Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Ak Saray’da 40. Muhtarlar toplantısında konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında PKK’nın Suriye kolu YPG ve PYD’yi eleştirirken dikkat çeken ifadeler kullandı. Erdoğan, “Kürdüm demek en tabi hakkındır, ama Kürtçülük yapmak hakkın değildir. Türküm demek en tabi hakkındır ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar bölücülüktür.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın konuşmasındaki o bölüm şöyle:
“PYD ve YPG maalesef oradaki samimi Kürtleri istismar eden terör örgütleridir. PKK’nın bunlar birer yan kuruluşudur. Ben Kürdün ama ne olur YPG’ye bir şey demeyin, PYD’ye bir şey demeyin. Kürt kardeşlerim kusura bakmayın. Eğer bu teröristleri savunuyorsanız burada yollarımız ayrılır. Samimi olacağız. Benim için Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza ayrımı yok. Biz yaratılanı yaradandan ötürü sevdik bunu böyle bilesiniz. Kürdüm demek en tabi hakkındır, ama Kürtçülük yapmak hakkın değildir. Türküm demek en tabi hakkındır ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar bölücülüktür.”
ERDOĞAN KONUŞMASINDA NE SÖYLEDİ
İşte Erdoğan’ın sözlerinden satır başları:
Muhtarlar toplantımızın 40’ını çıkartarak bir dönüm noktasını geride bırakmış oluyoruz. Cumhurbaşkanlığı külliyesinin önemli bölümlerinden biri olacak sergi ve toplantı salonu bittiğinde aynı anda 2 bin kişilik gruplar halinde bu buluşmaları gerçekleştireceğiz. Hedefimiz 2019 Kasım ayına kadar tüm muhtarlarımızla bir araya gelmiş olmaktır. Buna ulaşamasak bile görevimize devam edecek olursak 2019 Kasım’ı sonrasında da toplantılarımızı sürdüreceğiz.
Yarının sizler için anlamlı bir gün olduğunu biliyorum. Esasen bu buluşmayı yarın yapacaktık. Ancak yarın Nijerya ,cumhurbaşkanı misafirim olacağı için bir gün önceye almak durumunda kaldık. 19 Ekim muhtarlar gününüzü şimdiden tebrik ediyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı görevimizden haksız bir şekilde alınıp, cezaevine yollandığımda arkamızda “muhtar bile olamaz” manşetleri atmalarının sebebi budur. Onların derdi muhtarlarla, belediye başkanlarıyla, cumhurbaşkanıyla değil doğrudan doğruya milletin değerleriyledir, kültürleriyledir. Rahmetli Aşık Veysel’i kılık kıyafetinden dolayı Ankara’ya sokmayan zihniyet, sizin muhtar benim de cumhurbaşkanlığı yapmama tahammül edemiyorlar.
15 Temmuz’da cumhuriyet tarihimizde ilk defa Meclis binası, cumhurbaşkanlığı külliyesi, emniyet teşkilatımızın birimleri bombalı saldırıya uğradı. Elinde bayrağı, dilinde tekbiri, tunç yürekli kahramanlara, karşılarına dikilen milletimizin üzerine ateş kusmakta tereddüt etmediler. Ama milletimiz bu ihanete karşı öyle bir beraberlik ortaya koydu ki, inanın bana tarihte eşi benzeri olmamış bir cevabı bunlar gördüler. 15 Temmuz’da hainler emellerine ulaşamadılar. Ama biz tıpkı Çanakkale’de istiklal harbinde olduğu gibi birliğimizi beraberliğimizi bir kez daha perçinledik.
“YURTDIŞINA KAÇMIŞ OLANLARI DA ASLA KENDİ HALLERİNE BIRAKMAYACAĞIZ”
Sergiledikleri tüm caniliğe, alçaklığa rağmen başarısız olan bu hainler şimdi adalet önünde hesap veriyor. Yavaş yavaş neticelenmeye başlayan davalarda suçlu bulunan herkes ihanetinin derecesine göre cezasını alıyor. Yurtdışına kaçmış olanları da asla kendi hallerine bırakmayacak, hak ettikleri cezaya çarptırılana kadar peşinde olacağız. Bu ihaneti yapanların hiçbiri de ömürleri boyunca rahat yüzü göremeyecek. Ülkemizi ele geçirmek, milletimizi esir etmek için böyle bir alçaklığa kalkışanları, o şarlatan da onun ipini elinde tutanlar da kurtulamayacak. Allah başka kimseyi şaşırtıp da böyle bir bataklığa saplatmasın.
