İlhami Işık Milli Görüş’e yakınlığıyla bilinen TV5’te yayınlanan “Düşünme Vakti” programında Suat Toktaş’ın sorularını yanıtladı.
Yeni bir çözüm süreci mümkün mü sorusuna, Işık; “Temmuz ayında çözüm sürecinin yol haritası açıklanacak, 1 Eylül’de de barış bildirisi hayata geçirilecek” yanıtını verdi.
Sözlerini “Çok demokrat olanlar bu konuda engel de olabilir. Katalanlara İspanyollar ne yaptı. Ya da Irak Kürdistanı’nda bir niyet nelere yol açtı ama aynı şekilde Irak işgali mimarı Tony Blair İran probleminde rol oynayabiliyor. Yani bu meseleler farklı. Demokrasinin azlığı yada çokluğuna baktığınız zaman İspanyollar referandumda garip bir tavır takınıyor, dünyanın uluslararası ceza mahkemesinde yargılamak istediği Sudan lideri El Beşir, ülkesinin ayrılması konusunda referanduma gidiyor. İspanya hangi tavrı sergiliyor? Bir diktatör hangi tavrı sergiliyor? Kadim meseleler böyle tavırlarla olmaz” sürdüren Işık, Devlet Bahçeli ve MHP’nin çözüm süreci önünde engel olduğu görüşlerine de karşı çıktı.
‘DEVLET BAHÇELİ’YLE ÇÖZÜM OLMAZ DİYE BİR ŞEY YOK’
“İşte Devlet Bahçeli şöyledir o zaman çözüm olmaz. Hayır, öyle bir şey yok. Yani kategorik olarak MHP buna karşı çıkacak ya da AK Parti bunu sonuna kadar götürecek öyle bir dünya yok. Benim beklentim, Temmuz ayında bir yol haritasının açıklanması, 1 Eylül’de de bir barış bildirisinin hayata geçmesi. Takvim bu diyen Işık; moderatör Suat Toktaş’ın “bu bir beklenti mi, duyum mu” sorusuna ise “Duyum tabiki. Yani böyle bir durum vardı. Böyle bir şey olacaktı ama 18’inde kötü oldu. Bu takvimi 18’i etkileyebilir ama bir insanın bile yaşamasını sağlıyorsan bu bin tane iktidardan daha kıymetlidir. Bu kaza atlatılırsa böyle bir süreci yakında yaşayacağız.” şeklinde yanıt verdi.
İLHAMİ IŞIK KİMDİR?
İlk defa çok taraflı, emperyalizme “oriyante” bir koalisyonun medya operasyonu olarak basın tarihimizde yerini almış Taraf gazetesinde Balıkçı kod adıyla boy gösterdi. İmralı’da yapılan görüşmelerde arabulucu rolüyle yer aldığı iddia ediliyordu. 2011 yılında yine Taraf’ta Neşe Düzel’in yaptığı bir söyleşiyle gerçek kimliği kesinleşti. Söyleşiden kısa bir bölüm şöyle:
Adınız ne?
İlhami Işık
Ne iş yapıyorsunuz?
Geçen seneye kadar tekstil işiyle uğraşıyordum.
Nerelisiniz?
Batman
Öcalan’la devlet arasındaki görüşmelerde arabuluculuk yaptınız mı?
Evet… 1996, 1997, 1998 yıllarında ve bir de 2010’da… Ben son 17 yılın, dolaylı ve direkt görüşmelerin tanığıyım.
Öcalan’la nasıl tanıştınız?
Ben hiç bir zaman PKK’li olmadım. İGD’nin Doğu ve Güneydoğu sorumlusuydum. Liselileri örgütlüyordum. Öcalan da 1980 öncesi örgütlenmek için Güneydoğu’ya geldi. O zaman farklı örgütler, yapılar birbirleriyle görüşürlerdi. Beni de örgütlemek istediler. Öyle bir tanışma oldu.
İmralı’dayken hiç görüştünüz mü?
İmralı’dan önce başlayan ve İmralı’da da sürdürülen görüşmelerin tanığıyım ben. Devletin, Öcalan’la görüşmeleri İmralı’ya gelmeden önce başladı. Benim, “dolaylı görüşmeler” dediğim de bunlardır zaten. Bunlar, Öcalan’la Suriye’deyken yapılan görüşmelerdir. Ben, 2010 temmuzunda tekrar devreye girdim.
Öcalan’ın İmralı’da görüştüğü heyettekileri tanıyor musunuz?
Evet…
Ne tür bir arabuluculuk yapıyorsunuz?
Siyasetteki gelişmelerle ve olabileceklerle ilgili stratejik tesbitler konusunda arabuluculuk yaptım ben. Yani Öcalan’la devlet arasında ortak bir akıl bulma arabuluculuğu daha çok benimkisi. 1996- 1999 döneminde yıllarca Öcalan’la devlet arasında bilgi notları taşındı. 2010’de tekrar arabuluculuk yaptık ve bu arabuluculuk temmuzdan aralık ayına kadar sürdü. Ve devlet artık Öcalan’la direkt görüşmeye başladı. Dolayısıyla arabuluculuğa da gerek kalmadı.
Daha önce devlet Öcalan’la doğrudan görüşmüyor muydu?
Görüşüyordu ama aralıktan önceki görüşmelerin boyutu bugünkü kadar sistemli, yoğun ve sonuç alıcı değildi. Mesela geçen Ramazan’da çok ciddi bir ateşkes ilan edildi. Geçen yıl bir referandum süreci yaşandı, sonra seçimler yapıldı. Hatırlayın, bu süreçlere hep çatışmasız girildi. Arabuluculuğun ve karşılıklı görüşmelerin yarattığı sonuçlardır hep bunlar.
Devlet, sizden Öcalan’a ne söylemenizi istiyor ya da istedi?
Devlet, “Ben değişiyorum. Kürtlerin hak ve taleplerine bakış konusunda ben kendimi değişime tabi tuttum. Gerek Ortadoğu’daki rolüm, gerek Avrupa Birliği ile ilişkilerim açısından da ben değişiyorum. Benim tercihim değişimdir. Ama sadece benim değişmem yetmiyor. Karşı tarafın da değişmesi lazım. Karşı taraf değişmezse, benim değişimim aksar. Bu değişim, acılarla dolu olur” dedi ve Öcalan’ın bunu görmesini istedi. Devlet, Öcalan’a, “Sen de değiş” dedi. Esas, can alıcı mesaj buydu. Diğerleri ayrıntıdır.
Peki, Öcalan sizden devlete ne söylemenizi istiyor ya da istedi?
O da devletin demokratikleşmesini, Kürt meselesinde inkâr ve asimilasyonu bitirmesini, operasyonların durmasını talep etti. Öcalan’la devlet arasındaki o dolaylı görüşmeler sırasında pek çok şey oldu. Öcalan 1998’de ateşkes ilan etti. 1999’da silahlı güçlerini sınır dışına çekti… Toplumda antipati yaratıyor diye PKK’nin adını değiştirdi, KADEK yaptı. Silahı hak arama aracı olmaktan çıkaracağını açıkladı. Hem kendini, hem örgütünü değiştirmek için Öcalan her şeyi yaptı. Çünkü bütün bu yapılanlar, değişmek ve dönüşmek isteyen bir iradenin sonuçlarıdır. Ama 2004’ten sonra başka bir kulvara kaydı iş…
Kaynak:SOL