Washington Post yazarlarından David Ignatius, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’de tutuklu bulunan Rıza Sarraf için “olağanüstü bir kampanya”yürüttüğünü yazdı. Rıza Sarraf hakkında yürütülen davanın Erdoğan için ‘zehirli’ olduğunu da söyleyen Ignatius “Çünkü Pennsylvania’da yaşayan düşmanı, din adamı Fethullah Gülen ile kesişiyor” dedi.
BBC Türkçe’nin aktardığına göre Ignatius, Washington Post’un bugünkü sayısındaki köşe yazısında, Ankara’nın, Rıza Sarraf’ın 27 Kasım’da New York’ta başlayacak olan davada, yolsuzluk konusunda Türkiye aleyhinde ifade vermeye zorlanacağından kaygılı olduğunu öne sürüyor.
Ignatius buna karşılık ABD’li yetkililerin de İstanbul’da bir konsolosluk çalışanının (Metin Topuz) tutuklanmasının, Rıza Sarraf’ın serbest bırakılması için baskı amaçlı olduğundan endişelendiğini kaydediyor.
“MAHKEMEDE HANGİ KİRLİ ÇAMAŞIRLARI ORTAYA DÖKEBİLİR?”
Washington Post’taki köşe yazısından bazı satırlar şöyle:
“Sarraf mahkemede hangi kirli çamaşırları ortaya dökebilir? Mayıs 2016’da dönemin savcısı Preet Bharara tarafından dosyaya konulan not, bu konudaki ihtimallere dair bir fikir veriyor.
Bharara bu notunda, Türkiye kaynaklı delillerin, ‘Sarraf ve diğer kişilerin, kabinede yer alan hükümet yetkililerine ve üst düzey banka yöneticilerine, Sarraf’ın ilişki ağının ABD yaptırımlarını aşarak İran yararına ticari ilişkiler yürütebilmesi için onlarca milyon euro ve ABD doları ödedikleri dev bir yolsuzluk operasyonuna işaret ettiğini’ yazıyor. Bharara notunda, vardığı bu sonuçların, FBI tarafından yürütülen soruşturmada ele geçirilen e-postalar tarafından da doğrulandığını kaydediyor.
“ERDOĞAN, 90 DAKİKALIK GÖRÜŞMEDE BHARARA VE SARRAF’I KONUŞTU”
Erdoğan’ın Sarraf’ı kurtarmak için yürüttüğü kampanya olağanüstü. 21 Eylül 2016 tarihinde zamanın Başkan Yardımcısı Joe Biden ile yaptığı özel görüşmede hem Sarraf’ın serbest bırakılmasını, hem de Bharara’nın görevden alınmasını istemişti. ABD yetkilileri 90 dakikalık bu görüşmenin yarısında Sarraf’ın konuşulduğunu söylemişlerdi. Erdoğan’ın eşi aynı gece Biden’ın eşi Jill Biden’a aynı talepleri iletmişti. O sırada Adalet Bakanı olan Bekir Bozdağ ise zamanın ABD Adalet Bakanı olan Loretta E. Lynch’i Ekim (2016) ayında ziyaret ederek Sarraf davasının temelsiz olduğunu ve serbest bırakılması gerektiğini savunmuştu.
“OBAMA İLE DE KONUŞTU”
Erdoğan —zamanın Beyaz Saray yetkililerinin verdiği bilgiye göre- konuyu zamanın başkanı Barack Obama ile 2016 Aralık ve 2017 Ocak ayı başlarında yaptığı son iki telefon görüşmesinde de bizzat gündeme getirdi. Obama yönetiminin bir üst düzey yetkilisi ‘Bizim o sıradaki varsayımımız, Erdoğan’ın konuyla ilgili saplantısının, dava görülürse ortaya çıkacak bilgilerin ailesi ve nihai olarak kendisine zarar vereceğini düşüncesinden kaynaklandığı yönündeydi’ diyor.