“BU AYNI ZAMANDA BİR DERTLEŞMEDİR”
Türkiye sadece FETÖ’ye değil, PKK’sından DEAŞ’ına kadar envai çeşit terör örgütüyle mücadele ediyor. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye bir terör kuşatmasıyla karşı karşıyadır. Şu anda ben burada muhtar kardeşlerimle hasbihalde bulunuyorum. Bu aynı zamanda bir dertleşmedir. Çünkü sizler iradeyi ortaya koyduğunuz zaman bu ülkeye kimsenin kolay kolay ihanet etmesi mümkün değildir.
Bu makamların hepsi gelip geçicidir. Şahsımın bulunduğu makam da öyle sizinkiler de öyle. Gün gelecek bu görevleri bırakacağız. Gün gelecek dünya bizi biz dünyayı bırakacağız. Gideceğimiz yer belli, bir mezar. Er kişi niyetine deyip bizi oraya defnedecekler, ayrılıp gidecekler. Ne cumhurbaşkanı niyetine, ne başbakan, ne bakan, ne muhtar demeyecekler, “er kişi niyetine…” Eğer geride hoş bir seda bırakmışsak millet “Allah cumhurbaşkanımızdan razı olsun” iyi şeyler yaptı diyecek…
“BİZ NE TESLİM OLDUK, NE DE DAĞILDIK. DİMDİK AYAKTA DURDUK”
Onun için de biz bütün bu kuşatmanın, aktörleri olan terör örgütlerini iyi bileceğiz. Ama biz biliyoruz ki onların arkasında farklı emelleri olan farklı güçler var. Millet olarak iki asırdır bu tehditlere aşina olduğumuz için soğukkanlılığımızı asla kaybetmiyor, duygularımızı aklımızın önüne geçirmiyoruz. Biz ne teslim olduk, ne de dağıldık. Dimdik ayakta durduk.
ŞEHİTLERİMİZ VATANIMIZIN TAPU SENETLERİDİR
Her zaman söylediğim gibi şehitlerimizin vatanımızın tapu senetleridir. Ama bazıları şehadet nedir bilmiyorsa, şehitlik nedir bilmiyorsa, bunlara ne diyelim? Bunu anlamayanlar, bu işi bilmeyenler var. Peygamberliğe en yakın makamın şehitlik makamı olmadığını bilmeyen cahiller var. Ama öğrenecekler. Ne zaman? Doğru çizgiye geldikleri zaman. Bu ülkeye göz diken herkes önce bu senedin bedelini ödemeyi göze almak zorundadır. Türk milleti öyle köken mezhep kışkırtmasıyla birbirine düşecek, kendi eliyle kendi ülkesini ateşe atacak bir millet değildir. Bölgemizdeki diğer ülkelerde oynadıkları oyunu defalarca bizde de tedavüle sokmaya çalıştılar. Kimi zaman ufak tefek hasarlar aldığımız oldu.
YENİ VE DAHA BÜYÜK BİR SENARYOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ
Bir süredir yeni ve daha büyük bir senaryoyla karşı karşıyayız. Gaye aynıdır, ülkemizi bölmek, bin yıllık kadim yurdumuzu darmadağın etmektir. Türkiye’nin en büyük gücü balkanlardan Afrika’ya kadar uzanan ortak tarih geçmişi, kültür birlikteliğiyle bağlı olduğu yüz milyonlarca kardeşe sahip olmasıdır.
