Fransız gazeteciler Georges Malbrunot ve Christian Chesnot’in ‘Şam’a giden yollar’ adlı kitabına göre eski Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un Doğu Guta trajedisinde parmağı olduğu belgelerle kanıtlandı” ifadelerini kullandı.
BM Güvenlik Konseyi ile çeşitli komisyon ve misyonlara yüzlerce mektup yazdıklarını anlatan Suriyeli diplomat, “Bu misyonlar, Han el Asal ve Doğu Guta olaylarından sonra kurulmuştu. Mektuplarımızda şeffaf bilgi vardı. Ama BM Güvenlik Konseyi üyeleri bu bilgileri geri çevirdi veya asılsız olmakla suçladı. Medyada yayınlanmasına izin vermedi ve açıklamalarında bu bilgilere değinmediler. Bunun nedeni, kimyasal saldırının arkasında duran tarafın bu ülkeler tarafından destek görmesi” dedi.
‘GAZİANTEP’TE SARİN GAZI DENEDİLER’
Caferi “Libya’dan İstanbul’a iki litre sarinle gelerek, Gaziantep’te bu maddeyi bir Türk üssünde tavşanlar üzerinde deneyen teröristler var. Sonra bunun videosunu hesaplarında yayınladılar, altına da ‘bugün bunu tavşanlar üzerinde denedik, yarın Suriye ordusu üzerinde deneyeceğiz’ diye yazdılar. Bunun kanıta ihtiyacı var mı? Bu olay Mars’ta mı uyduruldu? Bu bilgiyi sunduk. Silahın insani yardım bahanesiyle Türkiye sınırından Suriye’ye geçirilmesi nasıl haklı gösterilebilir ki? Bu işin üstü Türkiye’de açılmıştı, ardından Erdoğan 18 gümrük çalışanını hapse attı, 4 hakimi işten çıkardı. Çünkü onlar bu ‘insani yardım’ TIR’larının silah taşıdığını ortaya çıkardı” yorumunda bulundu.
Mektuplarında ayrıca teröristlerin kimyasal silahı nasıl ürettiğini ve ordu ile masum insanlara karşı kullandığını da anlattıklarını belirten Caferi, “Elimizde kanıtlar ve çok sayıda net istihbarat bilgisi var. Rus müttefiklerimiz çok sayıda bilgi verdi. Kanıt eksikliği yok, siyasi irade eksikliği var. Türk rejiminin de tıpkı Suudi ve Katar rejiminde olduğu gibi siyasi iradesi yok. Maalesef birçok diğer örgütün de bu işte parmağı var. Fransız rejimi de istisna değil” dedi.
Türkiye’nin Cerablus operasyonunu da değerlendiren Beşar Caferi, “Bugün Türk sınırında yaşananlar aslında eski hikaye. Uluslararası koalisyon olmasaydı Türkiye müdahale etmezdi. Türkiye, 2 yıldır Suriye’nin egemenliğini ihlal ediyor. Bugün de ABD, Suriye’nin egemenliğinin ihlalini destekledi. Zira Washington, egemenliğimizi askeri anlamda ihlal eden ilk ülkeydi. Türk rejimi ise teröristlerin sınırı geçmesine yardım ederek egemenliğimiz ihlal ediyordu” diye konuştu.
‘IŞİD’İN TEMELİ TÜRKİYE’
Türk halkının tüm bunları iyi bildiğini ve defalarca protesto ettiğini hatırlatan Büyükelçi, “Bugün terörizm Türkiye’nin içinde ve Türkiye’yi vurmaya başladı. Türkiye’nin içinde IŞİD’i yenmediği sürece Suriye’nin içinde IŞİD’e karşı mücadele etmek mümkün değil. IŞİD’in temeli Türkiye’den kaynaklanıyor. Türkiye, Cerablus’ta IŞİD’le savaştığını nasıl söyleyebilir ki? Kendisi IŞİD’in kurulmasına izin verdi, IŞİD’in gelişmesine yardım etti, silahla donatılan binlerce Toyota ve diğer marka araba verdi onlara. Ukrayna, Hırvatistan, Bulgaristan ve diğer ülkelerden silah almaları için Körfez’in parasını almalarına yardımcı oldu. Türkiye’nin açıklamaları çok şaşırtıcı. Öncelikle komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurma politikasına, Türkiye ile taraf olduğumuz Adana Anlaşması’na ve BM’deki diğer anlaşmalara ters. İkincisi, Suriye yönetimi ne Türkiye’den ne de koalisyonun diğer ülkelerinden iç işlerine müdahale etmesini istedi. Yardım etmek mi istiyorsunuz? Eylemlerinizi Suriye ordusuyla koordine edin! Teröristler hakkında bilgiyi paylaşın. Dürüst bir uluslararası koalisyonu kurun!” ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE’NİN POLİTİKASINDA HİÇBİR DEĞİŞİKLİK YOK’
Türkiye’nin politikasında hiçbir değişikliğin olmadığını kaydeden Suriyeli diplomat, “ABD, Türkiye’yi, PKK’yı, IŞİD’i, Nusra’yı kullanıyor. Bu bilinen bir şey. BM’deki en sıradan diplomat bile Suriye ve Irak’ta neler yaşandığını anlıyor. Terörle mücadele sadece eylemlerini Suriye yönetimiyle koordine edecek dürüst uluslararası koalisyonun kurulmasıyla mümkün. Ama kafasına esen herkesin, Suriye’ye uçak göndererek terörle mücadele etmesi ve ‘Bunu destekliyorum, bunu desteklemem’ demesi, üstelik Suriye yönetiminin iznini almaması yanlış. 21. yüzyılda yaşıyoruz, ormanda değil. İnsanlar, uluslararası kanunun olduğunu unutmaya başladı” diye konuştu.