Karar yazarı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın İstiklal Marşı‘na yeni beste yapılması gerektiğine yönelik olarak sözlerini değerlendirdi. Beki, “Yeni bestenin Orhan Gencebay’a sipariş edildiği rivayetleri dolaşıyor” dedi.
Erdoğan, Beştepe’deki 46. Muhtarlar Toplantısı’nda İstiklal Marşı’na yeni beste yapılması gerektiğini söylemiş, “İstiklal Marşımızın anlamını ancak dilimizle birlikte kalbimizle de okuduğumuzda anlayabiliyoruz. En büyük üzüntüm bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin yapılamamış, bulunamamış olmasıdır” ifadesini kullanmıştı.
Beki’nin “İstiklal Marşı arabeskleştirilmesin de” başlığıyla (17 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
“Mehmet Akif’in eşsiz güftesi yeniden bestelensin istiyor ya Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Söylentiler hemen başladı, TV’de konuşuluyordu, yeni bestenin Orhan Gencebay’a sipariş edildiği rivayetleri dolaşıyor.
Ne yalan söyleyeyim, Orhan Baba’nın adı geçmese de aynı endişeyi taşıyacaktım.
Ama Orhan Baba’yı duyunca hepten tedirgin oldum.
İçim ürperdi, ya milli marşımız arabeskleşirse!…
‘ASIL SORUN ARABESKLEŞME’
Yeni müfredatta ağırlık Batı müziğinden alaturkaya kaydırıldığında da yazmıştım.
Değişikliği, Atatürk’ün yaptığını bozma, müzik devrimiyle inatlaşma, karşı devrim ve irtica özlemlerine bağlayanlar çıkmıştı.
Oysa mesele Cumhuriyet değerleriyle zıtlaşma meselesi değildi.
Tartışma, yanlış korkular ve yersiz bir rejim duyarlılığı üzerinden yürüyordu.
Asıl sorun, arabeskleşme tehlikesiydi.
“İrtica değil ilahilerin arabeskleşme tehlikesi” başlığıyla kimi kaygılara itiraz etmiştim.
İstiklal Marşı’nın yeniden bestelenmesi tartışmasına da aynı noktadan ihtiyatla yaklaşıyorum.
‘TEPKİLER TÜMDEN YERSİZ DEĞİL’
Şiirinin ruhunu, iç duyuşunu, mana derinliği ve vurgularını daha güçlü hissettirecek bir besteye karşı değilim.
Prozodi sorunlarının aşılarak anlamda kayıp, kayma ve karmaşanın önlenmesine… Müziğinin, sözlerini daha anlaşılır okutacak tarzda yeniden düzenlenmesine lafım yok.
Fakat tepkilerin tümden yersiz olduğunu da söyleyemem.
Okunuşundaki hece bölünmesini ortadan kaldıracağız diye…Bizi birleştiren milli marş gibi ortak bir değer üzerinden siyasi kamplaşma, bölünme, ayrışma ve çatışmalara gitmenin absürtlüğü bir yana…
Milli marşın arabeskleşmesi ihtimali, ürkütücü.
Alaturkaya dönüş adına, Doğu sazlarıyla mehter ve ilahi karışımı bir müzik altyapısına oturtulmamalı.
Dini müziğin bile arabeskleştirildiği bir dönemde, milli marşın ilahileştirilmesiyle sınırlı kalmaz çünkü.
Müziğimizin ilk millileştirilme tecrübesi ortadayken hem de…
Zorlama bir yerlileştirme, rejimi değil marşı ucubeye dönüştürür. Cumhuriyet’in, alafranga müzik devriminde olduğu gibi…
Hani Doğu müziğinin yerli ve milli bulunmayıp gerici, miskin, uyuşuk iniltiler diye aşağılandığı, dışlandığı devrim…
Ziya Gökalp’le Peyami Safa gibi milliyetçi-muhafazakar aydınların bile destek verdiği şu ilerici müzik hamlesi…
Güya yerli ve milli, ilerici ve çağdaş olmak için müziğimiz Batılılaştırıldı, çoksesli formlara kavuşturuldu.
Ama sonuç, arabeskleşme oldu.
‘ARADA KALMIŞ GARİP BİR MÜZİKLE…’
O sentezden arabesk garabeti türedi ve bütün diğer türleri kendine benzetti. Şarkısı da, türküsü de, popu da arabeskleşmekten kurtulamadı.
Ecdadın teksesli müziğine geri dönüş mümkün olmadığına, müzikte gericilik akımı da tutmayacağına göre ölüyü diriltmeye çabalamak beyhude.
Milli marşın bestesiyle oynamanın en büyük riski burada.
Arada kalmış, garip bir müzikle son bulabilir bu arayış.
Kısacası ben olsam, ilahileştirilme ihtimaline karşı uyarmaktansa… Milli marşın da arabeskleştirilmesi tehlikesine karşı uyarırdım.”