Geçen hafta Ukrayna, oradan Sırbistan, oradan Sancak seyahatlerimi izleyenleriniz olmuştur. Sancak’ta Novi Pazar’da oradaki kardeşlerimizin sevgi gösterilerini izlemişsinizdir. Yolların sağı solu 7’den 70’e, kadın-erkek nasıl bir heyecanı yaşadıklarını gördünüz. İşte bak şu anda 2 bin kilometre karelik Fırat Kalkanı harekatının yapıldığı bölgede orada yaşayan insanlar Türkiye’den oraya giren askerimizi nasıl karşılıyor görüyorsunuz. Aynı şekilde İdlib’e askerimizin girişinde nasıl karşıladıklarını herhalde izlediniz. Ne diyorlar? “Fatih’in torunları hoşgeldiniz” Bunlar durup dururken olmuyor, mazlumlar mağdurlar bizi geliyor. İşte bak Somali’de bir terör eylemi oldu, 300 civarında insan orada öldürüldü ve yüzlerce insan yaralı. Kim koştu oraya? Gene Türkiye. Yahu nerede dünyadaki ülkeler? Hadi ya sizin uçaklarınız yok mu? Cerrahlarınız, doktorlarınız yok mu? Niye göndermiyorsunuz? Şu anda bizim cerrahlarımız orada, Recep Tayyip Erdoğan hastanesinde operasyonlara giriyorlar.
Bugün de Türkiye kendisiyle birlikte kardeşlerinin, tüm insanlığın izzetini, geleceğini koruma mücadelesi veriyor. Bize ne diyorlar? Suriye’de, Irak’ta, Balkanlar’da, Kuzey Afrika’da ne işiniz var diye soruyorlar. Tarih bilmez gafillere cevabımız şudur, Ankara’nın doğusundaki batısındaki coğrafyalar kalbimizin bir yanı, kuzeyinde ve güneydekiler de kalbimizin diğer yarısıdır. Öyleyse biz de oralarda, oralardaki kardeşlerimizden vazgeçemeyiz.
Yıllarca Abdurrahman Kızılay’ın sesi ve edasıyla dinlediğimiz az önce dinlenen Kerkük türküsünde ne diyor? “Altın hızma mülayim, seni haktan dileyim. Yaz günü Temmuz’da, sen terle ben sileyim.” Şimdi biz bu güzel türkünün yakıldığı Kerkük’e nasıl sırtımızı dönebiliriz? Ecdadımız, Gazi Mustafa Kemal Misak-ı Milli ile en batıdan en doğuya Kerkük’e kadar burada bu hattı çizmediler mi? Kerkük Türkmenleri oralarda değil miydi? Aynı şekilde Musul’da değil miydiler? Vardılar. Bak ne diyor? “Yar dayansın, men düştüm aşk oduna, tutuşsun yar da yansın” İşte böylesine içli bir Kerkük divanını dinleyip de “aman bu işlere karışmayalım” demek bize yakışır mı?
Kurtuluş savaşımızın ardından yeni devletimizi kurduğumuzda nüfusumuzun önemli bir bölümü muhacirlerden oluşuyordu. Cumhuriyet döneminde de farklı davranmadık. Kimi zaman balkanlardan, Kafkaslardan gelen milyonlarca kardeşimizi bağrımıza bastık. Ekmeğimizi bölüştük, vatanımızı vatanları olarak görmelerini sağladık. Körfez savaşında, Kuzey Irak’taki kardeşlerimize hiç düşünmeden hemen sınırlarımızı açtık ve Kürt kardeşlerimizi misafir ettik. Suriye’de işler karıştığında sınırlarımızı açtık ve gelen milyonlarca kardeşlerimizi misafir etmeye devam ediyoruz. Türkiye için bunların hiç birisi zül değildir, yük değildir. Biz tam tersine memnuniyet duyuyoruz. Ancak zor günlerinde yanlarında olduğumuz kardeşlerimizin, hassasiyet göstermelerini beklemenin de hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Bizim ne Irak’taki ne Suriye’deki Kürt kardeşlerimizle husumetimiz yoktur. Irak ve Suriye’deki Araplara, Türkmenlere nasıl bakıyorsak Kürtlere de aynı şekilde bakıyoruz. Bizim derdimiz sadece ve sadece terör örgütüyledir. PKK ile mücadele ederken, bu teröristlerin kimliğine diline meşrebine bakmıyoruz. DEAŞ ile mücadele ederken de bakmıyoruz. FETO ile mücadelede de tek ölçümüz terör örgütü mensubu olup olmadığıdır.