‘FLYNN’DEN SONRA GUILIANI İLE ÇALIŞMAYA BAŞLADILAR’
Erdoğan hükümeti Donald Trump’ın birlikte çalışacağı ekibe daha seçimden önce yatırım yapmaya başladı. Zamanın kampanya sorumlusu Michael Flynn Türkiye yanlısı lobici olarak tutuldu ve şirketi başkanlığın el değiştirdiği dönemde Türkiye’den ödeme almaya devam etti. Flynn’in Şubat ayında ulusal güvenlik danışmanlığından istifa etmesinden sonra Türkler, Trump’ın yakın danışmanlarından Rudy Giuliani ile çalışmaya başladılar.
“BU DAVA ERDOĞAN AÇISINDAN ZEHİRLİ”
Bu dava Erdoğan açısından ‘zehirli’ çünkü Pennsylvania’da yaşayan düşmanı, din adamı Fethullah Gülen ile kesişiyor. Erdoğan, Sarraf hakkında 2013 yılında ortaya çıkan iddialara temel oluşturan belgeleri Gülen takipçilerinin toplayıp sızdırdığını söylüyor. O sırada Türkiye’de, bu yolsuzluklara Erdoğan ailesinin de adının karıştığı iddialarının bulunduğu yolunda haberler çıkmıştı. Eski bir Obama yönetimi yetkilisine göre, Erdoğan bundan bir yıl önce başkan yardımcısı Biden ile buluştuğunda, tuhaf bir şekilde savcı Bharara’nın da Gülenci bir maşa olduğunu iddia etmişti.
“SARRAF’A YARDIMCI OLMAK İÇİN BHARARA’YA BASKI”
Şubat 2017 tarihinde Bharara’yı arayarak, Sarraf adına Ankara’ya gitmeyi planladığını bildirdi. Trump Mart ayında Bharara’yı savcılıktan aldı. Dava dosyasındaki bir belgeye göre, aşağı yukarı o sırada Giuliani, Adalet Bakanlığı’na ‘ABD ile Türkiye arasında Amerika’nın güvenlik çıkarları gereği bir tür anlaşmaya varılması’ ve Sarraf’a yardımcı olunması için baskı yapmaya başladı.
Bütün bu çeşitli girişimlere rağmen, davayla ilgili soruşturma ilerledi ve geçen ay iddianameye Türkiye hükümetinin eski bir bakanının (Zafer Çağlayan) ve üç diğer tanınmış Türk vatandaşının adları da girdi. 11 Eylül tarihinde o sırada Adalet Bakanı olan Bekir Bozdağ, genişletilmiş iddianameyi yeni bir ‘darbe girişimi’ diye niteledi.
“TRUMP BAŞTA ERDOĞAN’A YAKINLIK GÖSTERİYOR GİBİYDİ”
Erdoğan, Trump’ın Sarraf’ın serbest bırakılması konusundaki çabalarına destek vereceğini ummuş olabilir. Trump başlangıçta Türk lidere yakınlık gösteriyor gibiydi, onu Mayıs ayında Washington’da görüşmeye davet etti. Fakat bu ziyaret, Erdoğan’ın güvenlik ekibinin Turkiye büyükelçiliği konutu önünde göstericilere saldırısıyla gölgelendi ve Trump’ın manevra alanı da kendi yönetimine yönelik soruşturmalar yüzünden daraldı.
“METİN TOPUZ PAZARLIK KOZU OLABİLİR”
Bazı ABD yetkilileri Erdoğan’ın Amerikalı rahip Andrew Brunson’un bir yıl önce Gülen yanlısı olduğu iddiasıyla tutuklanması ve geçen hafta ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nun emektar çalışanı Metin Topuz’un bir gazete haberine göre Gülen yanlısı bir savcı ile 2013 yılında irtibatta bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınmasını pazarlık kozu olarak kullanıyor olabileceğinden endişeleniyorlar. Erdoğan geçen ay bir konuşmasında Brunson ile Gülen’in takas edilebilceğini söylemişti.
“WASHINGTON KAYGILI”
Türkiye hakkında sık sık telaffuz edilen ‘NATO müttefiki’ cümlesi Türkiye’nin son adımlarının ne kadar hasmane ve otokratik olduğunu gözlerden saklıyor. Washington bundan sonra olacaklardan kaygılı.