Türkiye’nin bence en değerli sinema yönetmeni Yılmaz Güney’dir. Aşılamayan ve bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjisi,sinema yaşama bir ses vermek ise güçlü bir sesi vardır… Yılmaz GÜNEY Viktor HUGO’nun ölümsüzleşmiş eseri ” Sefiller” sanatçıların yaşamında verdiği mücadelenin sanki romanlaşmış halidir. Yılmaz Güney sineması üzerinde defalarca yazılsa bile bir noktada eksiklerin olacağını düşünenlerdenim. Aslında birbirine zıt iki Yılmaz GÜNEY var karşımızda Hugo’nun sefiller romanında olduğu gibi içi sevgi dolu ,boynu bükük ve alçak gönüllü bir insan. Öte yanda Belinde silah taşıyan bir sanatçı,adeta efsane bir devrimci Yılmaz GÜNEY… Pelerini ve kılıcı olmaksızın da efsaneleşn bir kişilik. Bir taraftan sevdiği kadınla Rodrigo dinlerken ağlayan bir yüreği romantik aşk adamı… Cebindeki son kuruşa kadar dağıtan bir müsrif devrimci; öte yanda tüm sinema kuralalrını hiçe saymış Çirkin Kral… iki farklı kimlik ,iki farklı bakışıyla Yılmaz GÜNEY ve Yılmaz GÜNEY sineması.. Seyyit Han filminde (1968 yapımı) sınıfsal çatışma her filiminde kurguladığı ölçüyle ön plandadır. Arkadaşının kızına aşık Seyit Han’ı bekleyen bir başka savaş ise kan davasıdır. Arkadaşının belalılarıyla yapması şart koşulan mücadele ve sevdiği kızın toprak ağasıyla evlendirilmesi figürleridir. Umut filmi ise(1970 yapımı) Bana biraz BİSİKLET HIRSIZLARINI anımsatsa bile Cabbarın ezikve itilmiş kimliği üzerinden yola çıkışı tamamen bizdendir. Faytoncu Cabbar’ın uçan kuşa borcu vardır. Bırakın Kral figürünü açlıktan nefesi kokar; buna rağmen gerçek umudu olarak yaşamını sürdürdüğü atlarından birine ” zengin adam ” otomobili çarparak öldürür. Devlet’in polisi ise taraf olur;açıkça zengin adamın tarafında yer alır. Cabbar elinde kalan atı satıp zor bela borçlarını temizler. Artık umut peşinde sağa ,sola savrulacaktır. Arkadaşı Hasan’ın ( Tuncel KURTİZ oynuyor)peşinde definecilik yapar. Ama bu boş hayali onu umut ettiği seviyeye çıkaracağına onu daha çok girdaba iter… UMUT filminde sadece yoksulluğun gerçekçi çözümlemeleri yapılmaz.Sistemi ve çaresiz bireyin psikolojik açmazları ve ardından gelecek savrulmaları anlatır. Bir horoz dövüşü sahnesinde ensesine kaba bir tokat atılan sahneyi ısrarlar kestiklerinde ise sanatçı duyarlılığı ile itiraz etse de o hüzünlü sahne; ” .. sen kralsın. kral’a nasıl vurulabilir diye…” filmden çıkartılmıştır. Burjuva tasvirleri derinliksizdir diye yapılan eleştirilere katılmıyorum. Bir tiyatral incelikle seyircinin anlam ve görü yüklemelerine bırakıldığını düşünüyorum.