“SEN HANGİ HAKLA KERKÜK BENİMDİR DİYORSUN”
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile yıllarca birlikte yaşadık. Bugün huzur ve refah içinde yaşıyorlarsa, bunda en büyük pay sahibi bilmeseler de Türkiye’dir. Mali yönden sıkıştılar, memurlarımızın maaşını ödeyemiyoruz dediler, kredi istediler. Biz kendilerine ciddi manada kredi verdik. Kimse vermedi, ama biz verdik. Öyleyse dün kuzey ırak yönetimine yardımcı olan Türkiye, bugün niye sınır kapılarını, hava sahasını kapatıyor? Bu sorunun cevabını en başta Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin vermesi gerekiyor. adeta bir histeri haliyle ve buram buram fırsatçılık kokan aceleyle hareket edenler hesap verecektir. Kalkıyor ne yapıyor? “Kerkük benimdi” diyor. Sen hangi hakla Kerkük benimdir diyorsun? Kerkük’te senin tarihin var mı ya? Ne işin var senin Kerkük’te? Biliyorsun ki orada kimlerin hakkı var. Ve bu insanları orada maalesef zulümle terbiye etmeye kalktılar. Irak’ta bu sebeple dökülen her kanın sorumlusu bölgesel yönetimdir. PKK gibi sicili kabarık eli kanlı bir başka örgüte alan açanlara elbette göz yummayacağız. Biz orada PKK’yı, DEAŞ’ı, Suriye’de PYD’yi YPG’yi, kimse kusura bakmasın hiçbirini de orada tasarruf alanında yetki kullanımına müsaade etmeyeceğiz. Daha önce dediğim gibi bir gece ansızın geliriz, gereğini de yaparız. Söyleye söyleye girilmez, bir gece ansızın girilir.
“HALKIN ONLARA GEREKEN DERSİ VERMESİNİ İSTİYORUZ”
Kararlıyız, bu şahsımız için değil. Oradaki mağdurlar, mazlumlar için. Suriye’de oynanan oyunun bir benzerinin Irak’taki gönüllü figüranlığına soyunanlar buna uygun muameleye de razı olmak zorundadır. Bu tür ihtiraslarla hareket edenler en büyük zararı kendi halklarına veriyorlar. Şimdi yukarıdan gıda ilaç elbise şu bu falan artık girmeyecek. Artık hava sahası kapalı. Artık Erbil’den bir yere uçuş olamayacak. Çünkü en önemli hava sahası biziz. Biz merkezi yönetime, ihtiyaçlarını oraya göndereceğiz. Ve merkezi yönetim kuzey ırak halkına gerekli yardımı oradan yapacak. Ama Kuzey Irak yerel yönetiminin başlarına neler getirdiğini halkın görmesini istiyoruz, halkın da onlara gereken dersi vermesini istiyoruz. Halk, bu tür yöneticilere gereken dersi vermeyecek olursa kusura bakmasınlar.
“SAVUNUYORSANIZ YOLLARIMIZ AYRILIR”
Aynı şekilde Suriye’de Kürt kardeşlerimizin de kendi gelecekleri için en doğru kararı vereceklerine inanıyorum. Bu YPG, PYD oradaki samimi Kürt kardeşlerimizi istismar eden terör örgütleridir. PKK’nın yan kuruluşudur. “Ben Kürdüm, ama ne olur YPG’ye bir şey demeyin” Kürt kardeşlerim kusura bakmayın bu teröristleri savunuyorsanız burada yollarımız ayrılır.
“BUNLAR BÖLÜCÜLÜKTÜR”
Kürdüm demek en tabii hakkındır, ama Kürtçülük yapmak hakkın değildir. Türküm demek en tabii hakkındır, ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar bölücülüktür. Rabbim ne diyor? “Biz sizi kavimlere ayırdık, iyi anlaşasınız diye” bizim gönül dünyamız da kollarımız da kardeşlerimize açıktır. Yeter ki bizi can evimizden vuran politikalara girişmesinler.”
Kaynak:Oda TV